Fijital Dünya
Dijital devrim gerçek yaşamdaki eylemlerin ve fonksiyonların dijital ortama taşınmasıyla başladı. Bugün sıra tam tersine geldi: Sanal ortamlar fiziksel ortamlara taşınıyor. Fiziksel ve dijitalin bu yakınsaması ve aradaki çizginin bulanıklaşmasının yeni adı “Fijital”…
Milenyum günlerinin favori terimlerinden biriydi “clicks & bricks.” Mekanlara dayalı iş modelleri için kullanılan “bricks & mortar” (tuğlalar ve harç) dönüşüp “klikler ve tuğlalar” adını almıştı. Bütün çaba iş dünyasının klasik iş modellerini internet dünyasıyla birleştirebilmek içindi. Her şirketin bir web sitesi olmalı; sadece mağazalarda, dükkanlarda değil internet üzerinden de satış yapabilmeli, müşteri hizmetleri internete de taşınmalı, her türlü kurumsal sistem internetle barışık ve bütünleşik olmalıydı. O dönemin başarı öyküleri Amazon, Expedia ve CommerceOne idi. Şirketler karşılarındaki sanal rakipleri karşısında yılmamalı, “tuğla”nın da gücüyle klik tehdidini fırsata dönüştürmeliydi. Dijital dönüşüm ifadesi ta o günlerden beri kullanılıyor… Barnes & Noble gibi yüzlerce mağazaya sahip bir kitapevi zincirinin dijital dönüşümden geçerek Amazon’a karşı ayakta kalması, süreçlerini yenilemesi dönemin favori hikayelerindendi.
Henüz Amerika borsalarını sarsan “internet balonu” patlamamıştı. İnternet bugünkü kadar yaygınlaşmamıştı. Mobilleşmemişti henüz akıllı telefonlar hayatımıza girmemişti. Google’ın ilk günlerindeydik. Facebook, Twitter, Instagram, LinkedIn, Wikipedia ve daha nice ismi duymamıştık. Konu hep gündelik hayatı, iş modellerini internete taşımak üzerine kuruluydu. Zamanla sanallaşabilecek her şey dönüştü. On beş, yirmi senedir süregelen bu yolculuk sonucunda sanal dünyamız çok daha güçlü, çok daha kapsamlı… Artık denge diğer yöne doğru dönüşüyor. Gündelik hayatımızdaki sıradan işleri internete taşımak yerine, sanal dünyamızdaki sıradan detayları fiziksel dünyaya taşıma vakti geldi diyebiliriz.
“Fijital” kelimesi popülerleşmeye başlayan yeni terimlerden biri. Bu fiziksel ve dijital kelimelerinden oluşturulmuş bir portmanto kelime. Tam olarak bu olguyu anlatıyor. Üzerinde dijital izler taşıyan bir fiziksel deneyimden bahsediyoruz.
Fijitalin üç hali
Bu yapay kelime her zihinde farklı fikirler tetikliyor. Gelin bunları üç başlığın altına park edelim. Bugün fijital yaşadığımız hayatımıza girmiş olan fijital gelişmeleri “Bugün” kategorisi altında, daha çok ajans, reklam dünyasına ait uçuk-kaçık fikirleri “Proje” kategorisi altında, yarın olsa hiç şaşırmam diyeceğimiz, az da olsa sürrealizm içeren fikirleri “Neden Olmasın” kategorisi altında değerlendirelim.
BUGÜN:
Evet, daha şimdiden kanıksadığımız fijital kavramlar var. Basılı mecralardaki bir görselin üzerine akıllı telefonumuzdaki sanal gerçeklik uygulamasıyla bakıp bir videoyu seyretmeye koyulmak, beaconlar sayesinde tetiklenen kampanyaların indirim kuponu sunması, mağaza içinde dolaşırken beğendiğimiz, denediğimiz bir ürünü daha mağazadan çıkmadan internet üzerinden almak sıkça rastladığımız, hatta günlük hayatta deneyimlediğimiz örnekler. Henüz yaygınlaşmasa da üç boyutlu yazıcılar sayesinde beğendiğimiz fiziksel bir nesneyi taradıktan sonra sanallaştırıp, sonrasında üç boyutlu yazıcı ile üretebileceğimizi biliyoruz.
İş dünyasından da pek çok fijital haber geliyor. Bundan birkaç yıl önce Google fiziksel dünyada var olacak deseydik anlaşılması zor olabilirdi. Ortaya çıktığından beri sanal ortamda var olan bir sistemin ne şekilde elle tutulabilir hale geleceğini hayal edemezdik. Ama Google Glass ve otonom araçla fiziksel dünyaya giren Google geçen aylarda Londra’da açtığı ilk fiziksel mağazasıyla fijital yaklaşımın şirket stratejisindeki önemini tekrar vurguladı.
Bir yandan da yeni işbirlikleriyle her gün yeni ürünler ortaya çıkıyor. Polaroid’in Socialmatic kamerasını ele alalım. Yılların nostaljik markası Polaroid, Instagram’la işbirliğine giderek anında baskı veren makineleri Wi-Fi ve Android arayüzle dijital dünyaya bağladı. Böylece kullanıcılar çektikleri fotoğrafları hem ellerinde tutabiliyor, hem de sosyal medyada paylaşabiliyorlar.
PROJE:
Bu başlıkta genelde sürdürülebilir olmayan, ilk gördüğünüzde/duyduğunuzda yüzünüze bir gülücük konduran, sonrasında hafızanızın derinliklerine gidecek, gündelik hayatınızın parçası olmayacak uygulamalardan bahsediyoruz. Favorilerimden bir tanesi Bruna Ribeiro’nun Londra’da gerçekleştirdiği Real-Life Instagram projesi. Instagram karesi şeklinde kesilmiş panolar şehrin pek çok özel köşesine asılmış. Resim olan bölümde sadece şeffaf bir filtre var aslında. Panonun önünden geçerken arkadaki görüntü dikkatinizi çekiyor, kendinizi şehrin özel sahnelerine Instagram karesinden bakarken buluyorsunuz.
Yıllar önce renkli küresel bir projede çalışmıştım. Dünya kupasının Güney Afrika’da olduğu sene finale kalan ülkelerde bir kampanya yürütülmüş ve taraftarların takımlarına destek olmaları teşvik edilmişti. Orijinal kurgu taraftarların attığı en iddialı tweet’lerin, futbolcularının güzergahında yer alan farklı ortamlarda sürpriz olarak belirivermesiydi. Hayallerde tweet’leri ünlü Table Mountain’a yansıtmak varken, bütçe ve diğer kısıtlamalar nedeniyle Güney Afrika’dan çok uzaklarda bir bina içine dönülmüştü. Dünyanın dört köşesinden atılan tweet’ler camdan şeffaf bir küpün içinde şekil bulmuştu. Farklı ülkeler için atılan tweet’ler atıldıkça küpün içine yerleştirilmiş bir yazıcıyla farklı renklerde minik kağıtlara gerçek zamanlı olarak basılmıştı. Kupa gününe doğru devasa küp rengarenk tweet’lerle dolmuştu.
Bir başka örneğe geçelim. Coca-Cola İsrail’de düzenlediği Coke Village etkinliğinde bol sayıda “beğenme makinesi” yerleştirerek Facebook’un sanallığını getirdi. Etkinliğe katılan her gencin koluna kayıt esnasında takılan bilekliklilere RFID özelliği eklendi ve Facebook hesaplarıyla ilişkilendirildi. Gençler etkinlik boyunca sunulan servislerden memnun kalmaları durumunda bilekliklerini makineye tuttular. Bir günde binlerce like toplandı, etkinlikteki pek çok fotoğraf gerçek zamanlı olarak sosyal medya sayfalarına yansıdı.
İşe tam tersinden baktığımızda da dijital ortamda var olan bir eylemin fiziksel dünyaya taşınması sağlanabilir. Bunun en güzel örneklerinden biri McDonald’s’ın Stokholm’de gerçekleştirdiği Pick’n Play uygulaması. Şehrin belirli noktalarına yerleştirilen interaktif panolara, akıllı telefonlarındaki tarayıcılarla bağlanan kişiler, telefonlarını kumanda olarak kullanarak panoda oyun oynuyor, kazandığında da telefonuna gelen kodla en yakındaki McDonald’s’a gidip hediyesini alıyor. Böylelikle şubesi olmayan caddelerden bile müşteri toplayabiliyor.
Evet, fijital dünya pazarlama profesyonelleri için renkli fırsatlarla dolu…
NEDEN OLMASIN
Bu kategoriyi tetikleyen pek çok önemli gelişme var. Artırılmış gerçeklik, sanal gerçeklik, nesnelerin interneti, oyunlaştırma ve daha nice başlık bir araya gelince önümüzdeki on yıla damgasını vuracak pek çok gelişme yaşanacak.
Ancak bu ay için yerimiz kalmadı ne yazık ki. İsterseniz gelecek yazımızı bu konuya ayıralım ve detaylara inelim. Gelecek sayı öncesinde bir de küçük tavsiye/ödevimiz olsun sizler için. Eğer hâlâ izlemediyseniz “sight” isimli videoyu seyretmenizi öneriyorum.
Sadece 7,5 dakikalık bir kısa film. Benim favorim salatalık kesme bölümü. Gelecek sayıda detaylara birlikte ineriz…