Kendisine ait olmamasına rağmen altında imzası yer alan “Kürtler bu ülkeye ne vermiştir?” konulu yazı yüzünden sıkıntılı günler yaşayan Posta Gazetesi Ankara Temsilcisi ve Köşe Yazarı Hakan Çelik “Bu birisi ya da bir kurum tarafından planlanmış bir yazı olabilir” diyor. Son dönemin en çok konuşulan konusu olan Akil İnsanlar’la ilgili olarak da “Bizim Akil İnsanlarımız konuşmazsa Amerika’nın Akil İnsanları devreye giriyor” diyen Çelik, Akil İnsanlar listesinde milliyetçi ve ulusalcı vatandaşların görüşlerini, hassasiyetlerini paylaşan daha çok isim olması gerektiğini düşünüyor.
Posta Gazetesi Ankara Temsilcisi ve Köşe Yazarı, CNN Türk “Parametre” programının yorumcusu, Kanal24’te yayınlanan “Hafta Sonu” programında yapımcı ve sunucu, 21 yıldır TRT Radyo 3’te yayınlanan “Tren Yolculuğu” adlı müzik programının yapımcı ve sunucusu… Bunlar medyanın deneyimli isimli Hakan Çelik’in son dönemde yaptığı işlerden yalnızca bir kaçı. Gazetecilik mesleğinde 25’inci yılını geride bırakan bu deneyimli isim son birkaç yıldır öyle bir dertten muzdarip ki duyunca “düşman başına” diyeceksiniz. Zira yıllardır “Hakan Çelik” imzasıyla ortalıkta dolanan milliyetçilik dozu yüksek bir makale bir hayli başını ağrıtıyor. Özellikle şehit haberlerinin geldiği dönemlerde paylaşım rekorları kıran yazı son aylarda konuşulan “Çözüm süreci” ile birlikte yeniden popülarite kazandı. Çelik’in kendisine ait olmadığını söylediği yazıyla ilgili konuşmak üzere bir araya geldiğimizde kendimizi medyanın en can alıcı konularını konuşurken bulduk. İşte o keyfili sohbetin en can alıcı noktaları…
25 yıldır gazetecilik mesleğinin içindesiniz. Dönüp arkanıza baktığınızda mesleğinizde sizin için mihenk taşı olmuş gazeteciler kimler oldu?
Bir süre İngiltere’de görev yaptım. İngiltere’nin ve orada yaşadığım deneyimin gazetecilik ve dünyaya bakış vizyonumda çok önemli yeri vardır. Öte yandan Habertürk’de çalışmaya başlamam da meslek kariyerimde dönüm noktası oldu. Allah rahmet eylesin, bugün aramızda bulunmayan Ufuk Güldemir’in benim için ayrı yeri var. Öte yandan Habertürk gibi Türkiye’nin ilk özel radyolarından biri olan Hür FM’in kuruluş aşamasında da görev almış olmam benim için çok önemli bir deneyimdi. Kanal 24’te de televizyon programı yaptım ve bu süreçte birlikte çalıştığım Mustafa Karaalioğlu’yla beraber çok güzel işler yaptık. Karaalioğlu saygı duyduğum bir gazeteci. Önemli bir muhafazakar demokrattır ve önemli bir medya grubunun da bugün belli bir etkinliğe gelmesinde ciddi bir rol oynadı. Mesleki kariyerimde Doğan Ailesi’nin ve özellikle Hanzade Doğan Boyner’in yeri büyüktür. Posta’ya Mehmet Yılmaz’ın davetiyle girmiştim. Son dönemde beraber çalışma fırsatı bulduğum CNN Türk CEO’su Barış Tünay televizyon dünyasında çok takdir ettiğim ve güvendiğim bir yönetici. İnternette “Kürtler bu ülkeye ne vermiştir?” temalı bir yazı dolaşıyor. Yazının altında sizin adınız var ama size ait olmadığını söylüyorsunuz… Yazı 2008’de çıktı. Bu ilginç bir yazı. Türkiye’de ne zaman önemli bir şey yaşansa; Kürt meselesinin çözümüne dair bir gelişme olduğunda ya da insanların hayatını kaybettiği bir terör hadisesi yaşandığında bu yazı patlama halinde yayılıyor. Bu yazıyı paylaşanların iki tepkisi var. Bir bölümü “ya bu nasıl bir yazı, burada çok feci görüşler var” diyerek tepkilerini gösteriyor. Bir bölümü ise “Helal olsun. Bu görüşleri dile getiren olmamıştı, ne de güzel anlatmışsın” diye görüşlerini dile getiriyor. Türkiye’nin en aklı başında akademisyenlerinden profesörlerinden telefonlar aldım “Tebrik ederiz sizi!” diye. Böyle karmaşık bir durum. Ama yazı bana ait değil.
Peki, yazı neden size mal edildi sizce?
Bana mal olmasının sebebi şu; Posta Gazetesi Ankara Temsilcisi Hakan Çelik yazıyor, yazının altında. Yazı sosyal medyada, Facebook ve diğer mecralarda inanılmaz bir şekilde paylaşılınca, bir de fotoğraf eklemişler. Hâ-l böyle olunca bana mal oldu. Ancak benim o yazıda dile getirilen görüşleri dile getirmem mümkün değil. Çünkü üslup belli bir noktadan sonra hayli sertleşiyor. Irkçılık çağrışımları yapan bir takım benzetmeler ve örneklemelerle bizim Türkiye’deki Kürt vatandaşlarımızı rencide edici bir içerik taşıyor. Benim böyle bir şeyi düşünmem söz konusu değil. Ben Türkiye’de demokrasi, barış, çok kültürlülük, azınlıklar, farklı inançlardan insanlar adına bir arada yaşama kültürünü benimsemiş demokrat bir insanım. Nasıl böyle bir görüşü dile getirebilirim.
Sizce neden böyle bir yazıya sizin adınız yazıldı? Altında size yönelik bir amaç olduğunu düşünüyor musunuz?
Bilmiyorum. Birisi ya da bir kurum tarafından planlanmış bir yazı da olabilir. Şunu unutmayalım ki Türkiye internet andıçlarının ülkesi. Bu yazı nereden ortaya çıktı? Bu yazıyı kim yazdı diye sorabilirsiniz… Herhangi bir şekilde ortalığı karıştırmak, kaos yaratmak, insanları birbirine düşürmek veya geçici bir projeyi dillendirmek için Türkiye’de internet sitelerinin kurulduğunu biliyoruz. Bu internet sitelerinde kimi zaman siyasi iktidarlar, kimi zaman belli kanaat önderleri, kimi zaman gazetecileri hedef alan yayınlar ve propagandalar yapıldı. Dolayısıyla böyle şeylerin olduğu bir ülkede, böyle bir yazının çıkması şaşırtıcı değil. Kim yaptı bilmiyorum. Suç duyurusunda bulunduk. Ben bununla ilgili defalarca yazılar yazdım. Bütün televizyon programlarımda benim yazıyla hiçbir alakam olmadığına dair açıklamalar yaptım. Muhtemelen tüm siyasi partiler, Hükümet, iktidar, BDP ve hatta PKK benim bu yazıyı yazmadığımı biliyor. Fakat bunların duyması veya duymaması çok önemli değil. Sokaktaki vatandaş bu yazıyı birbirine gönderiyor. “Vay bak ne kadar şahane bir yazı” diye…
Bir köşe yazarı gözüyle Başbakan’a baktığınızda onu korkutucu bir figür olarak görüyor musunuz? Çünkü ağzından çıkan iki kelime yazarları işinden edebiliyor ve bir daha sektöre dönemeyebiliyorlar. Başbakan ne kadar kabul etmese de örnekleri var; Hasan Cemal, Ece Temelkuran, Nuray Mert…
Başbakan Erdoğan çok güçlü bir lider. Bu siyaset yapma biçimi, liderlik yapma biçimi kendi tarzıyla gelişiyor ve bir yere geliyor. Güçlü liderlerin olduğu siyasi dönemlerde bu liderlerle medya ve sivil toplum ilişkisinde buna benzer, sizin sözünü ettiğiniz aksaklıklar oluyor. Başka alanlarda da yatırımı olan medya patronları, medya organlarında olup bitenlerden dolayı ticari kayıplara uğramak istemiyorlar. Gazetesindeki yazarla hükümet arasındaki polemik kangrene dönüşünce bunun kendileri bakımından da bir olumsuzluk yaratacağını düşünüyorlar. Bu medya patronlarının yaklaşımları ve tutumları, genel yayın yönetmenleri üzerinde bir baskı oluşturuyor. Medya patronu doğrudan genel yayın yönetmenine “şu gazeteciyi çıkar, bu bizde yazmasın” demiyor belki çoğu zaman. Fakat genel yayın yönetmenleri patronlarının pozisyonlarını, Türkiye’nin içinden geçtiği süreci, temel tartışmalarda aldıkları pozisyonlara bakınca bir durum değerlendirmesi yapıyor. Bu da genellikle gazetecinin, televizyoncunun aleyhine sonuçlanıyor. Bugün işlerini kaybeden çok sayıdaki meslektaşımızın görevden uzaklaştırılmasının altında bu neden yatıyor. Bunlarda genelde tek bir yazıdan ya da programdan değil uzun süreli sürtüşmelerden kaynaklanıyor. Kimi yazarlar Hükümetle boks maçına çıkıyor sanki. Bu hesaplaşmalarda kimi zaman Hükümet kimi zaman da medya itibar kaybediyor. Fakat şöyle bir bakıyorum da uzun yıllar bunca zorluğa rağmen ilkelerinden çok taviz vermeden ayakta kalabilen Aydın Doğan sanırım son 30 yılın en önemli medya patronu olarak tarihe geçecek. Yaşanan bu kadar şeye başka bir medya patronu dayanamazdı.
Son haftaların en çok konuşulan konularının başında Akil İnsanlar geliyor…
Akil İnsanlar olarak lanse edilen insanlar arasında gerçekten bu konuyu iyi takip eden, bu konuyla ilgili ciddi röportajlar yapan, akademik anlamda kafa yoran insanlar var. Zaten Türkiye’de bu konuyu 10 bin kişi takip etmiyordu ki… Bu konuda yazan, çizen, kafa yoran, dağa giden, farklı kesimlerle oturan, tartışan az sayıda insan var. Akil İnsanlar’ın bir bölümü bu insanlardan oluşuyor. İş dünyasından da saygın isimler var. İş dünyasından katılan insanlara “Farklı bir ajandaları var” diyebilir miyiz? Bu büyük bir haksızlık olur. Orada toplanan insanlara belli bir süre şans vermek gerekir. Çok hoşgörüsüz, çok tepkici bir toplumuz ve her şeye çok sert tepki veriyoruz. Dinlemek, anlamaya çalışmak gibi bir demokratik tahammüllerimiz maalesef çok zayıf. Eleştirelim; “Bu isimler uygun değil, onların yerine bunlar olmalı” diyelim. Ama “Oradakiler PKK’nın mesaj taşıyıcıları, hükümetin yandaşları” demek haksızlık. İzin verelim ve gelişmeleri görelim. Bu Hükümet bu meseleyi çözecekse o Akil İnsanlar bırakın yandaş olsunlar. Sorunun çözülmesi yönünde yandaşlık yapsınlar. Bizim Akil İnsanlarımız konuşmazsa Amerika’nın Akil İnsanları devreye girecek.
Son dönemde medyada rekabetin kalmadığı konuşuluyor. Özellikle gazeteler arasında… Siz bu düşünceye katılıyor musunuz?
Habertürk piyasaya çıktığı zaman herkes “Bu gazete tutmaz” dedi. Ancak Habertürk, renkli içeriği, sayfa düzeni, kaliteli kağıt kullanımı anlamında basına önemli bir soluk getirdi. Tirajı ve erişimi düşük olmasına karşın Taraf’ın ve Radikal’in de bir etkinliği var. Eğer gazeteler arasında bir yarış varsa Hürriyet hâlâ ve her şeye rağmen en etkili gazete ve amiral gemisi. Hürriyet’in etkinliği ve gücü sadece klasik gazete mecrasıyla değil, internet sitesiyle, tabletiyle, köşe yazarlarının yaşama biçimleriyle, oluşturdukları aurayla kendini hissettiriyor. Ancak eskiden açık ara öndeydi, bugün ise çok daha ciddi rekabetle başa çıkmak zorunda. Mesela Posta tiraj ve reklam gelirlerinde çok iyi bir seviyeye geldi. Ancak Hürriyet bugün hâlâ dünya çapında bile önemli bir marka ve kurum olma özelliğini taşıyor. Enis Berberoğlu Hürriyet’in marka değerini korumak ve ileriye taşımak için Vuslat Doğan Sabancı ile çok çalışıyor. Hürriyet’in üstünlüğü bence geçilemedi. Hâlâ üstünlüğünü sürdürüyor ama deniz savaşları değişti. Sadece destroyerlerin, uçak gemilerinin değil, küçük firkateynlerin, hücum botlarının çok etkili olduğu bir deniz savaşı var. Dolayısıyla yeni dönemin savaşlarını uygun donanımlar, silahlar ve esnekliklere ihtiyaç var. Yeni medyayı, yeniçağın elektronik şartlarını kavrayamayan medya kuruluşları da bu yarışta geri kalacak. Bir de Zaman gazetesi gerçeği var. Son dönemde Zaman gazetesi belli bir güç ve etkinlik kazandı ve merkez medyaya tirajıyla da reklam kapasitesiyle de kafa tutan bir yere geldi. Fakat gazetenin rolü gündemi etkilemek ve belirlemekse bu konuda Zaman Gazetesi Hürriyet kadar etkili değil. Özel haberler Hürriyet’teki gibi patlamıyor. Ben bunu arzu edilen bir tercih olarak görüyorum. Zira Zaman Gazetesi, yöneticilerinin önem verdiği bir dünya görüşünü ve kurumu da temsil ediyor. Attıkları her manşetin nasıl bir etki yaratacağını hesaplayarak gazeteyi yapıyorlar.