Pazarlamacıların rotası “Millennials”a döndü
Yeni bin yıla girerken iş hayatının en önemli konularından biri “Problem 2K” olarak adlandırılan, bilgisayarların sistemlerinin alt üst olacağı, bankaların sistemlerinin çökeceği korkusuydu.
Bu korkuların hiçbiri gerçekleşmedi…
O günlerde bu korkularla yüzleşen ve tam olarak hâkim olamadığı için tedirgin olan bir kuşak olan X kuşağı, bugün iş hayatının tepe noktalarında yer alıyor. O günlere yakın bir süre kala doğmuş olan Y kuşağı ise bugün iş hayatının henüz başlarında ya da en fazla 10 senelik iş tecrübesi olan bir nesli temsil ediyor. Tüm sosyologların eski – yeni nesil arasındaki ayrımı tarif ederken kullandıkları ortak tanım teknoloji üzerinde odaklanıyor. 2K problemini derinden yaşayan X kuşağı teknolojik göçebeler olarak tanımlanırken, Y kuşağı olarak adlandırılan ve yeni bin yıldan hemen önce doğmuş olan nesil ise teknolojinin yerlileri olarak biliniyor.
Milenyum kuşağının hayata ve işe bakışları da X kuşaklarına göre oldukça farklı. Biz iş hayatında rekabetçi bir ortamda büyümüşken, Y kuşağı iş birliğini ve kazan-kazan yöntemini tercih ediyor. Hiyerarşi ve bürokrasiyi kalbinin ve hayatının en derinliklerinde hisseden bir neslin yerine, hiçbir hiyerarşiyi dikkate almadan fikirlerini her yerde anlatabilen bir nesil geliyor. İş hayatına ilk atıldığınız yılları hatırlayın… Değil patron veya Genel Müdürün yanında konuşmak, onların bulunduğu bir toplantıda bile yılda bir kez bulunursanız kendinizi çok önemli hissederdiniz. Ancak Y kuşağının profesyonel hayata atılmış olanları, benim bir fikrim ya da derdim var diyerek direkt Genel Müdür’ün veya Patron’un kapısını çalabiliyor. Bu nesil kesin olarak hiyerarşiyi sevmiyor.
Yapılan araştırmalarda Y kuşağı, iş yerinde eğlenerek çalışmak istediğini söylüyor. X kuşağı ise -yetiştirilişi gereği- bu fikre biraz uzak durmayı yeğliyor. Sosyal yaşantısını ve özel hayat saatlerini etkileyecek bir iş yerinde çalışmak istemeyen Y kuşağı, esnek çalışma saatleri istiyor. Kapalı ofislerde, belirli saat aralıklarında çalışmak yerine, mobil teknolojiler, internet ve bulut teknolojisinin sayesinde istedikleri yeri ofise çevirip, mesai saatlerine bağlı kalmadan çalışabiliyorlar. İtalya’da hafta sonu tatili sırasında Floransa treninde seyahat ederken patronunun istediği raporu, hibrid, 10.1 inçlik dizüstü bilgisayarlarıyla hazırlayıp, mobil internet ile hemen gönderebiliyor.
Milenyum Kuşağı’nı diğer kuşaklardan ayıran özellikler pazarlama profesyonellerini de düşündürüyor. Çünkü markaların ayakta kalabilmeleri için milenyum kuşağının beklenti ve isteklerine göre şekillenmesi, iletişimcilerin ise stratejilerine bu eksende yön vermesi artık kaçınılmaz. Aynı ürünü farklı kuşaklara pazarlayan pazarlamacılar, medya seçimleri, içerikte kullandıkları dil gibi ayrıştırıcı özelliklerle kampanyalarını hayata geçiriyor. Cartoon Network gibi…
Çocuk kanalı Cartoon Network, kasıtlı ve sürekli olarak sözel, duygusal ya da fiziksel saldırganlıkla rahatsızlık verme anlamına gelen akran zorbalığını ‘Zorba olma, kanka ol’ mottosuyla 2015 yılında gündeme taşımıştı. Cartoon Network, tüm dünyada önemli bir sorun haline gelen soruna dikkat çekmek üzere ‘kankalığın gücünü’ ve ‘zorbalığa karşı nasıl davranılması gerektiğini’ anlattığı bilgilendirici içerikleri, bu yıl youtuberlar aracılığı ile tekrar gündeme getirdi. Şu anda çoğumuza tanıdık gelmeyen isimleri kullanan Cartoon Network gerek mecra, gerekse fenomen kullanımıyla kampanyanın boyutunu değiştirdi.
Milenyum Kuşağı, tüketici grubu olarak da günümüzde ekonominin önemli gücü konumunda. Teknolojiye, X Kuşağı’ndan daha yakın olan Milenyum Kuşağı tüketicileri, online tercih ve davranışlarında farklılıklar gösteriyor.
Milenyum Kuşağı –yani Millennials-, markalar için dijital çağın en önemli hedef kitlesi. Sosyal mecralara, teknolojiye bağımlılıklarıyla bilinen bu kuşak, çağın teknolojik gelişmelerini de ilk deneyimleyen kitle olarak biliniyor. Teknoloji sürekli gelişen hızıyla, bir taraftan kuşakları daha önce hiç olmadığı kadar keskin çizgiler ile ayırırken, diğer taraftan yaşam tarzlarımızı, alışveriş alışkanlıklarımızı, iletişim biçimlerimizi ve üretim yöntemlerimizi de, hiç aşina olmadığımız bir hale dönüştürüyor. Pek çoğumuz akıllı telefonlar ve internet ile yaşamaya alıştık belki ama bunlar X kuşağı için hala sınırlı anlamlar içeriyor. Haberleri internet üzerinden alsak da televizyon bizim için birinci ekran. Ancak Y kuşağı televizyon programlarını bile internet üzerinden bilgisayarlarında ya da mobil cihazlarında seyrediyor.
Sosyal medyada yüzbinlerce, milyonlarca takipçisi olan kişiler için bugün “influencer” – etkileyici kelimesini kullanıyoruz. Genelde Y kuşağı olan bu etkileyiciler, bulundukları bir mekândan yaptıkları canlı yayın ile 15 dakika sonra oraya yüzlerce kişiyi toplayabiliyor. Takipçileri onlarla gerçek hayatta da bir araya gelmek için çabalıyor. Bu durum bir şeyi daha gösteriyor: Sanal hayatın yanı sıra gerçek hayatta da deneyimlemek önemli. Hayranı olduğu müzisyeni “Spotify”dan dinliyor, kliplerini “YouTube”dan izliyor, Twitter, Instagram, Facebook ve Snapchat hesaplarından takip edip anlık bilgi alıyor Yemek siparişlerini online olarak veriyor, aldığı hizmeti anında puanlıyor, tavsiye ediyor ya da eleştiriyor. Tatile gideceği zaman otelde kalmak yerine lüks bir villayı kiralıyor. Bu ve benzeri uygulamalar, web siteleri gün geçtikçe artıyor. Y kuşağının kendi aralarında paylaşmak üzerine kurulan bir ekonomisi var. PriceWaterhouseCoopers araştırması da bu paylaşım pazarı’nın 2025’te 335 milyar dolar olacağını tahmin ediyor.
Nesiller değişse, birbirinden ayrı özelliklere sahip olsa da değişmeyen tek şey karşımızdakileri çok iyi anlayıp, analiz edip, pazarlama stratejilerimize bu doğrultuda yön vermemiz gerektiği. Milenyum kuşağına ulaşabilmek, onlarla “etkileşime geçmek” için verimli içerik üretmek, mesajımızı kısa ve net anlatmak dikkat edeceğimiz ilk konu. Bakalım bu kuşak bize daha neler öğretecek…