Sadakat programlarında dur durak yok!
Geçen gün karşıma yeni bir sadakat programı çıktı. Uzun yıllar bu sektöre hizmet veren, tüm dünyadaki gelişmeleri yakından takip etmeye çalışan ve müşteri sadakati üzerine hizmet veren bir ajansın ortağı olarak beni bile şaşırttı: “Do it forever”, “Do it for Denmark…”
Yılın son ayına girdik ve bu yıl ülkemiz için oldukça zor bir yıl oldu. Bir sürü badire atlattık; henüz bitmiş de gözükmüyor. Emareler daha uzunca bir süre bizi zor günlerin beklediğini gösteriyor; umarım yanılırım. Ama umutlar tükenmez. Aralık ayı insanlar gibi şirketler için de genelde umut ayıdır. Bütün bir yılın hesabı yapılır. İşler yolunda gittiyse sonraki yıla daha büyük hedefler konulur, yok işler yolunda gitmediyse de yeni yılın yeni şans getireceği, her şeyin giden yılla geride kalacağına dair bir umut yeşerir.
Bizim sektör için de bir koca yıl bitti. Kapsamlı bir değerlendirmeyi ve 2017 beklentilerimizi Marketing Türkiye Almanak sayısında paylaşacağım.
Yılın son ayı biraz eğlenceli bir yazı yazmak istedim. Malum bizim sadakat dünyasına dair bitmeyen bir tartışma süre gelir. “Bu programlar gerçekten sadakat yaratıyor mu? Satışa katkı sağlıyor mu?” gibi… Bu köşede defalarca bu konuda yazdım ve uzun uzun anlatmaya çalıştım. Sadakatin oluşmadığını düşünenler için bir gerçeği hatırlatmak gerekirse, sektör akıl almaz bir hızla büyüyor, her yıl sektöre harcanan paralar milyarlarca dolara varıyor; tabi ki bir karşılık buluyor.
Geçen gün karşıma yeni bir sadakat programı çıktı. Uzun yıllar bu sektöre hizmet veren, tüm dünyadaki gelişmeleri yakından takip etmeye çalışan ve müşteri sadakati üzerine hizmet veren bir ajansın ortağı olarak beni bile şaşırttı.
“Do it forever”, “Do it for Denmark”
Malumunuz Avrupa ülkeleri yaşlanan nüfuslarından ve azalan nüfus artışından mustarip. Özünde haksız bir endişe de değil; yaşlanan nüfus, azalan doğum oranları bu ülkelerin geleceğini tehdit ediyor. Bu amaçla farklı çalışmalar yapılıyor. Bunlardan biri de “Do it forever, Do it for Denmark” kurgusu. Özetle Danimarkalıları daha çok çocuk yapmaya davet ediyor ve karşılığında da egzotik seyahatlerin duyguları harekete geçireceğinden yola çıkarak programa katılanlara egzotik seyahat ödülleri sunuyor. Hatta gerçek midir viral midir bilemiyorum, bir de “Do it forever” sadakat kartları var.
Bu kapsamda epey sansayonel, bizim toplumumuz için müstehcen sayılabilecek viral videolar da çekmişler. “Do it forever, Do it for Denmark” mottosu ile YouTube’dan bulabilirsiniz.
Esasen bir süredir ülkemizde de seslendirilen “Üç çocuk yapın” çağrısının Danimarka versiyonu diyebiliriz. Tabi ülkenin gelişmişlik düzeyi, azalan nüfus ve kişi başına düşen gayri safi milli hasıla gibi rakamlar ortaya konunca Danimarka için yeni nüfus bir zorluk getirmiyor. Esasen beni heyecanlandıransa bu konuda bile insanları teşvik edebilmek için bir sadakat programı tasarlanmış ve bir ödül mekaniği oluşturulmuş olması.
“Haydi Çocuklar Camiye”
Ülkemizde de farklı kurgularla karşılaşmadık değil. En enteresanlarından birisi de “Haydi Çocuklar Camiye” programıydı. Bir belediyemizin hazırladığı uygulama ses getirince yurt çapında birçok cami ve dini kurum tarafından uygulamaya sokuldu. Adından da anlaşılacağı üzere çocuklara dini eğitimi teşvik etmek amacıyla her cami ziyaretlerinde puan kazanacakları ve bu puanlarla bilgisayardan bisiklete çocukları teşvik edecek farklı ödülleri almalarını sağlayacak bir teşvik programıydı.
Yine içeriğinin, uygulamanın etik veya inançlara saygı çerçevesinde olup olmadığı gibi konular bu yazının konusu değil elbette ama başta söylediğim gibi sadakat programları kapsamında işin nereye geldiğini anlatmak üzere bence oldukça çarpıcı örnekler.
Söz konusu insansa doğası gereği duygularını harekete geçirecek, motive edecek her türlü çaba karşılık buluyor. Üstelik bunun için belirli bir gruba dahil olmanıza gerek de yok; insan olmanız yeterli.
Sadakat programlarının geleceği parlak
Küçük bir anekdotu da paylaşmak isterim. Birkaç yıl önce dalış amaçlı gittiğimiz bir Sharm el Sheikh seyahatimizde akşam yemeğimizi “Hard Rock Cafe” de yemeye karar verdik. Epey kalabalık olan grubumuzda Türkiye’nin hatırı sayılır firmalarının genel müdürleri, yöneticileri, ortakları olan dostlarımız vardı. Herkes menüden siparişlerine karar verdi ve sırasıyla ne istediğini söyleyecekken siparişi alan garson “bir kampanyamız var” diyerek cebinden Cafenin logosunu taşıyan bir promosyon kola bardağını çıkarttı. “Eğer menüdeki şu yemeği sipariş ederseniz bu bardağı hediye ediyoruz” dedi. Bilin bakalım ne oldu? İstisnasız hemen herkes siparişlerini iptal edip hediyeli menüye geçti. Sadece ödül olarak verilecek bir bardak bile gelir seviyesi yüksek bu grup için çalışmıştı. Tabi söz konusu hediyenin maddi değerinden çok o günün anısına karşılık gelecek bir manevi değeri de vardı ama istenirse aynı bardak kafenin hediyelik eşyalar dükkânında da alınabiliyordu. Yanımda bulunan ortağım kulağıma eğilip şakayla karışık “Özgür, doğru sektördeyiz. Baksana bir bardak için bu insanlar bile kararını değiştirebiliyorsa sadakat programlarının geleceği çok daha parlak demişti” ve aslında doğru söylüyordu.
Sözün özü bu yıl olduğu gibi seneye de ve sonraki senelerde de hız kesmeden programlarımıza devam ediyoruz; hele ki ekonomik krizin dumanı tütmeye başlamışken küreklere asılmak gerekiyor. Almanak sayımızda görüşmek üzere…