Etkinliğin sonuna “Fest” koymakla olmuyor o işler!
Bir tanıtım standının bile çok önemli olduğu günümüzde etkinliklerin en büyüğü olan festivallerin daha fazla özen gösterilmeye ihtiyacı var. Özellikle sponsor markaların ve organizasyon firmalarının bu ayrıma dikkat etmesi gerekiyor. Antik çağlardaki büyük ve manevi festivaller örnek alınarak mutlaka yapılan işin öneminin ziyaretçilere aktarılması gerekiyor. Yoksa etkinliğin sonuna “Fest” ifadesi koyularak sunmanın hiçbir faydası yok!
Dünya pazarlarının hızla değiştiği ve hep vurguladığımız çetin marka savaşlarının daha da kızıştığı günümüzde iletişim yarışının en kritik silahlarından biri etkinlikler. Fiziken marka ve müşterisini bir araya getiren ve birebir iletişimi en üst seviyeye çıkarma fırsatı sunan etkinlikler, kendi içinde pek çok kola ayrılıyor. Bütçesiz gerilla aktivitelerden, milyon dolarlık lansman etkinliklerine kadar uzanan geniş bir yelpazeden söz ediyoruz. Satış noktası aktiviteleri, sponsorluk etkinlikleri, fuar stantları, gala geceleri, şirket içi iç müşteri etkinlikleri ve belki de adını günbegün daha sık duymaya başladığımız festivaller… Kahve Festivali, Burger Festivali, Çay Festivali, Film Festivali, Sokak Lezzetleri, Adana Portakal Çiçeği Festivali ve daha onlarcası… Peki, “festival” ne demek? Bir etkinliğin festival olması için ne gerekir? Gerçekten de adından “Fest” ibaresi olan her etkinlik festival midir? Bu işi Türkiye’de en iyi kimler yapıyor?
Mutlaka bir hikayeniz olmalı
Her şeyden önce hep savunduğum gibi her etkinliğin mutlaka bir hikayesi ve katılımcılarına bir deneyim vadetmeli. Küçük ya da büyük çapta veya bütçeli bir etkinlik olması önemli değil ama tüketiciyle iletişime geçilen her anın mutlaka ve mutlaka markanın hikayesini aktarması gerekiyor. Bir alt mesajının olması, içeriklerin ve tasarımın özel ve detaylı olarak konsepte uygun olması gerekiyor. Bir tadım standı bile olsa, müşterinin oradan ayrılırken paylaşmak isteyeceği küçük de olsa bir anısı olması etkinliğin başarısını belirleyen donelerden bir.
Hem ziyaret hem kutlama…
Festival’in bu etkinliklerin en kapsamlısı olduğunu varsayarsak; Türkiye’de her etkinliğin bir festival olarak adlandırılmasının büyük bir kavramsal yanlış olduğunu kabul etmemiz gerekiyor. İkiden fazla standın ya da sanatçının çıktığı her etkinliğin ismine “fest” ibaresi ekletip ona festival demek zamanla bu konseptin tüm anlamını yitirmesi demektir. Ne yazık ki bunu denetleyen bir üst kurul olmadığı için bu inisiyatif insanların şahsi değerlendirmesiyle sınırlı. Festivaller eski çağlardan başlayan ve manevi yönü ağır basan bir kültürü ifade ediyor. İlk çağlarda tanrılara ve hayati önem taşıyan hasat zamanlarına, dini değerlere ya da doğaya adanan büyük toplumsal kutlamalar olarak yapılan festiveller toplum tarafından geleneksel kabul edilerek her sene tekrarlanan büyük şenlikler olarak tarihte yer etmiş. Her festivalin altında tanrısal ya da yaşamsal bir ana fikir vardır. Bir varoluş hikayesi anlatılır ve “feast” yani ziyafet kelimesinden gelir. Ziyafetle kutlama birleşerek toplum için büyük bir şenliğe dönüşür.
Nasıl fark yaratılır?
Günümüzün modern festivalleriyse ağırlıklı olarak içerik açısından bir hayli eksik. Bahsettiğim gibi üç standı yan yana koyabilen herkes etkinliğin adına festival diyebiliyor. İçerik üretmiyor, festivalini yaptıkları konunun hikayesini anlatmıyorlar. Tasarıma önem vermeden standart kiralık çadırlarla bir pazar havasında yapılıyor birçoğu. Özellikle belediyelerin ve ticaret odalarının yaptığı ve kültürümüzün mihenk taşı olan konuları halka aktarmak isteyenler bu konularda en vahim durumda olanları… Kimi festivaller ise bedava yemek dağıtılan ve tek sanatçı üzerinden katılımcıların gala konserini dinlemek için geldiği basit etkinliklerden öteye geçmiyor. Aynı kiralık beyaz çadırlar, belediye bütçesi sponsorlu benzer sanatçılar ve içeriksiz konferanslar… Bir belediyenin yaptığı etkinliği diğerinden ayırmak neredeyse mümkün değil. Bu algıyı kırmak için festivali yapılan ürünün tarihi ve kültürel değerinin ona özel tasarım ve etkinlik detaylarıyla planlanması ve içeriğinin oluşturulması gerekiyor.
Aslında son dönemlerin en başarılı festivallerine bakarsak aradaki farkı anlayabiliriz. Örneğin Türkiye’yi festival anlamında belki de uluslararası arenaya taşıyan Rock’n Coke Müzik Festivali’ni özlüyoruz. Her sene büyüyerek devam eden Kahve Festivali’nin gelişimini inceliyoruz. İçki reklam ve sponsorluğu yasaklarından darbe alan Efes One Love’ı hepimiz hatırlıyoruz. Peki, festival yaparken dikkat edilmesi gereken deneyim nedir? Neyi eksik yapıyoruz?
Son dönemde içinde yer alma şansına eriştiğimiz Gaziantep Bulgur Festivali’ni örnek vaka olarak paylaşmak istiyorum. Gaziantep Bulgur Festivali’ni bu sene farklı bir hikaye anlatmak için farklı disiplinlerden üç ajans bir araya gelerek gerçekleştirdik. Gaziantep’in yerel ve köklü ajanslarından Binbir Medya’nın yerel halkın kültürü, beklentileri ve taleplerini aktardığı, Outwork Event gibi özellikle katma değerli ve stratejik projelerdeki deneyimiyle olgunlaştırdığı ve Marketing Toys (Dream & Create Group) olarak deneyim tasarımı ve teknolojiyle başka bir pencereden baktığımız bir festival hikayesi oluşturduk.
İlk başta diğer festivaller gibi hazır kiralık çadırlar, standart kurumsal kimlikler ve etkinlik akışıyla değil, tamamen bulgur, bulgur üretimi, bulgur ürünleri ve yararları, Gaziantep’in tarihi ve kültürü, gastronomi ve festivali gerçekleştiren Gaziantep Ticaret Borsası’nın paydaşlarının beklentilerini yeni baştan değerlendirdik ve birlikte harmanladık. Yöresel kumaşla kaplı özel tasarım stantlarımızı hazırladık. Sadece bu festival için özel üretildiler. Sonra insanlara bulgurun üretim süreçlerini, bulgur çeşitlerini tarihten bugüne kadar “Bulgur Sergisi”ni hikayeleştirerek anlattık. Bulgur üretim sürecini simülasyon olarak aktardık. Sonra bu festival için özel bir kurumsal kimlik yarattık.
“Süper Bulgur Adam”
Kurumsal kimliğimizi “Süper Bulgur Adam” ile ete-kemiğe büründürdük. Sadece yetişkinleri değil, çocukları da bulgurla tanıştırdık. Standart şişme oyun ya da festival oyunlar yerine tamamen interaktif ve kişiselleştirilmiş oyunlarla halkı konuta eğlenceyle dahil ettik. Bulgurdan heykeller yaptık. İçi bulgur çeşitleriyle dolu bir Gaziantep’in “G” harfinin sembolünü yaparak insanlar için fotoğraf alanı yarattık. Konferans ve workshoplar için hem Antep’in önde gelen mutfak şeflerini hem de dünyadan bulgurla farklı yemekler yapabilen uluslararası aşçıları bir araya getirip bulgurdan sushi yaptırdık. Yenilik katarak halkın ve dünyanın bulgura bakışını değiştirmeye çalıştık. Bulgurun insan sağlığına yararlarını anlatan değerli hocalarımızı bir araya getirdik. Ve evet festivallerin olmazsa olmazı protokolümüzü ve gala konserimizi de ekleyerek bulgur festivalini tamamladık. Buradaki asıl nokta ise Gaziantep Bulgur Festivali’nin artık bir kimliğinin olması ve diğer festivallerden ayırt edilmesini sağladık.
Bir tanıtım standının bile bu kadar önemli olduğu günümüzde etkinliklerin en büyüğü olan festivallerin daha fazla özen gösterilmeye ihtiyacı var. Özellikle sponsor markaların ve organizasyon firmalarının bu ayrıma dikkat etmesi gerekiyor. Antik çağlardaki büyük ve manevi festivaller örnek alınarak mutlaka yapılan işin öneminin ziyaretçilere aktarılması gerekiyor. Yoksa etkinliğin sonuna “FEST” ifadesi koyularak sunmanın hiçbir faydası yok!