Metropollü tüketicilerin yüzde 82’si “Türkiye’de ekonomik kriz var” diyor
Geçtiğimiz ay ilki gerçekleştirilen ve oldukça ses getiren “Metropol Tüketicileri Ekonomik Değerlendirmeler Araştırması”nın ikincisi yayınlandı. Marketing Türkiye için Sia Insight’ın gerçekleştirdiği araştırma metropollü tüketicinin Türkiye ekonomisine bakış açısını gözler önüne seriyor. Araştırma sonuçlarına göre döviz kurlarındaki dalgalanmayı uluslararası bir komplonun sonucu olarak gören tüketicilerin oranı bir ay içinde yüzde 70’lerden yüzde 50’ye düşerken bu dalgalanmayı Hükümet politikalarının bir sonucu olarak görenlerin oranı da yüzde 30’lardan yüzde 50’ye yükseldiği görülüyor. Bir diğer değişimse Metropollü tüketicinin ruh halinde… Hane halkı gelirinde önümüzdeki on iki ayda iyileşme beklentisi içinde olan tüketicilerde 12 ve Türkiye ekonomisine iyimser bakanlarda da 19 puanlık bir sert düşüş gözlemleniyor.
Ekonomik durum beklentisi
Araştırma sonuçlarına göre bir önceki döneme kıyasla tüketiciler, Eylül ayında daha karamsar bir havaya girdiği görülüyor. Gerek kendi maddi durumunun gerekse Türkiye ekonomisinin önümüzdeki bir yılda kötüye gideceğini düşünmeye başladığı gözlemleniyor. Tüketiciler, özellikle Türkiye ekonomisine ilişkin olarak daha karamsar. Kurlardaki artışın fiyatların genel seviyesine artış olarak yansıması tüketiciyi karamsarlığa iten ana faktör.
Bugünler en çok enflasyonu konuşuyoruz
Araştırmaya katılan katılımcıların neredeyse her iki kişiden biri artan enflasyonu konuşuyor şu günlerde… Konuşulan konuların da neredeyse tamamı ekonomi ile ilgili…
İşsizlik yerini ekonomiye bıraktı
Metropollü tüketiciler ekonomi ve işsizliği Türkiye’nin en büyük sorunu olarak görüyor. Bir önceki dönemde doların yükselmesi olarak görülen ana sorun, tüketici nezdinde bir ekonomik krize dönüşmüş durumda. Araştırma verilerine göre genel ekonominin durumu ve işsizlik daha büyük sorunlar olarak algılanmaya başlanmış gibi görünüyor.
Yüzde 52 bir yıl içinde enflasyon artacak diyor
Metropollü tüketicilerin yüzde 52’si önümüzdeki bir yıl içinde enflasyonun artacağını öngörüyor. Bir önceki döneme göre enflasyon beklentisi anlamlı derecede arttığı gözlemleniyor.
Ekonomiye duyulan güven düzeyi giderek düşüyor
Metropollü tüketiciler arasında Türkiye ekonomisine duyulan güven giderek azalıyor. Tüketicilerin yaklaşık yüzde 43’ü Türkiye ekonomisine güveniyor. Bu oran Ağustos ayında yüzde 57’lerdeydi.
Endişe düzeyimiz en fazla ekonomik kriz konusunda artmış durumda. Bunu terör takip ediyor.
Gelir gider dengemiz ne durumda?
Metropol illerindeki hanelerin sadece onda birinin geliri giderlerinden daha fazla. Büyük çoğunluğun ya geliri giderlerine ancak yetiyor ya da geliri giderinden az. Geliri giderinden az olanlar daha fazla kredi kartından borçlanmaya başlamış durumda.
Şu anda birikim yapabilecek durumda olsaydık…
Metropollü tüketiciler arasında altın ve emlak / gayrimenkul birikim yapma araçları olarak görülüyor. Özellikle altına yönelme anlamlı derecede yükselirken, faizlerin yükselmesiyle vadeli hesap az da olsa cazip hale geliyor.
Komplo nedeniyle doların arttığını düşünenlerin oranı düşüşte
Her iki kişiden biri döviz kurundaki dalgalanmanın Türkiye’ye karşı düzenlenen bir komplo olduğunu düşünüyor. Bu oran Ağustos ayına göre düşüş gösteriyor. Öte yandan döviz kurundaki artışı Hükümet tarafından izlenen uluslararası politikaların bir sonucu olarak görenlerin oranında anlamlı bir artış bulunuyor.
Metropollü tüketicilerin oldukça büyük bir bölümü (yüzde 82), şu anda Türkiye’de ekonomik bir krizin olduğuna inanıyor.
Metropollü tüketiciler krizin gitgide derinleşeceğini düşünmeye başlamış gibi görünüyor. Krizin, üç aydan uzun – bir seneden kısa süreceğine inanıyoruz.
Ekonomik kriz konusunda Hükümet’in politikalarına büyük ölçüde güven duyulsa da bu oranda Ağustos ayına kıyasla bir düşüş söz konusu.
Tüketiciler ekonomik sorunlar karşısında, en fazla Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın başarılı çözümler ürettiğine inanıyor. Diğer siyasetçiler bu konuda başarılı bulunmuyor.
Tüketiciler ekonomik krizden en çok işçilerin, küçük esnafın ve özel sektör çalışanlarının etkileneceğini düşünüyor. Ağustos ayına göre oranlarda anlamlı artışlar gözlemleniyor.
Metropollü tüketiciler son günlerde yaşanan döviz hareketlenmesinin en çok bankacılık ve hızlı tüketim ürünleri sektörlerini etkileyeceğini düşünüyor. Hızlı tüketim ürünlerindeki artış ağustos ayına göre anlamlı.
Metropollü tüketicilerin yaklaşık yüzde 30’unun okul çağında çocuğu bulunuyor. Okul çağında çocuğu olanların yüzde 45’i dövizde yaşanan dalgalanmalardan ve ülkedeki ekonomik durumdan dolayı çocuğunun okul harcamalarında değişikliğe gitmiş ve harcamalarını kısıtlamış durumda.
Kriz ortamında en çok dışarıda yeme – içmeden tasarruf etmeyi planlıyoruz… Bunu eğlence harcamaları takip ediyor.. Bir önceki döneme göre – birçok kalemde – tasarrufa gideceğini belirtenlerin oranlarında anlamlı artışlar söz konusu.
Ekonomik kriz ortamında alışveriş yaptığımız yerden bir sonraki alışverişte indirim beklentimiz oldukça yüksek. Bunu küçük ev ekonomisi takip ediyor. Tasarrufa gitme eğilimimiz özellikle dışarıda yeme içme konusunda belirgin bir artış gösteriyor.
Metropollü tüketicilerin çoğunluğunun son zamanlarda yaşanan ekonomik dalgalanmalardan ve ekonomik krizden dolayı satın almaktan vazgeçtiği bir ürün ya da hizmet bulunmuyor. Kurdaki dalgalanma bizi her zaman tercih ettiğimiz ürün ve hizmetlerden henüz tam anlamıyla vazgeçirmiş değil. Ancak, Ağustos ayına göre satın almaktan vazgeçme oranımızda bir yükseliş de söz konusu.
Araştırmanın Amacı: Bu araştırmayla metropol illerinde yaşayan tüketicilerin ekonomiye ilişkin güven düzeylerini belirlemek ve ekonomiye ilişkin beklentilerini anlamak amaçlandı. Tüketicilerin, döviz kurundaki yükselme sonucunda oluşan ekonomik durumdan etkilenip etkilenmedikleri, ekonomik göstergelere ilişkin beklentileri, harcama ve tasarruf eğilimleri araştırmada ele alınan başlıca konular arasında yer alıyor.
Araştırmanın Metodolojisi: Araştırma 14-17 Eylül 2018 tarihleri arasında İstanbul, Ankara ve İzmir illerinde yaşayan 18 – 65 yaş grubu tüketiciler temsil eden 416 tüketici ile CATI yöntemi kullanılarak gerçekleştirildi ve araştırmanın saha çalışması SURVEY Piyasa Araştırma tarafından yapıldı. Görüşmeler ortalama 15 dakika sürdü. Ağustos ayı görüşmeleri de 400 tüketiciyle gerçekleştirildi. Araştırma, Marketing Türkiye dergisi için gerçekleştirildi. Rapordaki “>” işareti istatistiksel açıdan anlamlı artışları ve “<” işareti de anlamlı düşüşleri temsil ediyor.
Metropollü tüketicilerin gündemi ve ekonomik kriz
Türkiye, Ağustos ve Eylül aylarını tarihinin en çalkantılı ekonomik dalgalanmalarını yaşayarak geçiriyor ve devlet kurumları tarafından açıklanan ekonomik veriler yükselen enflasyon ve işsizlik oranlarına işaret ediyor; tüketici güven endeksi rakamları ciddi düşüşler sergiliyor. Merkez Bankası dövizdeki dalgalanmayı engellemek için faiz oranlarını radikal bir şekilde yukarı çekiyor. Başarılı geçen iki çeyrekten sonra, büyüme oranlarında negatif büyüme beklentileri yüksek sesle yerli ve yabancı ekonomi kurumları tarafından telaffuz ediliyor ve bir çok sektörün çift haneli rakamlarda küçüldüğüne dair haberler arka arkaya duyuluyor. Bu arada, tüketicilerin günlük hayatında yer etmiş bir çok şirket ya konkordato ilan ediyor ya da hızla küçülmeye gidiyor. Alınan önlemlere rağmen döviz kurları hala günlük olarak oldukça sert yükselmeler kaydetmeye devam ediyor.
Tüm bu gelişmeler karşısında Hükümet peş peşe aldığı ekonomik önlemleri gündeme getiriyor. Hatta hızla değişen piyasa tepkileri karşısında bu ekonomik önlemler sil baştan yapılarak yeniden kurgulanıyor. Hükümet, Yeni Ekonomi Planı altında ekonomik beklentileri ve göstergeleri önemli ölçüde revize ediyor.
Ekonomik hayatın hızla dönüşüm yaşadığı bu günlerde, tüm bu dalgalanmaların tüketicileri nasıl etkilediğini anlamak için bu ay da Türkiye’nin üç büyük ilinde yaşayan tüketicilerin gündemini ve ekonomik gelişmeler karşısındaki değerlendirmelerini ele alan bir araştırma gerçekleştirdik. Araştırmamızı 14 – 17 Eylül 2018 tarihleri arasında gerçekleştirdik. Bir önceki araştırmamızı da Ağustos ayında benzer bir dönemde gerçekleştirmiştik.
Ağustos ayında gerçekleştirdiğimiz araştırmada döviz kurlarında yaşanan dalgalanmalara karşın, iyimser bir tüketici kitlesi ile karşı karşıya gelmiştik. Tüketicilerin yaklaşık yarısı önümüzdeki bir yıl içinde hanehalkı gelirinin bugünden daha iyi olacağına inanırken, yarısından çoğu da ülke ekonomisinin gelecek on iki ayda bugünden daha iyi olacağını düşünüyordu ve Türkiye ekonomisine güven duyuyordu.
Ekonomi kaynaklı sorunlar yavaş yavaş tüketici gündemine girerken, terör, tüketicilerin en önemli endişe kaynağı olarak karşımıza çıkıyordu. Ekonomik sorunların tüketici gündemine girmesinin en önemli nedeni döviz kurlarında yaşanan dalgalanmalardı. Dövizdeki dalgalanmalar metropol tüketicileri tarafından Türkiye’ye karşı düzenlenmiş uluslararası bir komplo olarak değerlendiriliyor ve Hükümet’in bu sorunu bertaraf edeceğine güçlü bir şekilde inanılıyordu. Hatta tüketicilerdeki güven düzeyi Hükümet’in seçimlerde aldığı oy oranının çok üzerinde bulunuyordu. Buradaki en önemli nokta ülkenin karşı karşıya bulunduğu durumu tüketicilerin net bir şekilde kriz olarak değerlendirmemesiydi. Toplum bir çok konuda olduğu gibi, bu konuda da ikiye bölünmüştü ve tüketicilerin yarısına yakını yaşananları kriz olarak nitelendirmezken, yarısından biraz fazlası yaşananların hızla bir ekonomik krize dönüşeceğine inanıyordu.
Tüketiciler her ne kadar ekonomideki sarsıntıyı komplo kökenli döviz kurlarındaki dalgalanma ile tanımlasa ve anlam dünyasını bu şekilde formatlasa da kolektif bilinçaltında geçmiş krizlerdeki tutum ve davranışlarının izini sürmeye başlamıştı. Derinleşebilecek bir kriz durumunda tüketicilerin ilk erteleyecekleri, iptal edecekleri en önemli üç harcama kalemi “dışarıda yeme içme”, “teknolojik cihaz” ve “giyim” olarak karşımıza çıkmıştı. Kullanıcıları arasında alkol bu kısıtlamalardan en çok nasibini alacak tüketim kalemi olarak görünüyordu. Geçmiş krizlere benzer şekilde evde daha çok zaman geçirmek, dışarıdan satın almak yerine evde üretmek ve hesaplı markalara yönelmek ilk gündeme gelecek davranışlar olarak tanımlanmıştı.
Aradan tam bir ay geçtikten sonra tüketicilerin dünyasında radikal bir değişim gözlemledik.
İlk gözlemlediğimiz değişim tüketicilerin ruh halinde. Hanehalkı gelirinde önümüzdeki on iki ayda iyileşme beklentisi içinde olan tüketicilerde 12 ve Türkiye ekonomisine iyimser bakanlarda da 19 puanlık bir sert düşüş oldu. Tüketiciler bugün düne kıyasla çok daha karamsar bir ruh haline sahip bulunuyor. Günlük sohbetlerimizin ana konusu yıllar sonra enflasyon ve artan fiyatlar olmaya başladı. Döviz kurlarındaki dalgalanmalar yine sohbetlerimizin ana konularından birisi olarak duruyor. Önümüzdeki on iki ay içinde enflasyonun artış göstereceğini düşünen tüketiciler yüzde 44’ten, yüzde 52’ye yükseldi ve toplumdaki iyimser tüketiciler ile kötümser tüketicilerin arasındaki denge alt üst oldu. Ekonomik kriz, işsizlik ve borçları ödeyememe endişesi bir önceki aya kıyasla ciddi bir şekilde arttı. Buna paralel olarak da Türkiye ekonomisine duyulan güven Ağustos ayında yüzde 57 iken, Eylül ayında yüzde 43’e düştü. Tüketicilerin ekonomik beklentileri bir ay gibi kısa bir süre içinde radikal bir değişim gösterdi.
Tüketicilerde gözlemlediğimiz ikinci önemli değişim, ekonomideki dalgalanmanın nedenlerine ilişkin algılarında karşımıza çıkıyor. Döviz kurlarındaki dalgalanmayı uluslararası bir komplonun sonucu olarak gören tüketicilerin oranı bir ay içinde yüzde 70’lerden yüzde 50’ye düştü; bu dalgalanmayı Hükümet politikalarının bir sonucu olarak görenlerin oranı da yüzde 30’lardan yüzde 50’ye yükseldi.
Üçüncü önemli değişim de yaşanan bu dalgalanmanın adı üzerine. Ağustos ayında içinde bulunduğumuz duruma “kriz” adını vermekte tereddütlü davranan bir tüketici kitlesi varken, bugün tüketicilerin büyük bir kesimi ülkede bir ekonomik kriz olduğuna inanıyor. Üstelik, tüketicilerin yüzde 40’ı yaşanan bu krizin geçmiş krizlere göre daha şiddetli geçeceğine inanıyor. Eylül ayında tüketicilerin yüzde 54’ü bu krizin en az bir yıl, yüzde 30’u da en az üç yıl süreceğine inanıyor. Azımsanmayacak bir tüketici kesimi ise krizin üç yıldan bile uzun sürebileceğine inanıyor.
Kriz döneminde son derece hızlı bir ruh hali dönüşümü geçiren tüketicilerin Hükümet politikalarında duyduğu güvende de önemli bir düşüş oldu. Bu da tespit ettiğimiz dördüncü önemli değişim. Ağustos ayında tüketicilerin yüzde 72’si Hükümet’in ekonomi politikalarına güven duyarken, bugün bu oran yüzde 60 mertebesine düştü. İktidar hala oy oranı üzerinde bir desteğe sahip görünüyor, ancak bu oran bir ay içinde 12 puan erimiş bulunuyor. Yüzde 60’lara yakın bir tüketici kitlesi Türkiye’nin ekonomik sorunlarını çözecek lider olarak Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ı görüyor. Ekonomi politikaları açısından diğer parti liderlerine duyulan güven ise yok denecek kadar az. Bunun tek istisnası Devlet Bahçeli; bunun da nedeni kendisinin iktidara yakın duruşu.
Tüm bu yaşananların günlük hayata yansıması ise gözlemlediğimiz beşinci önemli değişim. Günlük harcamalarında kısıntıya gittiğini, gideceğini söyleyen tüketicilerin oranı gittikçe artıyor. Bu kısıtlamalardan en çok etkilenen kalemler dışarıda yeme – içme, teknolojik cihaz alımı ve giyim harcamaları. Bunu elektrik – su harcamaları, kozmetik ve iletişim harcamaları izliyor. Mutfak alışverişi ise tüm diğer krizlerde olduğu gibi en az kısıtlama getirilen alanlardan.
Kriz dönemi tüketicilerin hızlı dönüşümler geçirdiği, ihtiyaçlarının ve beklentilerinin farklı motivasyonlar ile şekillendiği dönemler olarak karşımıza çıkıyor. Üstelik bizim gibi, ekonomik kriz döneminde yaşananların siyasetle yoğun bir şekilde iç içe geçtiği toplumlarda tüketiciyi bir bütün olarak algılayabilecek kurum ve firmaların önemli avantajlara sahip olacağı tartışmasız bir gerçek.
Bugün ilk adım olarak içinde bulunduğumuz ekonomik durumunun adının tüketiciler nezdinde “kur krizi”nden “ekonomik kriz”e doğru hızla evrildiğini ve yaşanan bu krizin eski ekonomik krizlerden çok farklı olduğunu kabul etmemiz gerekiyor. Şirketlerin, pazarlamacıların ve elbette tüketicilerin geçmiş kriz dönemlerinde öğrendikleri ve içselleştirdikleri bir çok pratik bulunuyor. Ancak bu yeni kriz ortamının eski krizlerden çok farklı dinamikleri ve anlamı var. Bu konu üzerine ciddi bir mesai harcamamız gerekiyor.
Hayatın ritmi artık çok hızlı; bu ritm ne 90’lı yılların sonundaki ne de 2000’li yılların başındaki ritme benziyor. Bugünkü krizi eski krizlerden farklılaştıran temel etmenlerden birisi hayatın kendi hızı. Dolayısıyla, şirketlerin tüketicilerin hızla değişen ruh hallerini yakalayacak, anlık ihtiyaçlarını teşhis edecek ve hızla çözüm getirebilecek bir anlayışa ve iş modeline sahip olması gerekiyor. Tüketici ile anlık ilişki içinde olmak, onları dinlemek ve anlamak işin olmazsa olmazı. Hayatın hızına uyum sağlayabilecek şirketler ve markalar bu kriz dönemini daha başarılı bir şekilde atlatacaklar.
Bugünün tüketicisinin en temel motivasyon kaynağı “güven”. Kriz dönemlerinde tüketicilerin endişeleri en üst seviyeye ulaşırken, kendilerine sığınabilecekleri limanlar arıyorlar. Tüketici için bugün sırtını dayayabileceği şirketlerden, markalardan kıymetlisi yok. Kriz döneminde aile içi, akrabalar arası, arkadaşlıklar arası dayanışma ihtiyacının arttığı ve bu ilişkilerin pekiştiği bir gerçektir. Şirketlerin de markaların da benzer bir duruşla tüketicisinin yanında olması onlara çok şey kazandıracaktır. Bugünün tüketicisi geçmiş kriz dönemlerinden çok daha yalnız ve çok daha kırılgan.
Tüketiciler kriz dönemimde bildik, aşina olduğumuz tedbir paketlerini gündeme getirmeye başladı; bu gittikçe yaygınlaşan bir davranış olacaktır. İndirim market disiplininden geçmiş tüketicilerin şirketlerden ve markalardan talepleri eski kriz dönemlerindeki taleplerinden farklılaşacaktır. Elbette ki, bugünün tüketicisi de dışarıda para harcamak yerine evde üretmeyi, aynı markanın ekonomik boyuna geçmeyi, promosyonlu ürünleri tercih etmeyi seçecektir.
Ancak bugünün tüketicisine farklı ürün ve hizmetler sunan şirketler bu kriz dönemini başarılı bir şekilde atlatabilecektir. Örneklerini bugün de gördüğümüz dönemsel kiralama yaklaşımının bir çok sektörde yaygınlaşması kaçınılmaz olacaktır. Yeni bir cep telefonu satın almak yerine kiralamak, yeni bir televizyonu ya da çamaşır makinasını satın almadan kiralamak ya da belli ürünlerin kısa süreli kullanımına izin verilmesi tercih edilen tüketici davranışları arasına girecektir.
Bunun yanı sıra, tüketiciler arası paylaşım ekonomisi davranışları da önümüzdeki dönemde yaygınlık kazanacaktır. Ulaşım ve giyim dünyasında örneklerini gördüğümüz paylaşım ekonomisinin yıldızı krize karşı en önemli savunma stratejilerinden birisi olarak önümüzdeki dönemlerde parlayacaktır. Sosyal medya ve paylaşım ekonomisi aplikasyonları kriz döneminde imdadımıza koşacak ve sürekli yanımızda olacak gibi görünüyor.