Beylik laflar ederek başarısızlığın üstünü örtmeye çalışmayalım!
Son anda kaçırdıklarımız varsa da 117 oyuncuyla katılıp şimdiye değin tek madalya aldığımız ilk olimpiyatlardayız. Halkımız tepkisini sosyal mecradan adeta kusuyor. Federasyonları eleştiriyor, hükümetin spor politikasını yerden yere vuruyor. Peki, neden? Daha önce de yazdığım üzere bu işler dünyanın en iyileriyle yarışınca “iman gücüyle” olmuyor. Köklü ve istikrarlı spor politikaları konulmadığı ve spora yatkın gençlere eğitimde ayrıcalık yapılmadığı sürece sürdürülebilir bir başarı almak mümkün değil. Görüyorum ki toplum hükümetin yumuşak karnı spor politikaları üzerinden eleştirilerini korkmadan yapıyor. Oysaki spordaki milli başarılar, adrenali ve verdiği o hazla kitleleri mutlu ve de motive ediyor. Sanırım son dönemde iktidarın gözden kaçırdığı yer tam da burası. Evet, diğer alanlarda başarılar da başarısızlıklar da bazen gözden kaçabilir ama sporda dünya er meydanına çıktığında ezilmek çok kötü bir duygu. Gördüğüm, duyduğum odur ki şu spor işlerinde sporcusundan federasyona, üçüncü partilerden sokaktaki adama kadar hoşnutsuzluk had safhada. Birileri tezden konuya el atmalı yoksa battı balık yan gidiyor zaten.
Yozgatlı Rıza, Mersinli Nevin artık onlar dünya sporcusu
Eğer parkurdaki, salondaki ve minderdeki sporcu ay-yıldız taşıyorsa “spor spor içindir” yaklaşımından çıkıyor darmadağın oluyorum. Rıza Kayaalp minderde güreşirken, Nevin Yanıt parkurda koşarken yine dağıldım. İşin bu kez beni zorlayan bir diğer yanı daha vardı ki Rıza ve Nevin’in anneleri Sevgi Kayaalp ve Semire Yanıt ile yarışmaları izliyor olmak. Biri Yozgat’ın Kavurgalı köyünden diğeri Mersin merkezden iki genç. Bugüne geliş hikâyeleri epey çetrefilli ve zorlu. Peki, nasıl başarmışlar? Gördüğüm tek şey var ki o da tüm olanaksızlıklara rağmen özgüvenleri ve başarıya olan inançları. Rıza’nın bu olimpiyattaki sponsoru BP, Nevin’in sponsoru ise Ariel. Toplamda üç sporcunun ailesini Londra’da “Gururlu Anne” sponsorluğu kapsamında ağırlayan kurum ise yine P&G. Aslında P&G 10 yıllık bir anlaşmayla “Gururlu Ortak” adı altında olimpiyat oyuncularına, markalarıyla da oyunculara sponsorluk yapıyor. Olimpiyatlara katılan 10 bin ailenin gelip soluklanıp dinlenebileceği, çamaşırlarını bile yıkayabileceği son derece şık bir “Aile Evi” de kurmuşlar. Bu yıl 150 sporcuya destek veren şirket oyuncu seçiminde de çok titiz davranıyor. P&G’nin dünyada desteklediği 150 oyuncusu var ve pek çoğu da finalde yarışıyor. Belli ki P&G sporcu seçimini de iyi yapıyor. Türkiye P&G Nevin’i desteklerken 3 oyuncunun annesini de Londra’da ağırlıyor. Bakıyorum da P&G doğru sporcuları seçmiş. Nevin başa koşuyor, dünya şampiyonu Rıza ise şimdilik tek madalyamızı aldı. Marka açısından baktığımda iki sporcumuz, Türk medyasında en çok görünürlüğü alırken sosyal medyada da en çok konuşulanlar arasına girdi. Yani P&G daha şimdiden yaptığı sponsorlukların karşılığını katbekat aldı bile. Londra’da tüm zamanımı Rıza ve Nevin’in annesiyle geçiriyorum. Ta çocukluklarından spora başlayışlarına, kişilik özelliklerinden ne yediklerine kadar her konuda sohbet ediyoruz. Görüyorum ki onlar hâlâ analarının kuzusu. Edebiyat yapmadan kestirmeden söyleyeceğim ki her ikisi de başladıkları yere bakınca birer başarı öyküsü. İkisi de desteklenmeyi başarılarının yanı sıra kişilik özellikleri olarak da hak ediyor. Nevin’in sponsoru belli ancak öğreniyorum ki dünya şampiyonunun sponsoru Rıza Kayaalp’in sponsoru yok. Bunun üzerine dile pelesenk olmuş bir cümleyi şimdi etme zamanı deyip, “Başka ülkede olsaydı böylesine başarılı bir oyuncu çoktan kapılırdı! Hey futbol sever markalar ata sporumuz elden gidiyor.” diyeceğim…
Bu yazı Günseli Özen Ocakoğlu’nun Zaman gazetesindeki köşesinden alınmıştır.