“Sessiz Zeka: Nesnelerin İnterneti” kitabının yazarı Daniel Obodovski, İPZ’14 öne çıkan sunumlardan birini yaptı. Çevremizdeki analog dünyayla dijital olarak iletişim kurduğumuzu ve bunun “makinelerle telepati hissini” yarattığını vurgulayan Obodovski, hep birlikte günümüz dijital sinir sistemini inşa ettiğimizi söylüyor.
Söyleşi: Beyza Özel
Birçok marka ve tüketici “Nesnelerin İnterneti” (Internet of Things) olgusuna yeni yeni alışıyor. Bu doğrultuda markalar servislerini ve ürünlerini nasıl geliştirebilir?
Aslında bu olgu yeni değil aksine yaklaşık 20 yıldır var olan bir teknoloji… Geçmişte bu teknolojiyi “telemetri” (uzaktan ölçüm) diye adlandırıyorduk. Son birkaç yıldır bu kavram dijital dünyanın önemli trendlerinden biri halini aldı ve M2M çözümleri çevresinde önemli bir büyüme göze çarpıyor. Günümüzde 15 milyardan fazla bağlantılı cihaza sahibiz. 2020’de bu miktar 50 milyara ulaşacak. Düşük fiyatlı sensörlerin kullanılabilirliği, mobil teknolojide düşen fiyatlar, cloud servislerinin kullanılabilirliği ve artan tüketici bilinci “Nesnelerin İnterneti” teknolojisini tetikleyen hareket noktaları. Şirketlerin kendi varlıklarını sürdürebilmeleri, personelini denetim altında tutabilmeleri ve tüketici ihtiyaçlarına karşı daha duyarlı olabilmeleri adına M2M şirketlere çok büyük avantaj sağlıyor. Örneğin araç motorunun yağ kontrolünden tekerlerin değişip değişmemesine, şoförlerin aracı güvenli bir şekilde kullanıp kullanmadığına kadar her türlü bilgiye yöneticiler bilgisayar ekranlarından ulaşabilirler. Tüm bunlar göz önünde bulundurulduğunda şirketlerin müdahale edemedikleri kör noktaları tespit etmesi ardından bu noktalara uygun çözümleri üretebilmeleri gerekiyor.
Peki, gelecekte tüketiciyi “Nesnelerin İnterneti” (Internet of Things) teknolojileri açısından ne tür gelişmeler bekliyor olacak?
Giyinilebilir teknolojinin, sağlık ve günlük yaşam için büyük bir fenomen olacağını düşünüyoruz. Giyilebilir teknoloji derken, gün içinde yapılan sporun ölçümünü sağlayan fitness takip cihazları, öğünlerin besin değerini ölçen cihazlar, uyku saatlerini düzene sokan kalp hızı monitörleri, saatleri, glikoz metresi ve insülin pompaları günlük hayatın bir parçası olacak. Google Glass’ın yanı sıra sadece beyin dalgaları kullanılarak yönetilen bilgisayarlar, içine elektronik cihazlar yerleştirilmiş mücevherler yine sektörde konuşulan ve tüketiciyi bekleyen araçlar. Aynı zamanda, etrafımızda ki sensörlerin hemen hemen hepsi ileride wireless bağlantı kuracak. Böylece, daha az elektrik tüketen ve daha ucuz olan yeni tip network ağlarına sahip olacağız. Nesnelerin interneti, etrafımızdaki analog dünyayla bağlantılı olmamızı mümkün kılıyor ve bu durum makine telepatisi hissini yaratıyor. Sanki tekrar dijital sinir sistemini inşa ediyor gibiyiz…
“Nesnelerin İnterneti” kullandığı ileri teknoloji göz önüne alındığında ilk olarak hangi bölgeler ya da ülkeleri etkileyecek?
İlk akla gelen ülke Amerika Birleşik Devletleri. Özellikle ülkenin Silikon Vadisi’nde önemli gelişmeler kaydediliyor. En yeni cihazlar, yeni sensörler, kullanışlı aplikasyonlar bu bölgeden dünyaya yayılıyor. Diğer yandan Fransa, Almanya, Çin ve Brezilya gibi ülkeler yeniliğe açık özellikleriyle M2M alanında başarılı bir ivme çiziyor. Örneğin Fransa ilgi çeken network şirketleriyle, Almanya donanım şirketleriyle, Brezilya filo markalarıyla ön sıralarda yer alırken Çin cihaz üretimiyle ön sıralarda.
Türkiye’nin performansını nasıl değerlendiriyorsunuz?
Türkiye’de oldukça ilginç çalışmalar bulunuyor. Örneğin, Turkcell’in şirketlerin cihazlarını birbirine çabucak bağlanmasında yardımcı olan, özel bir M2M platformu olduğunu biliyorum. Bunun dışında ülkenizde ki tüm GSM operatörleri gerek “Akıllı Sağlık Platformları” gerek markalara sundukları çözümlerle bu alana katkı sağlıyorlar.
Veriyi toplamaktan çok yönetmek önemlidir diyorsunuz. Burda yönetmekten kastınız ne?
Makineler arası iletişim alanında markaların bugün yaşadıkları en büyük zorluk; karmaşık yapı. Bu karmaşık yapıyı kendiniz için çözümlerken uygulanacak çok fazla adım var. Tabi ki çözüm üreten firmalar ve birçok platform durumu daha basite indirmeye çalışıyor. Ama hâlâ kullanıcılar için karmaşık bir yapı söz konusu. “Hangi yazılımı benim cihazım üstünde çalıştırmalıyım, sistem benim cloud servisimle nasıl bağlanacak, hangi cihaz benim için uygun olur, hangisini kullanmalıyım?” gibi sorular cevaplanması gereken ve tüketicinin aklını kurcalayan konular. Ama tüm bunların teknolojik açıdan halledilmesi gereken konular olduğu unutulmamalı. Şirketlerin kendilerine asıl sormaları gereken soru: “Gerçek zamanlı olarak filomdan, makinelerimden veya çalışanlarımdan uzaktan kullanılan sensörlerle ne tip veriler toparlayabilirim? Bu veri ya da verinin analizi nasıl müşterilerime veya şirketime fayda sağlayabilir?” olmalı. Örneğin, “Eğer bozulacak ve değiştirilmesi gereken bir kamyon motoru hakkında erken ileti alırsam ne kadar kesinti kaydedebilirim ya da eğer araba yağ sensörlerinden veri toplayabiliyorsam, bu veriyi, önceden nitelikli olan satışlara öncü olabilsinler diye, yağ değişim dükkanlarına nasıl ulaştırabilirim?” soruları iş yükünü hafifletecek ve şirketin maliyetlerini etkileyecek cevaplanması gereken noktalar.
Sizce şirketler bu karmaşık sürecin üstesinden gelebilecek mi?
Bu karmaşık süreç yeni çözümleri zorunlu kılıyor. Çok fazla cihaz, çok fazla şirket ve çözüm var… Hepsi de birbirine oranla küçük farklarla hizmet vermeye çalışıyor. Diğer yandan bu karmaşık yapı parçalanmayı beraberinde getiriyor. Markalar doğru şirketi ve doğru çözümü bulmada sorun yaşıyor. Bir-iki yıl yaşayacağından emin olmadığınız bir şirketi tedarikçi olarak seçer miydiniz? Zamanla, entegre ve kullanımı basit çözümler marketlerde yerini buldukça karmaşıklık ortadan kalkacak. Kazanan şirketler takviye sağladıkça er ya da geç sonuca ulaşacak. Ve Internet of Things ile beraber pazarlama harcamalarının ölçümlenmesi ve etkisinin raporlanması çok daha üst bir seviyeye çıkacak.
Bu alanda gerek markaların, gerekse uzmanların eğilimi ne yönde ilerliyor?
Şu anda hızla çözümler üretiliyor. Bunun yaygınlaştığına tanıklık ediyoruz. Ancak hâlâ büyük rakamlarda birbirine bağlı olmayan araçlar bulunuyor ve bu potansiyel çok önemli. Diğer yandan takılabilir cihazların görünürde popülaritesi büyük. Akıllı evler güvenlik ve ev otomasyonu açısından çok iyi sonuçlar doğuruyor. Bağlantılı şehirler akıllı ışıklandırma ve akıllı park sistemleri yavaş yavaş uygulamaya geçiriyor. Son olarak, sağlık sektörü bu alan için büyük potansiyele sahip ve çözümler daha çok bu alanda ilerliyor.