Zelenski nasıl bir iletişim fenomenine dönüştü?
Mart ayındaki “basın bülteni” iletişiminin zirvesinde 8 Mart Dünya Kadınlar Günü oturuyor. Öyle ki firmalar bu “özel günü” atlamamak için ay başında kolları sıvadılar. 8 Mart haftası basın bültenleri pik yaptı. Mart sonuna doğru da bu kapsamdaki bültenler gelmeye devam ediyordu.
Kadınların ve akıl baliğ erkeklerin talebi belli. Hayatın tüm aşamalarında adil bir paylaşım… Dünyada da bu konuda hassasiyet var, güzel… Markalar da iletişimlerinde, kurumsal sosyal sorumluluk (KSS) çalışmalarında bu alana eğilebiliyorlar, pek yerinde…
İş dünyasındaki hassasiyet de özellikle çalışan kadın sayısında görülüyor ki bunun ötesine geçmek isteyenler de var. Diyorlar ki; “Çalışan kadın sayısını erkeklere eşitlemek yetmez, yönetici kadrolarındaki kadınların da artması lazım.” Son derece mantıklı bir bakış açısı. Fakat durum böyle mi?
Sabancı Üniversitesi Kurumsal Yönetim Forumu tarafından düzenlenen Türkiye Kadın Direktörler Konferansı’nda bu konu ele alınmış. Hatta bir de rapor açıklanmış: “2021 Yönetim Kurulunda Kadın, Türkiye Raporu”.
Türkiye’de halka açık en büyük şirketlerin yönetim kurullarındaki kadın oranı son on yılda yüzde 10’dan yüzde 17,5’a yükselmiş. “Önemli” olarak yorumlanan bu artışı sağlamak için Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı ile de çalışılıyormuş. Ancak, Borsa İstanbul’a (BIST) kayıtlı 420 şirketin yönetim kurullarında 2020 yılında yüzde 17 olan kadın oranı, artması beklenirken yüzde 16,7 seviyesine gerilemiş. BIST şirketlerinin 134’ünün (yüzde 33,1) yönetim kurullarının tamamı erkeklerden oluşuyormuş.
BIST’te işlem gören en büyük şirketlerin yer aldığı BIST 100’de ise yönetim kurulundaki kadın oranı 2020’de yüzde 15,6 iken 2021 yılında yüzde 15,3’e düşmüş; 26 şirketin yönetim kurullarının tamamında ise erkek üyeler varmış.
Konda’nın “Türkiye 100 kişi olsaydı” araştırması da çarpıcı sonuçları ortaya koyuyor. Ülkemizdeki beyaz yakalı kadın çalışan oranı 100’de yalnızca 8 imiş.
Böyle pek çok veri bulunabilir. Belki de Mart ayındaki “kadına yönelik basın bülteni” enflasyonunun nedeni bir eksikliği kapatmaktır. İster konu yönetimi bağlamında olsun, ister KSS bir alanda başarıya ulaşmak isteniyorsa “istikrar”, son yılların moda deyişiyle “sürdürülebilirlik” anahtar kavramdır. Aynı yere doğru ısrarla ateş etmeye devam etmek hem iş sonuçlarında başarıyı getirir hem de bu işin iletişiminin gerçeklere dayalı olarak yapılmasına ve hedef kitlenin ikna edilmesine yarar. Naçizane bir erkek ağabey tavsiyesi…
İyi niyet yetmiyor
Niyet; süper… Kilit mesaj zor da olsa anlaşılıyor; “Güvenlik önlemlerini ihmal edersen, sevdiklerini bu dünyada sensiz bırakabilirsin”. Slogan da net: “Sensiz Olmaz.”
Ancak, geride kalan “iletişim” odaklı parametrelerin hepsinde problem var. Enerji- Sa’nın YouTube aracılığıyla yayınladığı “İş sağlığı ve güvenliği” filminden söz ediyoruz. Bir kere çok uzun; 5 dakika 4 saniye. Bu konuda pek çok araştırma var. Web sitesinde Dijital İletişim Uzmanı ve Bilgi İşçisi olduğunu belirten Özgür Kurtuluş’a göre “2016 yılında YouTube’da en çok seyredilen videoların ortalama süresi 4 dakika civarındayken, bugün bu süre 2 dakikaya kadar düşmüştür.”
İkincisi, filmin başından itibaren gerekli güvenlik önlemini almadığı için öldüğünü anladığımız babanın, filmin son karelerinde birdenbire canlanması, insanda “Şaka mı acaba” duygusu yaratıyor. Bu denli önemli bir konuyu -son 17 saniyesi hariç- ille de bu kadar hüzünlü bir atmosferde vermek gerekir mi, o 17 saniye izleyicinin videoyu pozitif duygularla kapatmasına yarar mı emin değiliz. Nöropazarlama (eye tracking, EEG vs.) uzmanlarına göre hedef kitlenin “pozitif deneyimlerle” karşılaştırılması ve kafalarının karıştırılmaması çok daha etkili sonuçlara yol açıyor…
Örnekte görülen emniyet kemeri ilanında olduğu gibi “Az olan çoktur” ve algılamayı yönetmede kritik başarı faktörü “yalınlık”tır. EnerjiSA’nın iyi niyetinden şüphe etmek mümkün olamaz. Hele ki “sıfır iş kazası” için çaba harcarken. Ancak, bilindiği üzere iyi niyet yetmiyor…
Sosyal ve görsel medyanın yeni fenomeni Ukrayna Cumhurbaşkanı Volodimir Zelenski
Son haftalarda sosyal ve görsel medyanın yeni fenomeni Ukrayna Cumhurbaşkanı Volodimir Zelenski’dir herhâlde. Şüphesi olan var mı?
Bir arkadaşımız kendisi için “PR’ın geldiği son nokta”, diğeri ise “Aynı İmamoğlu gibi değil mi?” benzetmesini dahi yaptı. Ülke ülke parlamento geziyor, konuşmalar yapıyor; etkinliklerde birinci. Kiev sokaklarında videolar çektirip paylaşıyor; görünürlük de tamam… Hâki rengi kıyafetleri de duruma son derece uygun. Ancak bir şey eksik. Bulunduğumuz çağdaki en önemli başarı faktörü: “Content is the king”… Yani, “İçerik kraldır” diyorlar. Biraz bundan yoksun galiba.
Zelenski’nin siyasete atılmadan önceki kariyerinde hayli ilginç bir nokta var.
2015-2019 yılları arasında yayınlanan “Halkın Hizmetkârı” adında bir dizide oynamış. Ukrayna Cumhurbaşkanı o zamanlar tarih öğretmeni Vasiliy Goloborodko’yu canlandırıyormuş. Sonunda da bu karakter açıklamalarıyla halkın oylarını alarak devlet başkanı seçilmiş.
İlginç değil mi? Hatta kimilerine göre bir kehanet. Nasılsa abartmak serbest.
AFP’ye açıklama yapan Eccho Rights isimli ajansın ortaklarından Nicola Soderlund, şimdi bu dizinin 15 ülkeye satışı dışında 20 ülkeyle de görüşme hâlinde olduklarını söylemiş.
Zelenski’nin bize sorarsanız özeti bu. Üzerinde kahramanlık ceketiyle salınmak ve de oyunculuk geçmişinden ivme alan popülerlik. Öyle ki yüzde 74 ile Cumhurbaşkanı olduğu seçim kampanyası sırasında “tek yönlü asimetrik iletişimin” dibini bulmuş, sadece kendisi konuşmuş… Kimseyle karşı karşıya gelmemeye çalışmış; röportaj dahi vermemiş. Şimdi de benzer türden “asimetrik iletişimi” video konferansla katıldığı yabancı ülkelerin parlamentolarında sürdürüyor.
Tabii bu Ukrayna’nın haksız bir saldırı altında olduğu, son derece trajik olayların meydana geldiği ve bu savaşın bir an önce bitmesini umduğumuz gerçeğini değiştirmiyor.
Ancak siyasetçilerin dayandıkları ve üzerinde yükseldikleri basamak, kendileriyle birlikte ülkelerinin de gündemlerini ve yarınlarını belirliyor. O nedenle dikkatli olmak lazım. Kahraman ile lideri birbirinden ayırmak; Ukrayna’nın da milyonların kaderini ellerinde tutan diğer ülkelerin de hangisine daha çok ihtiyacı olduğunu iyi tespit etmek lazım.
Beğenelim ya da beğenmeyelim Zelenski’nin “siyasi iletişime” yeni bir boyut getirdiğini kabul etmeliyiz…
İletişimin sınırsızlığından fikir özgürlüğü çılgınlığına: Linç kültürü