1+1’in 2’den daha fazlası olduğu bir hikaye: Nazan Zorlu
Ülkemizdeki pek çok kadın gibi çeşit çeşit şapkayı takıp, bir günü sanki 24 saatten daha fazlaymışçasına planlayarak yaşayan ve başarı merdivenlerini tırmanan isimlerden biri Nazan Zorlu. Başarılı yöneticilik kariyerinin yanı sıra bir ralli sporcusu olan Zorlu, San Martino’da gerçekleşen İtalya Asfalt Ralli Şampiyonası’nın (TIR) dördüncü ayağı olan 44. Rallye internazionale San Martino di Castrozza’da şampiyonluğa uzandı! Avrupa’da ralli kazanan ilk Türk kadın pilotu Nazan Zorlu ile 1+1’in 2’den daha fazlası ettiğini gösteren hikayesinden iki ayrı kariyeri arasında kurduğu dengeye, kalıpları yıkan başarısından markalar evreninin bu hikayedeki rolüne dek keyifli bir sohbet gerçekleştirdik…
Motor sporlarına olan tutkunuz nasıl başladı? Bu süreçte sizi en çok zorlayan konular neler oldu? Bu spor sizin için ne ifade ediyor?
Küçüklüğümden beri hep otomobilleri seven bir kız çocuğu oldum. Ailede abim sürekli otomobil alıp toplayıp satardı ve çok iyi otomobil kullanırdı, ona çok özenirdim. Ben de onu izledikçe merakım büyüdü. 20’li yaşlarımda bir otomobil markasının düzenlediği kadın şampiyonasında yarışmaya çok heveslenmiştim, aslında dönemin koşullarında da katılabilirdim fakat annem vetoladığı için olamadı. Ama ben bu sevdadan vazgeçmedim hep bir yerinden dahil olmaya çalıştım.
Bu süreçte beni en çok zorlayan konuların başında ailem ve süreci kabul ettirmem vardı.
Motor sporlarında kendimi en çok ralliye yakın hissediyordum. Covid döneminde annemden izini koparınca hemen ralli otomobilleri araştırmaya başladım ve bu noktada ikinci engelle karşılaştım. Maliyetler(!).
Motor sporları pahalı bir tutku, ralli olmasa da bir yerden başlamak için sabırsızlanıyordum. Daha az maliyetlerle yarışabileceğim Türkiye Tırmanma Şampiyonası ile ilk adımı attım ve 3. yılımda İtalya’da ralli yaparak yarışmaya devam ediyorum.
Motor sporları benim için kendi hayat rutinlerinin dışına çıkmayı, kendi sınırlarını zorlamayı çok başka koşullarda kendimin başka hallerini görmeyi ve kendimi daha iyi tanımayı ifade ediyor. Aslında çok steril bir hayat yaşıyoruz, düzenli bir iş, benzer ortamlarda benzer heyecanlar, benzer duygular… Rallide insanların çocukluktaki oyuncu, rekabetçi, mücadeleci, hayalperest halleri yeniden ortaya çıkıyor. Günlük hayatımızın dışında başka bir evren…
Motor sporları daha çok erkeklerle anılır. Ancak siz kadınların bu alanda en az erkekler kadar başarılı olabileceğinin bir kanıtısınız. Bunu başarmak size ne hissettiriyor?
Aslında hayatın her yerinde erkeklerin alanlarını zorluyoruz. İş hayatında da sosyal hayatta da aile içinde de hayallerimizi gerçekleştirebilmek için, istediğimiz kişi olabilmek için hep bir mücadele halindeyiz.
Rallide bu biraz daha zorlayıcı oluyor, çünkü erkekler çok erken yaşlarda agresif ve performans odaklı otomobil kullanmaya başlıyorlar ve biz onların günlük hayatta geliştirdikleri bu yetenekleri sporun içinde keşfedip geliştirmeye çalışıyoruz. Mesela otomobil kaymaya başladığında erkekler eğlenceli bir adrenalin yaşarken aynı durumda kadınların hissettiği korku oluyor. Aslında bu sporun içinde yönetilmesi gereken teknik bir durum ve biz bunları sonradan öğreniyoruz. Hepimiz biliyoruz ki “erkek gibi kullanmak” diye bir tabir var.
Bir yandan uluslararası yarışlarda birincilikler kazanırken diğer yandan başarılı bir yönetici olarak kariyerinizi sürdürüyorsunuz. Bu ikisi arasında nasıl bir denge kuruyorsunuz? İkisini başarıyla bir arada yürütmenin formülü nedir?
Aslında her şeyde olduğu gibi hayatın özü de planlama, bence zaman yönetimi ve değişen koşullara uyum sağlamak insanın en temel yetkinliği. Hem iş hayatı hem sporda bu disiplini sağlayınca her alan bir diğerini geliştiriyor. Özetle disiplinli bir spor hayatı profesyonel kariyeri destekler ve geliştirir.
Bir sporcu disipliniyle hayatınızı sürdürüyor olmanız iş yaşamında size ne tür avantajlar sağlıyor?
Etkileşim içinde olduğum insanlara iş özel hayat dengesi konusunda ilham olmak beni çok mutlu ediyor. Spor, profesyonel hayatın doğasındaki rekabet hırs sürekli başarma isteği gibi duyguları anlayıp yönetmeyi kolaylaştırıyor. Sabırla mücadeleye devam etmek sporla güçlenen bir kişilik özelliği.
Kuşkusuz sporda başarının bir koşulu da hep yanınızda olan, size inanan markaların varlığı. Bu anlamda sizi marka-sporcu iş birliklerini nasıl değerlendiriyorsunuz?
Motor sporları dünyanın en yüksek maliyetli spor dallarından biri. Kendi koşullarımla marka desteği olmadan bu hayale ulaşmam gerçekçi değildi. Doğru markaların hikayeme inanması ile hayalini kurduğum sporu yapmaya başladım. Bu aşamada kadın sporcu olarak kadın markaları tarafından desteklenmek tüm taraflar için çok güçlü bir ortak duygu yaratıyor. Hem marka hem müşteriler hem sporun takipçileri hem de sporcu sporun içindeki başarma duygusunu beraber yaşıyor. Bu 1+1’in 2’den çok daha fazla şeyi ifade ettiği değerli bir hikaye…
Özellikle kadın sporcularla yapılan marka iş birliklerinin son dönemde yükselişte olduğunu görüyoruz. Bu yükselişin nedeni nedir?
Açıkcası her kadın başarısında bizi yüreklendiren ve cesaretlendiren bir pay buluyoruz. Kadın markalarının da bu ilham verici hikayelerle mesajlarını güçlendirdiğini düşünüyorum. Ayrıca kadın sporculara olan ilgi spora olan toplam ilgiliyi de arttıran bir durum oluyor. Markalar kadınlara verdikleri destekle ticari kaygıların çok ötesinde sosyal hayatın içinde, kadın hikayelerini destekler bir yerde konumlanıyorlar.
Siz markalarla iş birliği yaparken hangi kriterlere göre destekçilerinizi seçiyorsunuz?
Hikayemi ve hedeflerimi anlattığımda benimle aynı heyecanı hisseden aynı değerlere sahip ekiplerle bir arada olmaktan çok keyif alıyorum. Sonrasında bu bir iş birliğinden çıkıp amatör ruhla hareket eden profesyonel bir takım olmaya evriliyor. Birlikte eşsiz anılar biriktiriyoruz.
Kadın sporculara ön yargıyla bakılan pek çok branşta tabuların yıkılmaya başladığına ve kadınların üstü üste başarılar elde ettiğine şahit oluyoruz. Sizce bunda sponsorların katkısı nasıl bir rol oynuyor?
Az önce bahsettiğim gibi bir kadın zorlayıcı bir yola çıkarken öncelikle bir kadın kahramanın hikayesinden cesaret alır. Bu yüzden yapabildiğimiz her şeyle diğer kadınlara ilham borçluyuz. Markalar tam da bu noktada sponsorluk desteği ile bu unutulmaz ilham verici hikayelerin ayrılmaz bir parçası oluyor. Yani aslında sadece bir kadının değil bu hikayelerden ilham alan tüm kadınların destekçisi oluyorlar.