Design thinking özgür kültürü seviyor
Son dönemin popüler problem çözme yöntemi design thinking, hayatın her alanında karşımıza çıkan sorunlara yenilikçi çözümler getirmeyi vaat ediyor. Kişinin empatiden güç alıp yaratıcılığıyla inovatif çözümlere ulaşmasını sağlamayı amaçlayan yöntem şirketlerin tüketici odaklı inovasyon fırsatlarıyla rakiplerinden farklılaşmalarını sağlayabilir mi?
“Tasarım gördüğünüz ya da bakınca hissettiğiniz şey değildir. Tasarım aynı zamanda o ürünün nasıl çalıştığıyla da ilgilidir.” Steve Jobs’ın bu ünlü sözü tasarımı, üründe önem listesinin en başına taşıyor. Son yıllarda iş dünyasında inovasyonla beraber en fazla kullanılan kavramlardan “design thinking” ise Jobs’ın içgörüsünü bir adım öteye taşıyıp inovasyonu tasarımla güçlendirmek için bize pratik araçlar sağlıyor.
Türkçeye “tasarımsal düşünce” olarak çevirebileceğimiz “design thinking”, en basit tanımıyla yaratıcılığı temel alarak, yaşamın her alanında uygulanabilen yeni ve inovatif fikirleri ortaya çıkarma ve sorunları çözme amacını güden bir düşünce yöntemi. Farklı alanlardaki uzmanlar, aslında 1960’lardan başlayarak günlük yaşamda, sosyal hayatta, profesyonel dünyada tasarımsal düşünmeyi bize salık veren insan merkezli bu düşünce yöntemi üzerine kafa yormayı başlamışlar. Kavramın ilk defa kullanıldığı yayın ise 1987’de basılan Peter G. Rowe’un “Design Thinking” kitabı.
Yaratıcı doğulur mu, olunur mu?
Çok çok uzun zaman boyunca yaratıcılığın çok az kişiye bahşedilmiş bir özellik olduğu düşünüldü. Yaratıcı değilseniz, değilsiniz. Sonradan bu yeteneği elde etmek imkansızdı. Oysa artık yaratıcılığın insanın düşünme ve davranış sürecinin doğal bir parçası olduğuna inanılıyor. Bu düşüncenin en büyük savunucularından ve design thinking yönteminin öncülerinden David Kelly yaratıcılığın herkesin içinde olduğunu savunuyor: “Çoğumuzda yaratıcılık tıkanmış durumda. Ama bu tıkanıklık açılabilir. Yaratıcılığınızı açmak kendiniz, şirketiniz ve içinde yaşadığınız toplum için inanılmaz sonuçlar doğurabilir” diyor.
Doğru uygulandığında teknoloji, eğitim ya da hizmet ve üretim sektöründe çığır açacak sonuçlara ulaşmayı sağlayabilen design thinking yöntemi, hiçbir sanayi dalı ya da uzmanlık alanıyla sınırlandırılmıyor. İster piyasaya yeni bir ürün sürecek olun ister şirket içindeki insan kaynakları ya da finans departmanınızı daha efektif kılmanın yollarını arayın, design thinking ihtiyacınız olan araçları ve şemaları size sağlamayı vaat ediyor.
Stanford’ın d.school olarak bilinen ünlü tasarım okulunun amacı analitik düşünce yapısına aşina Stanford öğrencilerinin yaratıcı düşünceyi benimsemelerine yardımcı olmak. Okul, işletme, hukuk, eğitim, tıp ve mühendislik gibi çok farklı alanda diploma sahibi öğrencileri kabul ediyor. Çeşitlilik okulun halen cesaretlendirdiği ve desteklediği ve inovasyon için olmazsa olmaz kabul ettiği özelliklerden biri.
Design thinking ve 5 aşaması
Design thinking yöntemi söz konusu olduğunda terminoloji farklı kurum ya da şirketlere göre bazen farklılaşsa da aşamalar ve bu aşamaların kapsamları hep sabit. Standford Üniversitesi’nin terminolojisiyle, design thinking şu beş aşamadan oluşuyor: Empati kurma, tanımlama, fikir geliştirme, prototip hazırlama, test etme.
Buna göre örneğin yeni bir ürün geliştirmek için design thinking yönteminden yararlanmak isteyen bir şirket için empati kurma aşaması hedef müşteriyi anlamak için gösterdiği çaba ve yaptığı çalışmaların tamamını kapsıyor: Müşterilerin davranışlarının arkasındaki güdüler nelerdir? Nasıl ve neden böyle davranıyorlar? Fiziksel ve psikolojik ihtiyaçları nelerdir? Dünyayı nasıl görüyorlar ve onlar için anlamlı olan nedir? Gözlem, design thinking yönteminde en fazla başvurulan yöntem ve empati en güçlü silah olarak görülüyor. Empati kurup veriyi topladıktan sonra bu veriyi kullanıp büyük resmi görmeye yardımcı olan tanımlama aşamasına geçiliyor. Bu aşama noktaları birleştirip sentezleyerek bir netlik ve anlamlandırma sağlıyor; böylelikle sorun daha netleşiyor ve içgörü ile desteklenmiş oluyor. Üçüncü aşama olan fikir geliştirme, empati aşamasında hedef kitlenin istekleri temelinde, tanımlama aşamasında netlik kazandırdığınız problemi aşmak için çözümler üretme aşaması. Probleminizi ne kadar keskin hatlarla sınırlandırırsanız fikir üretme aşaması o kadar kolay oluyor. Geliştirdiğiniz fikirlerin prototipini hazırlamak ve bunu özellikle kullanıcıların deneyimlemesini sağlamak birinci elden geribildirim ve yanıtlar bulmanızı sağlıyor. Prototip hazırlama aşamasında her zaman kendinize “Kullanıcının neyi test etmesini istiyorum?” ve “Ne tür davranışları bekliyorum?” sorularını sormak bir sonraki aşama olan test etmede daha anlamlı sonuçlara ulaştırıyor.
Bu aşamada altı çizilmesi gereken, design thinking yönteminin doğrusal bir akış izlemediği. Bir başka deyişle aşamalar arasında “konuşma” süreç boyunca devam ediyor. Test etme ya da prototip aşamalarında empati kurma, kullanıcıların deneyimlerini daha iyi anlamayı sağlıyor. Bu da fikir geliştirme aşamasında daha önce akla gelmeyen fikirleri ortaya koymaya yarayabiliyor.
Nerede hata yapılıyor?
Design thinking uzmanları şirketlerin bu yöntemi öğrenirken ilk olarak konunun estetikle ilgili olmadığını, bunun kültürel bir değişiklik olduğunu anlamaları gerektiğini söylüyor. Tasarımı işlerinin merkezine koymak için, onu insanların iş yapış biçiminin bir parçası, şirket DNA’sının olmazsa olmazı haline getirmek gerekiyor. İnsanların çözmesi gereken sorun ne olursa olsun eldeki sorunun karmaşıklığını basitleştirmek ve sorunu doğru şekilde anlamak kilit önemde.
Özellikle geleneksel şirketlerde statükoyu derinden sarsan design thinking dirençle karşılaşabiliyor. Bu direnç ve büyük resmi kaçırma durumu yöntemin daha ilk aşamalarında kendini gösteriyor. Zaman ya da gider tasarrufu ya da farklı bir amaç uğruna pek çok şirket gözlem, anlama, sentezleme gibi ilk adımları atlayıp doğrudan fikir geliştirme aşamasından başlamak istiyor. Bu da design thinking yönteminin tam olarak işleyememesi ve hedeflediği değeri elde edememesi anlamına geliyor.
Design thinking yönteminin iş dünyasındaki kullanımına dair eleştiriler şirketlerin soyut kavramları zorlu iş hedeflerine ulaşmada pratik olarak kullanmayı öğrenemedikleri inancından kaynaklanıyor. Design thinking yönteminin tam olarak yaşaması için liderlerin desteğine, sponsorluğuna, şirketin ihtiyaçlarına göre düzenlenmiş inovasyon modellerine ve hatayı tolere etme yetisi gibi kritik önemdeki elementlere ihtiyaç var. Böylesi bir ekosistemin içinde yaşayan design thinking yöntemi vaat ettiği yenilikleri ve yaratıcılığı elde etmeye yardımcı olabilir.
Ancak herkes bu kadar iyimser değil. Son dönemde design thinking yöntemine getirilen eleştiriler ciddileşti. Eleştirmenler yukarıdaki semptomların ötesinde, daha derine inen yapısal sınırlandırmaların design thinking yöntemini sadece kağıt üstünde ve teoride başarılı bir inovasyon ve problem çözme yöntemi olmaya mahkum ettiğini iddia ediyor. Farklı departmanların birbirleriyle iletişimini kısıtlayan belli konularda sadece belli ekiplerin uzmanlaşması, yeni işlerin risk değerlemesini yapan departmanların gücü ve müdahalesi, henüz projenin başında kâr ve getiri odaklı düşünce biçimi, hatadan korkma gibi kültürel etkenler design thinking yönteminin tam anlamıyla başarıya ulaşmasını engelliyor.
Sürekli gelişen design thinking yöntemi fikir aşamasında kalma, aksiyona dönüşememe ve uzun soluklu bir değişim gerçekleştirememe eleştirilerine de evrimleşerek yanıt vermeye çalışıyor. İnovasyon gibi dillere pelesenk olmaya başlayan design thinking kavramı da artık “design doing” seviyesine çıkma çabasında. Yaratıcı liderler design thinking yönteminden yararlanmayı cesaretlendirmenin yanı sıra bu yöntemi somut şekilde kullanma ve sonuçlarını görmenin yollarını arıyor. İş dünyasında böylesi bir arayışın ana sebepleri ölçülebilir katma değer ve yatırım getirisi beklentileri oldu. Bu noktada artık design thinking yaklaşımını benimsemiş çalışanlar ve yöneticiler organizasyon içinde yeni fikirler için destek ararlarken bu fikrin nasıl gerçekleştirileceğine ve paylaşılacağına da özen göstermeli.
Gerekli kültürel değişim adımları
Design thinking yöntemini kullanarak inovasyon ve çözümlere ulaşmaya odaklanan ve sonrasında bu fikirleri gerçekleştirme boyutuna, yani design doing aşamasına da önem veren şirketler ve ekipler kulağa kolay gelen ancak kararlılık gerektiren kültürel değişim adımlarıyla başarıya ulaşabilir.
Üst yönetim desteği ve sponsorluğu, fikrin oluşması ve gerçekleşmesi için ekip içinde dengeli dağılım ve çeşitlilik, ekibin bürokrasiye takılmaması için kendi içlerinde bir kurallar silsilesi oluşturmaları ve projenin başarı ölçütlerini yeniden belirlemek başarılı bir design thinking projesi için olmazsa olmaz adımlar.
İş dünyasında farklılaşmak isteyen şirketlerin ulaşmak istediği inovasyon, design thinking yönteminin doğal bir sonucu olarak ortaya çıkıyor. Ancak yöntemin kalıcı olup olmayacağı fikir üretmenin ötesine geçip iç dinamiklerde yapılacak değişikliklerle ve üst yönetimin sponsorluğunda ekiplere fikirleri gerçekleştirmede aşamasında destek verilmesine bağlı gibi görünüyor..
Design thinking yönteminin ana özellikleri
Sorunu baştan tanımlar: Bu yöntemi benimseyenler kendilerine verilmiş sorunla yetinmez, işe problemi sorgulamakla başlarlar. Bazen problem olarak bize sunulan aslında daha büyük başka bir sorunun bir parçası olabilir.
İşbirlikçidir: Design thinking işbirliğine açık pozitif bir ortam oluşturur. Böylece gelişim ve deneyim öne çıkar, yargılama ortadan kalkar.
Aynı soruna farklı çözümler getirir: Farklı bakış açıları inovasyonun oluşmasında kilit roldedir, çeşitlilik olgusu yöntemi uygularken sürekli vurgulanır ve desteklenir. Çözüm çok basit olsa bile alternatifler her zaman işe yarar.
Kullanıcı merkezdedir: Yöntem, kullanıcıları gözlemleyerek ve onlarla konuşarak değer katar. Empati kurar. Önerilen değişiklikler veri ve içgörü temelindedir.
Daha basit çözümler getirir: İlk başta çok basit görünse de design thinking yöntemi ile ortaya çıkan çözümler aslında karmaşık bir düşünme sisteminin sonuçlarıdır. Karmaşığı basitleştirmek temel amaçlardandır.
Kaynak:
Bizden Haberler dergisi / Ayşegül Kurşun Kaptan