Başarının sırrı popüler kültürle entegre olmak!
Dünyanın en ünlü yıldızlarıyla yaptığı anlaşmalarla gündemden düşmeyen Pepsi, on yıl aradan sonra Beyonce’la tekrar el sıkıştı… Bugüne kadar Michael Jackson, Ray Charles, David Bowie, Tina Turner, Madonna gibi dev isimlerle çalışan marka, Beyonce ile 2013 kampanyası için yeniden masaya oturdu… 80’li yıllarda Michael Jackson’la birliktelikleriyle müthiş bir başarı elde eden marka, uzun yıllardır müzik dünyasının efsane isimleriyle çalışmayı tercih etse de tüm bu birliktelikler içinde Michael Jackson’ın yeri apayrı… Ölümünün üzerinden yıllar geçmesine karşın bu yıl Jackson’ın doğum gününü kutlayan PepsiCo’nun yıldızlarla işbirliklerinin arkasındaki isim ise Frank Cooper… Harvard Hukuk Fakültesi mezunu olan Cooper’ın aslında yıldızlarla bu yakınlığı kariyerinin ilk günlerine “engagement avukat”ı olarak başlamasına dayanıyor. Avukatlık yaptığı günlerde ufak bir müzik şirketi olan Motown Records’a girişimci olarak katılan Cooper, o günlerdeki deneyimlerini PepsiCo’ya yatırıyor ve çok başarılı yıldız anlaşmalarına imza atılmasına önayak oluyor. Hatta PepsiCo kabına sığmayan Cooper için hiçbir şirkette olmayan yepyeni bir unvan yaratıyor… “Chief Consumer Engagement Officer” adlı bu unvanı Cooper’dan sonra pek çok şirket anlamlı buluyor ve kullanmaya başlıyor. Biz de Cooper Türkiye’ye gelmişken, fırsatı kaçırmadık ve soluğu yanında aldık… “Bir ünlü TV çıkıp Pepsi içecek ve herkes de ‘hoppa’ Pepsi içecek diye bir şey yok artık” diyen Cooper aynı anda farklı ünlülerle çalışarak her bir yıldızın eksi yönlerini bir potada erittiklerini söylüyor… İşte Cooper’ın gözünden markalar için “celebrity”lerle çalışmanın püf noktaları…
Harvard Law School’u bitirmişsiniz. Ordan Pepsi’ye ve özellikle pazarlama dünyasına uzanan serüveninizi bizimle paylaşabilir misiniz? Sizi neden bir mahkeme salonunda değil de, burada görüyoruz?
Evet, hukuk fakültesi mezunuyum ama aslında hukuk fakültesi insana düşünmeyi öğretir. Bir takım şeyleri alt gruplara indirgeyip analiz yapmayı öğretir. Ardından da analizinizin sonucunu insanlara iletirsiniz. Pazarlama da böyle bir şey. Amerikan tarihine baktığınız zaman Harvard Hukuk Fakültesi mezunu olup başka alanlarda kariyer yapan pek çok insan görürsünüz. Mesela Clark Davis müzik endüstrisinde muazzam işler yapmıştır. American Express’in CEO’su Ken Chenault da bu örneklerden biri. Pek çok kişi Harvard’ta okuduktan sonra politikaya atılmıştır. Barack Obama gibi… Benim durumuma gelirsek, ben hukuk fakültesinden mezun olduktan sonra hukuk şirketinde “entertainment lawyer” yani film, televizyon ve müzik dünyasında bir hukukçu olarak çalışmaya başladım. Bu süreç kısa sürdü. Daha sonra bir başka şirkete geçtim. Bu da yine bir müzik şirketiydi. Aslında pek alışılmadık değişik şartlar vardı. Motown Records diye ufak bir müzik şirketi vardı. O dönem uygun bir zamandı ve girişimci olarak buraya katıldım. Erken aşamada katıldım ve küçücük bir şirketi alarak başladım.
Sonra pazarlama dünyasına girdiniz ve tüm birikiminizi pazarlamada değerlendirdiniz. Pazarlamanın belki de en zor tarafı her türlü değişimi takip etmek. Siz bu değişimleri nasıl takip ediyorsunuz? Bunu başarmanın yolu nedir?
Ben daima her bir değişeni incelerim ve sonrasında bütünsel bir yaklaşımla olaylara bakmaya çalışırım. Kültür nasıl değişiyor, sosyal kurumlar ve ortamlar nasıl değişiyor ve teknolojideki değişimler insanların birbirine ulaşmasını ne şekilde etkiliyor. Tüm bunları bütünsel biçimde incelerim. Bütün geçmiş deneyimlerimden, müzik dünyasındaki deneyimlerinden, Pepsi’den öğrendiklerimden hepsini bir araya koyarak şunu söyleyebilirim ki gerçekten başarılı olan projelerin ve şirketlerin kesinlikle popüler kültürle harmanlanması ya da entegre olmaları gerekiyor.
Peki, şirketler bu harmanlamayı ya da entegrasyonu nasıl gerçekleştirecekler?
Asıl nokta işte tam da burada başlıyor. İçecek, yazılım ya da herhangi sektörden bir şirket olabilirsiniz hiç fark etmez önemli olan bir hit yaratmanızdır. “Hit” dediğim şey üç şeyi içinde barındırır ya da barındırması gerekir. İnsanlık, hayal gücü ve gerçek… “İnsanlık” unsuru “insanlar birbirleriyle nasıl iletişim kuruyorlar, birbirlerine nasıl bağlanıyorlar”ı içinde barındırıyor. Hayal gücü; yaptığımız her şeyin içine yaratıcılık koyabilmeyi ifade ediyor. Yeni ve acayip bir şey ortaya koymaktan bahsediyoruz. Gerçeklik ise işin en zor kısmı. Gerçeklik dediğimiz kısım sadece objektif olarak gerçeklik demek değil. Mesela sıfır kalori diyoruz, elbette laboratuarda ölçtükten sonra sıfır kalori diyoruz ama asıl gerçeklik insanlarla iletişim kurarken şeffaf olmanız. İşte işin en zor tarafı da budur.
Bu röportajın tamamını 15 Ocak tarihli Marketing Türkiye dergisinde okuyabilirsiniz.
Güncel Haberler