İş dünyası hala pandeminin getirdiği esnek çalışma düzenini tartışırken işin içine bir de yapay zeka girdi. Patronlar ve çalışanlar arasındaki gerginlik de tırmandıkça tırmandı. Hatta öyle bir boyuta geldi ki TikTok’ta düzenli olarak yeni akımların doğuşuna şahitlik ediyoruz. Sessiz istifa, sessiz işten çıkarma, canlı yayında istifanın viral olduğu Quittok akımı derken liste uzayıp gidiyor. Gündem böyle olunca 31. İnsan Odağında Yönetim Kongresi’ni bekleyemedik ve PERYÖN (Türkiye İnsan Yönetimi Derneği) Yönetim Kurulu Başkanı Ebru Taşcı Firuzbay’a iş yerlerinde huzur ve sükuneti tekrar nasıl bulabileceğimizi sorduk. Sorularımızı yanıtlayan Firuzbay 31. İnsan Odağında Yönetim Kongresi’nin programını ve iddialı konuşmacılarını da açıkladı…
Bu yıl, “100 Yüze İnsan” temasıyla gerçekleşecek olan 31. İnsan Odağında Yönetim Kongresi’nde hangi başlıklar ele alınacak?
Bu yıl 31’incisini gerçekleştireceğimiz İnsan Odağında Yönetim Kongremizin önceki kongrelerimizden ayrı bir önemi var. Yüreklerimizde bambaşka bir heyecan taşıyoruz. Kongremizi bu yıl Cumhuriyet’imizin 100. yılında düzenleyeceğiz. Bu nedenle, bu yılki temamızı “100 Yüze İnsan” olarak belirledik.
4-5 Ekim 2023 tarihlerinde Lütfi Kırdar Kongre Merkezi’nde insan kaynağı profesyonelleri, bugünün iş hayatına yön veren isimler ve geleceğin iş hayatını oluşturacak gençlerimizle buluşacağız.
Kongremizde bu yıl “Gelişen İnsan”, “Yenilenen İnsan” ve “Dijitalleşen İnsan” alt başlıklarında sürdürülebilirliği, çeşitliliği, kapsayıcılığı, çalışan bağlılığını, dengeyi, dijitalleşmeyi, yapay zekâyı, etiği, yeni çalışma trendlerini, son gelişmelerin farklı sektörler üzerine etkilerini ve çok daha fazlasını konuşacağız.
Çalışma hayatının bugün ve yarınını belirleyen trendleri incelerken, iyi örnekleri de hep birlikte dinleme fırsatımız olacak.
Bu yıl zirvede katılımcıları hangi sürprizler bekliyor?
Bu yıl da ufuk açan, ilham veren konuşmacılar, heyecan verici başlıklar ve sürprizler eşliğinde bir araya geleceğiz. Birlikte öğrenecek, yenilenecek, güncellenecek ve çalışma hayatının yarınını şekillendirmek üzere buluşacağız.
Öncelikle şunu belirteyim, Cumhuriyetimizin 100. yılına özel sürprizlerimiz katılımcıları bekliyor. Sabırsızlıkla buluşmayı beklediğimiz bu yılki konuşmacılarımız da oldukça heyecan verici. Ana konuşmacılarımızdan biri, “Vizyoner Liderliğin Da Vinci’si” olarak anılan Dr. Oleg Konovalov.
Marshall Goldsmith Thinkers50 Ödülü sahibi Dr. Oleg Konovalov, kongremiz için İstanbul’a gelecek ve vizyoner insanlar yaratmak konulu bir konuşma yapacak. Ayrıca Türkiye’de Optimist Kitap tarafından yayımlanan “Vizyonun Şifreleri” kitabını da katılımcılarımız için imzalayacak.
Sunay Akın’dan Tarih Boyunca İnsan’ı, Sertaç Doğanay’dan geleceğin işlerini dinleyeceğiz. Didem Tekay, Selen Kocabaş, Hande Yaşargil, Açıl Sezen, Serdar Turan gibi çok sayıda profesyonel konuşmacımız olacak.
Kongremizi kapsadığımız tüm yenilikçi trendlerde çözümler sunan iş ortaklarımızla hayata geçiriyoruz. Bu doğrultuda ana sponsorlarımız HanSpaces, Kariyer.net, Ticket Edenred; Gold sponsorlarımız Flexben ve Turkcell; HRTech ana sponsorlarımız Passgage ile Logo Yazılım ve ayrıca tüm sponsorlarımıza, destekçilerimize katkıları için teşekkürlerimizi sunarız.
Son zamanların en tartışmalı konusu yapay zeka. Veri güvenliği sebebiyle yasaklayan şirketler de var mesleğini elinden alacak diye korkan çalışanlar da. Öte yandan yapay zekayla ses getiren işlere imza atanlar da. Sizce yapay zekanın iş dünyasındaki uzun vadeli etkileri nasıl olacak?
Haklısınız, yapay zekâ çalışma hayatının en öncelikli gündemlerinden biri. Yapay zekâ çalışma hayatı ve iş süreçleri üzerinde oldukça etkili. Dolayısıyla bireysel ve kurumsal düzeyde kendimizi bu etkiye hızla hazırlamamız gerekiyor.
OECD, İstihdam Görünümü 2023 Raporu’nu “Yapay Zekâ ve İş Gücü Piyasası” başlığıyla yayımladı. Yapay zekanın iş gücü piyasası üzerindeki etkisinin analiz edildiği raporda, firmaların yapay zekayı kullanması hâlâ nispeten düşük olsa da OECD ülkelerinin bir “yapay zekâ devriminin” eşiğinde olduğu belirtiliyor. Çalışanların 5’te 3’ünün gelecek 10 yıl içinde işlerini tamamen yapay zekaya kaptırma konusunda endişeli olduğu, yapay zekâ nedeniyle sektörlerindeki ücretlerin düşeceğinden endişe ettikleri yazıyor.
Değişimin kaçınılmaz olduğu muhakkak. Dolayısıyla ona karşı durmaya veya yok saymaya çalışmak veya korkuya kapılmak anlamsız. Bunun yerine işin ve çalışma hayatının dijitalleşmesine, teknolojiye uyum sağlamak gayretinde olmalıyız. Dijitalleşme ile kazanılan verimlilik ve zamanı işi ve insanı geliştirmek için kullanmalıyız.
Bu süreçte kurumlara, liderlere ve kurumlarda bu değişimi yönetmekten sorumlu insan kaynakları birimlerine, toplumun tüm unsurları için kaçınılmaz olan dijitalleşme trendi içinde “insan”ı odakta tutmak düşüyor. Tüm yenilikçi çözümleri bu odağı koruyacak şekilde iş süreçlerine uyarlamayı temel sorumluluğumuz olarak görmeliyiz.
Gelecek yıllarda yapay zekâ ile çalışma hayatı ve iş yapış süreçlerimiz hızla değişmeye devam edecek. Dönüşüme adaptasyon için işverenlerin bu alanda eğitimler alması, yapay zekâ becerilerinin şirket içi eğitimlere entegre edilmesi önemli.
Çalışma biçimlerinden bireylerin şirketlerdeki rollerine kadar iş yaşamındaki pek çok başlık bugünlerde önemli birer tartışma konusuna dönüştü. Tartışmada uzlaşı noktası bulunması şöyle dursun patronlar ve çalışanlar yeni akımlarla adeta birbiriyle yarışıyor. Sizce temeldeki problem ne? Bu iki taraf nasıl bir orta yol bulabilir?
Bildiğiniz gibi pandemi sonrası iş süreçlerinin dijital platformlara taşınması hızlandı, bununla birlikte uzaktan çalışma, esnek çalışma ve hatta 4 günlük iş haftası gibi yenilikçi modeller ile çalışma hayatı yeniden tasarlanmaya başladı.
Yaptığımız işlerdeki “anlam” arayışı çok daha ön plana çıktı. Uzaktan çalışmayla birlikte ülke sınırları ortadan kalktı. Dolayısıyla iş gücü açısından farklı fırsatlar çoğaldığı için yetenekleri elde tutmak çok daha zor hale gelmeye başladı. Tüm bu yenilikler yaşanırken, bir kısım şirketin bu değişime ayak uydurmakta çevik davranmaması ve liderlerin dönüşüme gösterdikleri direnç çalışanları olumsuz etkiledi. Değişen trendlere ve çalışanların anlam arayışlarına kulaklarını ve gözlerini kapayan şirketler ise elindeki yetenekleri kaybetmeye başladılar.
ManpowerGroup tarafından her yıl açıklanan global Yetenek Açığı Raporu’nun 2023 yılı sonuçları “her 5 şirketten 4’ünün yetenek açığı yaşadığını” ya da “işe alım yapmakta zorlandığını” ortaya koyuyor.
Çalışma hayatının değişimi tamamlanmış bir süreç değil, bundan sonra değişim, dönüşüm ve yeniliklere adaptasyon kurumların da çalışanlar gibi sürekli kullanmaları gerekecek en güçlü kaslarından biri olacak.
Kurumları yetenekler açısından tercih edilir kılmak için çözüm; daha katılımcı, kapsayıcı, iletişimi daha kuvvetli bir çalışma ortamı yaratmaktan geçiyor. Çalışanların endişelerini dinlemekten, çalışanların kendilerini geliştirmelerine imkân sağlamaktan, sosyal fayda sağlayarak “anlam” yaratmak geçiyor.
Sürdürülebilirliğe şirket operasyonlarında layıkıyla yer verildiğini düşünüyor musunuz?
Birçok kurumsal şirkette sürdürülebilirlik konusu artık şirket yönetimlerince ele alınan ve kurumun tüm faaliyetlerine, stratejisine entegre edilmeye gayret gösterilen bir konu haline gelmiş durumda. Dünyada özellikle son 10 yılda ivme kazanan bu gelişmeye son yıllarda Türkiye’deki kurumsal şirketler de hızla adapte olmaya başladı. Aslında adapte olmak bir seçim değil, zorunluluk haline gelmişti. Çünkü toplumun hassasiyetleri bu yönde geliştiği için, kurumlar hem tüketicilerin hem de çalışanlarının anlam arayışına karşılık vermek için, sürdürülebilirliği sahiplenmek durumunda da kaldılar. Ancak kurumsal şirketlerdeki hızlı ilerlemeyi, KOBİ’lere baktığımızda henüz göremiyoruz. Dolayısıyla bu alanda önemli bir gelişim ihtiyacı olduğunu da söyleyebiliriz.
Çünkü biliyoruz ki global dünyada artık, şirketler, kurumlar gerçekten dünyayı etkileyebilir, geleceği dönüştürebilir konumdalar. Dolayısıyla Türkiye’de fırsat eşitliği gibi, sürdürülebilirlik alanında da elbette şirketler tarafında da alınacak çok yol olduğuna inanıyorum.
Yapılan araştırmalar sürdürülebilirliğin tüketici sadakatini etkilediğine işaret ediyor, peki ya çalışan sadakatini nasıl etkiliyor?
Nasıl ki her geçen gün daha fazla tüketicinin satın alım tercihini bir ürünün nasıl, ne şekilde ve doğaya nasıl bir etkiyle üretildiği belirliyorsa, çalışanlar da görev aldıkları şirketin topluma ve gezegene etkisini çok daha fazla önemser hale geldiler. Tüketimimizden üretimimize kadar varlık gösterdiğimiz tüm alanlardaki “anlam” arayışımız derinleşti. Çalışanlar da şirketlerinin kendilerine verdikleri değere, topluma kattıklarına, gezegene yatırımlarına çok dikkat ediyor. “Fayda yaratan” kurumların bir parçası olmak ve kurumlarıyla gurur duymak istiyorlar. Bunu özellikle genç jenerasyonlarda önemli bir bağlılık kriteri olarak görüyoruz.