“Karanlıkta” lezzet bir başkadır
Yemek yalnızca tat ve kokudan mı ibarettir? Ya da farklı bir soru daha soralım. Bir lezzeti tadarken, ortamın ışığı bu deneyim üzerinde etkili olabilir mi? Appetite dergisinde yayınlanan yeni bir bilimsel çalışma, “iletişimin” tatları nasıl algıladığımıza ve ışığın (belki de karanlığın demeliyiz) tat alma deneyimimizi nasıl etkilediğini gözler önüne seriyor…
Her birimiz yediğimiz yemeklerde tatma, koklama ve görme duyularımızı kullanıyoruz. Bu duyularımız kısıtlandığında ise yemeklerin çağrışımı ve algısı ise tamamen değişiyor. Tat alma duyusunun yüzde 80’inin koku alma duyusuna bağlı olduğu biliniyor. Peki ya görmek bu deneyimi nasıl etkiliyor?
Appetite dergisinde yayınlanan çalışmada, sıradan yiyeceklerin “karanlıkta” servis edildiği ve yiyeceklerin gizemli kalmasını sağladığı bir deneyin ardından verilen tepkileri analiz etti. Müşterilerine zifiri karanlıkta hizmet veren söz konusu restoranda katılımcılar görme engelli servis personeli tarafından yönetildi.
Yapılan analiz sonucunda gözlemlendi ki; kişi yediği yiyeceğin ne olduğunu anlamadığında, yeme eylemi tatma eylemine kayıyor ve tüketici tat alma tomurcuklarını, yiyeceği basitçe tüketmek yerine yiyeceğin doğasını araştırmak için kullanıyor.
Yemek boyunca katılımcıların “bu nedir” sorusunu çeşitli noktalarda sorduğu ve aslında bu sorunun da birçok durumda yemeğin önüne geçtiği gözlemlendi.
Öte yandan iletişimin de bu deneyimde ne denli güçlü bir etken olduğu gözlemlendi. Katılımcılar, iletişim yoluyla, ne yediklerini genellikle hızlı bir şekilde anlaşarak tespit edebildi. Örneğin, bir katılımcının yediği yemeğin domates olduğunu söylemesi üzerine diğerlerin de bunu hızla kabul ettiği analiz sonuçlarına yansıdı.
Araştırmanın tamamını Appetite dergisinden inceleyebilirsiniz.
Deneyim ve tadım restoranlarının her geçen gün popülerleştiği günümüzde bu deney aslında önemli de bir içgörü sunuyor… Yemeye değil “lezzete” odaklanabilmek için ışıkları bir miktar kısmakta fayda olsa gerek…
Kaynak: Gıda Hattı