Kadınız ve güçlüyüz, nokta!
TC. Anayasasının 10. Maddesi; “Herkes, dil, ırk, renk, cinsiyet, siyasi düşünce, felsefi inanç, din, mezhep ve benzeri sebeplerle ayırım gözetilmeksizin kanun önünde eşittir. (Ek fıkra: 7/5/2004-5170/1 Md.) Kadınlar ve erkekler eşit haklara sahiptir. Devlet, bu eşitliğin yaşama geçmesini sağlamakla yükümlüdür.” demesine rağmen ülkemizde kadını nasıl tanımlıyorsunuz sorusu çok sık karşılaştığımız bir soru. Eğer sıkça soruluyorsa ters giden bir şeylerin varlığı kendini hissettirir.
Aslında 100 yıl geriye ve geçmişe baktığımızda kadınların toplumsal hayata katılımı yönündeki çabayı, kurtuluş mücadelesine katkısını ve bu mücadele ile devrim yasalarında kadını güçlendiren ve bireyleştiren mevzuatın öncelikli olarak hayata geçirildiği bir Türkiye görürüz. Mustafa Kemal Atatürk kadın mücadelesini görmüş, anlamış ve desteklemiştir. Eşitsiz bir durumun farkındalığı ile eşitliğe giden bir yol çizerek Medeni Kanun’u, Seçme seçilme hakkını, eğitim seferberliğinde ayrımcılık yapılmadan eğitime ulaşılmasını, çalışma hayatında var olması gibi detaylı bir şekilde taşları yerine oturtmuştur. Özellikle de laiklik ilkesi ile yaşam tarzlarımıza müdahalenin engelini ortadan kaldırmayı hedeflemiştir.
Bu yüzden bizler “kadın kazanımları “olarak değerlendiririz tüm bu mevzuatı.
Her dönem öngörüsü ve vazgeçmediği mücadelesi, korkusuzluğu ve medeni cesareti ile kitleleri ayağa kaldıran gücü tam bir tanımlamadır aslında ülkemdeki kadınlar, bizler için.
Mücadelenin iki kutbu
Son 15 yıldır hızlı geri adımlarla kazanımlarımızın ortadan kaldırıldığı daha güvencesiz ve yaşam hakları konusunda korunmasız, sadece sanal bir din anlayışına ve siyasi bir getirisi olan oya endekslenen siyasi bir iradenin köşeye sıkıştırılmaya çalışılan bir cinsi olarak kadınlar; eşitlik taleplerinden özgürlüklerinden ve anayasal haklarından hiç vazgeçmediler.
Dayatılmaya çalışılan birey olmaktan uzak biat sistemine karşı dik duruşlarından ödün vermediler. Ancak iktidar da ataerkil bir yapıyı dayatan davranışlar cinsiyetçi söylemler üretmeye devam etti.
Bu mücadelenin bir tarafında geçmişin kazanımları ile dağları toplu iğne ile delerek bugüne getiren güçlü kadın örgütlenmesi ve bu söylemlerin gençler tarafından kabulü ile daha da güçlenen kadın mücadelesi var. Diğer tarafında bu güçlenmeye karşı ayak direyen bir iktidar. Aslında iktidar kadın mücadelesinin taleplerine cevap verse daha da uzun yıllar iktidarda kalmayı başaracak. Ancak öngörüsüzlüğü ve bilimsellikten uzak bakış açısı ile yasaları ters düz edip kadınların özgürlüğünü, bireyliğini yok edici tutum ve davranışlarla sorunu çözülemeyen bir yumak olarak önümüze gelmesini sağlama misyonundan vazgeçmiyor.
Uzun zamandır biz kadın diyoruz onlar kadını aile yapısının ayrılmaz bir parçası olarak gösteriyorlar.
Biz toplumsal cinsiyet eşitliği diyoruz, onlar cinsel yönelim anlıyorlar.
Biz kadınların yaşam hakkına saldırı var kadın cinayetleri artıyor diyoruz iktidar Uluslararası İstanbul sözleşmesinden imza çekiyor.
Biz kadınlar istihdamda olmalı emek yükünü üzerinden alacak mekanizmalar lazım derken onlar 3-5 çocuk söylemini dillendiriyorlar.
Bizler hamilelikte benim bedenim benim kararım derken, iktidar kürtaj yasağı ile doğumun sezaryen mı normal mi olmasına karar veren taraf oluyor.
Biz çocukları erken ve zorla evlendirmeye karşı dururken onalar bu eylemi yapmışlara hukuken af getirmeye çalışıyorlar.
Biz kesintisiz ve zorunlu eğitim derken onlar 4+4+4 sistemi ile kız çocuklarının eğitimden uzaklaşmasını sağlıyorlar.
Biz resmi nikahın kadınların medeni kanundaki miras hakkı açısından öneminin altını çizerken onlar anayasa mahkemesi kararı ile resmi nikah olmadan dini nikah kıyılır maddesini savunuyorlar ve bu alanı çocuk bedeni üzerinde tepinenlere açık alan olarak koruyorlar.
Kısaca ülkemizin güçlü kadın mücadelesi elde ettiği kazanımları ile cebelleşen bir iktidara karşı; mücadeleci ruhundan vazgeçmeyen, eşitlikçi ve gelişen teknoloji ile bu mücadelesini uluslararası arenada dile getirebilen, aktivist, örgütlü, çalışma hayatında işkadını olarak cam tavanları kırmaya var gücü ile devam ederken pes etmeyen güce sahip bir görünüm sergiliyor kadınlar.
Benim kendi yolculuğum 9 yaşımda bana kadın dayanışmasını öğreten ve kız çocukları okusun diye yardım kampanyalarında beni de işe katarak yol yürüyen bir kadın olan annem ile başlamıştır. Dolayısıyla benim ilk ve vazgeçilmez rol modelim annemdir. Eğitimci olması aile yaşamındaki eşitlikçi ve demokratik halleri bizi sorgulamaya iten ayrımcılık dilinden uzak Atatürkçü, çağdaş ve laik olan annem. Başucuma 14 yaşımdayken Virginia Woolf -Kendine ait bir oda kitabını koyan annem. Okuduğumda anlamını çok fazla kavrayamadığım ama feminizm adına benim hayatımın yoluna taş döşeyen kadın.
Nezihe Muhittin örneğin ülkemizde ilk siyasi partiyi kurmaya çalışan kadın olarak yüreğime taht kurdu. Bana örgütlü kadın mücadelesi yolunu düşündüren kadındır. Erkek egemen dünya taleplerimi sıralarken geçmişin en kalın kale duvarıdır benim için. Cesaretim ondandır.
Duygu Asena ile kadınlık hallerini sorguladım genç kızlığımda. Dayatılan kadınlığa karşı talep etme ve birey olmayı.
Atatürk’ten yazdıklarım adlı kitap ile Prof. Dr Afet İnan bana devrimlerin ve bu ülke için Cumhuriyet in Laikliğin önemini anlattı. Onun ve arkadaşlarının kurduğu dernek olan Kadının Sosyal hayatını Araştırma ve İnceleme derneğinde bir süre yol yürüdüm ben.
Bunlar ilk aklıma gelenler. Ancak edebiyattan sanata, devrime inanan, iş dünyasından, aktivizme birçok kadın bazen bir cümlesi ile bazen yaşamı ile örnek oldular bana.
İflah olmaz bir aktivistim ben. Ancak aktivist olarak tek başına yol yürümenin faydası ve yararını çok iyi bilen bir aktivist. Örgütlü mücadeleye inanan bir kadınım. İşte bu nedenle 47 yılı geride bırakmış Türkiye Kadın Dernekleri Federasyonu (TKDF) ile yol yürüyorum.
TKDF neler yapıyor?
TKDF bir çatı örgütü ve içinde kadınların hukuki hakların öğrenmesi, eğitime ulaşması, toplumsal cinsiyet eşitsizliğinin giderilmesi adına yerel yönetimlerle ve özel sektörle işbirliği yapmayı, karar mekanizmalarında temsil edilmesini, sanatla kendini ifade etmesini ve medyada cinsiyetçi dilin değişmesi çalışmalarını yaparken, günümüzün en ağır sorunu olan kadına şiddet konusunda önleyici ve destek mekanizmaları ile hizmet veren ev içi şiddet acil yardım hattını işletmektedir. Aynı zamanda lobicilik hareketiyle toplumsal dinamizmin eşitlikten yana gelişmesi için gelişen teknoloji ve dünya düzeni içinde yeni kanunlar ve politikalar üretilmesine katkı sunar.
Bu çalışmaları bünyesinde bulunan üye derneklerinin şubeleri ve kendi danışman ekibi ve network ağıyla geçirir.
6 Şubat 2023 tarihinde meydana gelen ve büyük bir alanı etkileyen Kahramanmaraş merkezli deprem felaketi sonrası TKDF kendine görev olarak bölgede mağdur olan kadınlar çocuklar engelliler ve yaşlılar için güvenli alanlar oluşturma amacı ile Mor Yerleşkeler projesini hayata geçirmiştir. Halihazırda 30 Mor yerleşke Hatay’da 15, Adıyaman ,Malatya, Kahramanmaraş, Antalya, Adana, Mersin, Ankara, İzmit olmak üzere deprem bölgesinde ve depremden zarar görmüşlerin göç ettiği illerde 1 yıl süre ile hizmet vermeye odaklanmıştır.
Psiko sosyal hizmetlerin verilebilmesi için Psikolog, deprem öncesinde var olan ve deprem sonrasında oluşan hamileler için ebe, yaşadığı travmayı bir ömür boyu yaşamaması adına çocuklar için çocuk gelişicilerin profesyonel olarak hizmet verdiği Mor Yerleşkeler özel sektör tarafından desteklenmektedir.
Boyner, Shell, Odeabank, İLO, UNDP, UNFPA, TESK-KOOP sendikası, La Lorraine, Penti, İrlanda-Hollanda -İsveç Büyükelçilikleri, Turkish Philanthropy Funds, Aydın Doğan Vakfı, ABD NY İstanbul Teknik Üniversiteler mezunlar derneği, Zorlu Holding, Mor yerleşkelerin hayata geçmesine katkı koydular. Ayrıca Unilever, Bayer, Eczacıbaşı, Philips, Gratis hijyen malzemesi sağladılar. BP ise Hatay bölgesinde yerleşkelerimize su ve yerleşkeler arası irtibatı sağlayan aracımıza benzin desteği sağlamaktadırlar.
Bunun yanı sıra birçok kurum ve firma desteğini hala sürdürerek kışın soğuğunda yazın sıcağında değişen ihtiyaca göre destek sunmaktadırlar. Defterinden kalemine, montundan botuna, elektrikli ısıtıcılardan hayvan mamasına kadar Mor yerleşkelerimize destek gelmektedir.
Bizim mağdur vatandaşların olduğu konteyner kentlerde sevgiye ve dayanışmaya ihtiyaçları olduğu gözlemimizle bu Mor Yerleşkeleri 1 yıl daha uzatma adına kaynak arayışımız da sürmektedir.
Aktivizm ve hak arayışı ana konumuz olmakla beraber, Marmara, Van, İzmir depremlerinde, Soma faciasında kazandığımız deneyimleri Mor Yerleşke projesi ile Kahramanmaraş depreminde ortaya koymaya çalışıyoruz. Bizim için bir turnusol kâğıdı görevi gördü bu çalışma. Güvenilirlik ve deneyim açısından gücümüzü zorlayarak dayanışma yaşatır şiarı ile çıktığımız yolda özel sektörün BM kurumlarının ve büyükelçiliklerin desteği çok önemliydi. Yeri gelmişken binlerce teşekkür ederim.
Sadece bu kadar da değildi çalışmamız. Depremde zarar görmüş ailelere kira yardımı için Pegasus Hava Yolları, Fransa Büyükelçiliği, Airbnb ve Turkish Philanthropy Funds tarafından 12 ay süren kira desteği de sağlanmıştır ve halen devam etmektedir.
Tüm bu çalışmalarımızda profesyonel çalışan desteği için Anadolu Ebeler Derneği ve Çocuk Gelişimciler Derneği yol arkadaşlığı yaptılar ve bu personellerin ve bizlerin Mor yerleşke bölgelerine uçuş sponsoru Pegasus oldu.
Açıkçası eşitlik yerelde başlar diyerek belediyelerle, eşitlikçi masallarla çocuklara yönelik çalışmaları da aynı anda devam ettirip noktaları birleştir projesi ile dijitalde çocuk istismarı konularında barolarla çalışıp Meta ve Tik-Tok sosyal mecralarında önleyici tedbirler oluşturmaya ve İLO ile işyerinde şiddet ve tacizin önlenmesi adına sendikalar ve özel sektörde eğitimler veriyor, özel sektörde çalışanların toplumsal cinsiyet eşitliği bakımından güçlenip eşit bir toplum için gayret ediyoruz.
Biliyorum yolumuz uzun ama gücümüz ve enerjimiz var. Geçmişin halkalarında var olan mücadelemizi bugüne taşıdık, bugünden yarına taşıyacak gençleri güçlendirerek yola devam ediyoruz.
Mücadele kazandırır.