Kırk yılı aşkın geçmişiyle Türkiye’de ekonomi haberciliğinin baş aktörleri arasında yer alıyor Dünya Gazetesi… İsim hakkının 2019’da üç yıllık sözleşmeyle devredilmiş olması ise “Dünya” tarihinin dönüm noktalarından biri. Geçtiğimiz Kasım ayında sözleşmenin sonuna gelindi gelinmesine ancak devir teslim töreni pek alışıldık biçimde gerçekleşmedi. Gazete, önce yoluna yeni bir isimle devam edeceği iddialarıyla gündeme geldi. Ardından Kurucusu Nezih Demirkent’in kızı ve Dünya Gazetesi Yönetim Kurulu Başkanı Didem Demirkent iddiaları reddetti.
O tarihte kaleme aldığı yazısıyla iddiaların marka kiralama sözleşmesiyle ilgili bir yanlış anlaşılma olduğunu belirten Demirkent ile bu krizin perde arkasını konuştuk… Ülke gündemine dair de söyleştiğimiz Demirkent’e, “Kahramanmaraş merkezli depremlerin Türkiye ekonomisine maliyeti ne olacak?” diye sorduğumuzda ise yanıtı “Deprem ekonominin belini bükmedi, kırıp geçirdi” oldu.
Kasım 2022’de Dünya Gazetesi’nin yayın hayatına “Nasıl Bir Ekonomi” adıyla devam edeceğine dair bir açıklama yayınlandı. Ardından sizden böyle bir dönüşümün söz konusu olmadığını öğrendik. Bu sürecin perde arkasında neler yaşandı?
2022 Kasım, “Dünya Gazetesi” ve “dunya.com” ile birlikte toplam üç markamızın lisanslarının Nasıl Bir Ekonomi A.Ş’yle olan (NBE) kiralama sözleşmesinin son ayıydı. Sözleşmenin yenilenmesi talebiyle geldikleri dönemde daha önce bu markaların lisansını NBE’ye kiralama kararı vermeme neden olan sözlerin yerine getirilmediğini, NBE’de çalışmak üzere davet edilen arkadaşlarımızın orada pek çok güçlük yaşadığını ve bu sürecin gazete çalışanlarının mağduriyetlerine neden olduğunu duymaya başladım. Bu yönde duyumlar arttıkça müzakere sürecinde gazetenin ve Dünya markasının temsil ettiği değerlerin ve sistemin arkasında daha çok durdum.
Geçen üç sene bizler için de çok sıkıntılıydı. Yapılan anlaşmaya uyulmayan ve hatta markalarımız üzerinden yeni markalar oluşturma girişimleri oldu. Bize sormadan haftalık dergimizin adını dahi değiştirdiler. Bunlar asıl olacak depremin öncüleriymiş ama idrak etmekte zorlandığımızı söylemekte yarar var. 14 Kasım’dan itibaren öncekilerden daha inanılmaz bir süreç yaşadık. Sözleşmeyi yenilemek adına masadayım derken bir yandan da “Dünya” markasını yutup, yok ederek kendi markalarını onun yerine konumlandırma planı yapılıyormuş.
Henüz sözleşme sona erme den son haftaya “Dünya dönüşüyor” diye bir kampanyayla girip Dünya markasının tamamen kapandığı ve NBE olarak yola devam edeceği algısını yaymaya başladılar. Bu durumun ülke basınında değil, uluslararası basında bile bir örneği daha yoktur. 2019’a kadar Dünya Gazetesi çalışanı ve üç yıl da marka kiracısı olmanın ötesinde hiçbir hak sahipliği olmamasına rağmen sosyal medya hesaplarımızın, arşivimizin, Twitter, YouTube, LinkedIn hesaplarımıza dair şifreler ve giriş bilgilerini tarafımıza teslim etmediler.
Daha da ötesi bu hesaplardan sanki marka gerçekten dönüşmüş gibi kendi NBE ve Ekonomim markalarının yayınlarını yapmayı sürdürdüler. Daha da inanılmaz olanı kamuoyunu doğru bilgilendirme görevi olan gazetecilerden bazı bilinen isimler kendi isim ve sütunlarını gerçeği yansıtmayan bu algıyı yöneten yazılar ve haberler için bizzat kullandı. Bu bizde önce bir şok etkisi yaptı elbette.
Yolumuza aynı hızla markamızla devam etme kararı aldık. Ben de okuyucu gibi 18 Kasım’da bitecek anlaşmanın 3 gün öncesinde gazetemde dönüştüğümüzü okudum. Kimse kimseye sormadan, onayını almadan ya da bu konuda bir anlaşması bulunmadan böyle bir şey yapamaz. Etik değildir. İnsani ve ahlaki değildir. Gazetecilik etiğinin yanı sıra ticari ahlak ve kamu yararının hiçe sayılmış olmasının takdirini okuyucularımıza bırakıyorum.
Ekibin büyük bir kısmı gitmiş olmasına rağmen Dünya Gazetesi ara vermeksizin yayına devam etti. Bunu nasıl gerçekleştirdiniz, öncesinde bir hazırlık yapılmış mıydı?
Ekip diye kastettiğiniz bir kısım yazı işlerinden arkadaşlarımızla diyaloğumuz hiç kesilmemişti. Biz devrederken onlar da yollarını ayırmışlardı ve başka yayın kuruluşlarında çalışmaya başlamışlardı. Olayların zirve günü 18 Kasım Cuma gününe kadar üç gün boyunca bu arkadaşlarımızla iletişim başlamıştı, birçok arkadaşımız kendileri arayarak ne olduğunu sormaya başlamışlardı ve bizden durumu öğrenenlerin pek çoğu katkıda bulunmak istiyordu. O hafta sonu arkadaşlarla Maslak büromuzda bir araya gelerek Pazartesi yayına devam edeceğimizi söyledik. Bir anda ilginç bir kenetlenme yaşamaya ve tüm dost çevremizin katkılarıyla gazeteyi oluşturmaya başladık.
Hepimiz tecrübeliydik. Bunu kullanmanın tam sırasıydı. Belki de ilk anda kimse çıkacağımızı ummadı. Buna bir tek biz inandık. Biz dediysem 2 kişiydik. Ben ve Burcu Kösem. Bu inanç ve enerji giderek büyüdü, sanırım bu da basınımız için bambaşka bir deneyim oldu. Bizim sadık arkadaşlarımızın kimi ilan topluyor, kimi yazarlarla görüşüyor, kimi gazete çizimine çalışıyordu. Aynı zamanda mutfakta da çalışmaya başladılar. Yemekler biraz tuzlu/ tatlı, biraz eksik ama mutlaka pişiyordu. Ocağımız tekrar yanmış ve tütüyordu. Biz hazırlıksızdık, belki az kişiydik hatta sayı olarak şu anda da diğer yayınlara nazaran daha az kişiyle çalışıyoruz ama kalpten çalışıyoruz.
Yönetimde olmadığınız zaman zarfında yapılan yayıncılığı nasıl değerlendiriyorsunuz? Yeni dönemde nasıl bir yaklaşımla ekonomi gazeteciliği yapıyorsunuz?
Üç senelik kira sözleşmesi sırasında Dünya Gazetesi çalışanlarından NBE’ye gitmiş isimlerden oluşan bir kadroyla yayını yapıldı ve yönetildi. Temel ilkelerimizi bilen ve bu ilkelere uygun olarak marka kullanım sözü veren yönetim başlangıçta bu şekilde ilerliyordu. Bizim değişmez Demirkent ilkelerimizin giderek esnetildiğini ve zaman içinde bu ilkelerden maalesef uzaklaşıldığını gördük. Markanın itibarı açısından zaman zaman bildirimlerimiz olmasına rağmen kendi markalarını benimsetmek, tutundurmak için okuyucuyu, aboneyi yanıltacak şekilde kullandıkları Dünya markasına gereken değer verilmemeye başlandı. Bizim yayıncılıkta temel ilkelerimizden olan tarafsızlık, dünya gündemiyle harmanlanmış habercilik, manipülatif olmayan doğru habercilik, kamu yararının gözetilmesi gibi temel ilkelerimiz epey hırpalanmıştı.
Biz şimdi öncelikle bu ilkelerimize dönüş yaparak ve okuyucumuzun doğru bilgiye hızla ulaşma önceliğini temel alarak ekonomi/finans ve politikanın aktif gündemini Dünya perspektifiyle dijital ve yazılı basında okuyucularımıza ulaştırıyoruz. Ülkemiz ekonomisinin yükselen değerlerini, sıkıntılı sektörlerini, ekonomi politikalarının kamuoyuna doğru bir şekilde iletilmesini, dünya konjonktüründe ekonomi, finans ve politika üçgenindeki güncel yaklaşım ve yenilikleri, teknolojinin değiştirdiği çağı farklı kaynak ve gözlerden sizlere iletmek önceliğimiz. 21 Kasım’dan beri de bu yayıncılık kurallarıyla basın hayatımıza devam ediyoruz. Kendimizden vazgeçmeden temel Demirkent ilkelerimizi hızla değişen dünyaya uyum sağlayacak şekilde arkadaşlarımızla birlikte gençleştirerek ilerliyoruz. Bu beni çok mutlu ediyor.
Dünya Gazetesi Türk ekonomi dünyası için ne ifade etmeli? Okur yeni dönemde Dünya Gazetesi’nden ne beklemeli?
Dünya Gazetesi 42 yıllık bir yayın organı, Cumhuriyetin 42 yılına tanıklık etmiş bir gazete. İlk kurulduğu zamanlarda ekonomi nedir pek bilinmezdi. Gittikçe hayatımızın tam da orta yerine nüfus etti ekonomi ve gazetemiz daha merak edilen, daha dikkat çeken bir gazete oldu. Diğer ulusal yayınlardan ayrıştırıldı. Gerçek iş adamı gazetesi oldu. Biz her zamanki sağduyumuzla Türk ekonomisine, Türk iş adamına hem yurt içinden hem dünyadan haber akışı sağlıyoruz. Bizden beklenenin küçük ve orta işletmelerin sesini layığıyla Ankara’ya duyurabilmek olduğunu söyleyebiliriz. Elbette eksiklerimiz vardır ama tecrübelerimiz de var. Yeni dönem diye bir şey yok bence. Sadece bir süreliğine politik değişime uğramış ama yoluna tekrar gerçek ve daha gençleşmiş Demirkent ilkeleriyle devam eden bir gazete var.
Türkiye, tarihin en büyük deprem felaketlerinden birini yaşıyor. 11 ilde gerçekleşen bu büyük felaket Türk ekonomisini nasıl etkileyecek? Yaşadığımız felaket çok büyük, kelimeler yetersiz kalıyor. Bizler, ikincil yaşayanlar dahi sarsıldık. Hepimizin mutlaka depremde hayatını kaybeden veya depremden etkilenen tanıdıklarımız var. Çok üzgünüz. Deprem sadece bölgesinde değil tüm Türkiye’de hissedildi. Birçok sektör Şubat ayını yaşamadı sanki. Üstelik bölge Türkiye’nin tahıl ambarı, mümbit toprakları olan birçok iş koluna hizmet veren birden çok sektörü kucaklayan bir bölge. Depremin ekonomiye vereceği zarar aşağı yukarı bazı hesaplamalarla tahmin edilse de bence tam rakamlar çıkınca karşılaşacağımız manzara büyük olacak. Çarpan etkileri bile Türk ekonomisini uzun ve yorucu bir zamana itecektir.
Siz Türkiye’de faaliyet gösteren şirketlerin afetzedelere yardım konusunda nasıl bir sınav verdiğini düşünüyorsunuz?
Türkiye yine tedbirsiz ve maalesef ucuz politikalarla bunları yaşıyor. Yardım tabii ki her yerden geliyor. Kimin ne yaptığı değil önemli olan, sosyal medyada, TV ekranlarında bir yarış var; “sen mi ben mi daha çok yardım edeceğiz” diye. Bu yardımlaşma güzel gözüküyor ama biz bu toplanan paralarla daha önceden önlem alamaz mıydık? Bu kadar can kaybının bir bedeli var mı? Bağış yapmakta yarışan birçok kurum ve kuruluşun varlığı ülke olarak uğradığımız maddi manevi zararın ağırlığını bir nebze azaltacak diye düşünürken art arda depremlerle sarsılıyoruz. Oysa kurumların afetler yaşanmadan devreye girmesi gerekiyordu.
Oldukça zorlu bir süreçten geçiyoruz. Önce pandemi, ardından savaş ve şimdi de büyük bir deprem felaketiyle sarsıldık. Önümüzde bir de seçim süreci var. Tüm bu koşulları göz önüne aldığınızda bizi nasıl bir ekonomik süreç bekliyor?
Türkiye’de yaşamanın bir kılavuzu yapılmalı kanımca. Dünya çapında ne olursa, Türkiye en çok etkilenen ülkelerden biri oluyor. Pandemi olur en çok etkilenenler arasında oluruz. Savaş nerede olursa olsun bedelini misliyle öderiz. Deprem deseniz ekonominin belini bükmedi, kırdı geçirdi. Seçim başka bir boyut… Zaten belirsizlikleri çok olan bir seçim sürecindeydik… Belirsizlikler büyüyerek devam ediyor. Toplumun yaralarını sararak ilerleyeceği bir yol haritası oluşturulmasını hepimiz bekliyoruz. Belirsizlik en kötü karardan daha çok zarar verir. Şu günlerde dirayetli ve kararlarının arkasında duracak siyasetçilere, bürokratlara, kamu görevlilerine, iş insanlarına, akademisyenlere ihtiyacımız daha fazla. O kadar çok soru var ki hepimizde… Sizler de bizler de bekliyoruz. Süreç ister siyasi ister ekonomik olsun zor olacak bunu biliyoruz.
Marketing Türkiye 11 ili etkileyen büyük felakette basılı yayınlara ulaşmanın zorluğunu da göz önünde bulundurarak Mart sayısını web sitesi üzerinden tüm okurlarının erişimine açtı.