Büyük kentlerde yaşamak insani duyguları köreltiyor mu?
İnsanların şiddet karşısındaki davranışları sıkça araştırılan konular arasında yer alıyor. Bir olaya tanık olan kişi sayısı arttıkça şahitlerin şahsi olarak hissettikleri sorumluluk duygusunun azaldığını belirten Uzman Klinik Psikolog Merve Umay Candaş Demir, tepkisizlikle beraber belirsizliğin de oluştuğu bu durumun ‘Seyirci Kalma Etkisi’ olarak tanımlandığını ifade ediyor ve “Konfor alanını kaybetme tehlikesi insanlarda görmezden gelmeye yol açıyor. Büyük kentlerde yaşamak insani duyguları köreltiyor ve acil durumlara karşı bir duyarsızlık yaratıyor” diyor.
Bursa’da bir evde tamamen sağlıksız bir halde bulunan çocuk haberinin psikoloji gözlüğüyle ele alındığında bir şiddet olgusu olarak değerlendirilebileceğini belirten Demir, “İnsanların şiddet karşısında nasıl davranışlar sergiledikleri sıkça araştırılan bir kavramdır. Burada hem apartman sakinlerinin durumu yetkililere bildirmesi hem de yetkililerin ilgisizliğine karşın öğrenilmiş bir çaresizlik içinde eylemsizleşmeleri sosyal psikoloji açısından bakıldığında ‘Seyirci Kalma Etkisi (Bystander Effect)’ kavramını öne çıkarıyor. Bu kavram, insanların psikolojik ya da fiziksel farketmeksizin şiddete tanık olma durumunda sergiledikleri davranışlarını tanımlamak için kullanılıyor.”
Demir’in konuyla ilgili değerlendirmesinde şu başlıklar öne çıkıyor:
Konfor alanlarını kaybetmek istemiyorlar
“Böyle durumlarda insanlar ‘benden başka kişiler de var, nasılsa onlar bir şeyler yapar’ düşüncesi ile kendi sorumluluğunu diğerine bırakır.
İkinci olarak olaya şahit olan kişi sayısı arttıkça kişilerin nasıl tepki verecekleri konusunda diğerlerini beklemeleri belirsizlik hissini artırır. Şahitler bu gibi durumlarda olayın içeriğini, kendilerinin karışıp karışmamalarının doğru olup olmadığını, olaya karışmaları halinde kendi başlarına bir şey gelip gelmeyeceklerini düşünürler.
Üçüncü olarak ise çoğulcu cehalet ön plandadır. Şahitler kimsenin olaya müdahale etmediğini görünce olayın acil bir durum olmadığını düşünüp kendileri de eyleme geçmeyebilir. Bunlar açısından bakıldığında büyük kentlerde yaşamanın insani duyguları körelttiği ve acil durumlara karşı bir duyarsızlık yarattığı söylenebilir. İnsanın kendi konfor alanını kaybetme tehlikesi de görmezden gelmeye neden oluyor. Görmek ve harekete geçmek sorumluluk almak demektir. Sorumluluk almak bu gibi durumlarda kendi konfor alanını riske atmayı da getirebileceği için yaşanan olay herkesin bildiği ama kimsenin bilmediği bir durum haline gelir.
Sosyal linç şiddetin en yaygın örneği
Yüz yüze olmayan bu iletişim türünde sınırlar belirsizleştiği için siber zorbalık yapmak, şiddet uygulamak çok daha kolay hale geliyor. Özellikle sosyal linç bu anlamda şiddetin en yaygın örneğidir. Şiddetin rahatça uygulandığı ve bizlerin sık sık buna şahit olduğumuz bazen de farkına varmadan bu şiddeti üreten olduğumuz olayların sayısı arttıkça duyarsızlaşma düzeyimiz de artıyor.
Dijital ortama aktarılan yaşam tarzımız bizleri birbirinden uzaklaştırırken toplumsal yaşamın getirdiği komşuluk, komşulara karşı sorumluluk gibi ortak binayı paylaştığımız insanlara karşı da duyarsız hale getiriyor. Unutulmamalı ki geleneksel bağların sosyal yaşamı düzenlemeye yönelik etkisi yadsınamaz. Küçük yerleşim yerlerinde bu sosyal bağlar korunabiliyor ama büyük şehirlerde, metropollerde korunması daha zor diyebiliriz.”