Yeni ekonomi modeli ne kadar başarılı?
Türkiye’nin ekonomik yapısı son günlerde bir değişimden geçiyor. Enflasyonla Topyekûn Mücadele Programı’yla başlayıp tanzim satışlarla devam eden ve periyodik olarak açıklanan reform paketleriyle daha bir şekillenen yeni ekonomik yapı kuşkusuz iş dünyasının gündeminde ilk sıralarda… Peki, böylesi bir konjonktürde iş dünyası bu yeni yapıyı nasıl değerlendiriyor? Türkiye’nin yeni ekonomi modeli iş çevresinde destekleniyor mu?
Haber: Eylem Arslan [email protected]
Hazine ve Maliye Bakanı Berat Albayrak’ın geçtiğimiz Ağustos ayında yol haritasını açıkladığı “Türkiye’nin yeni ekonomi modeli” çalışmasıyla birlikte Türkiye’nin ekonomik yapısı da bir değişimden geçiyor. Birçok cephede çokça tartışılan tanzim satışlar, bazı ürünlerde indirilen hatta sıfırlanan ÖTV ve KDV’ler, Enflasyonla Topyekûn Mücadele Programı, firma kredilerinin yapılandırılmasıyla bazı firmaların konkordatodan çıkması bunlardan birkaçı… Ekonomik modelin her geçen günde yeni adımları atılırken biz de bu yapıyı Marketing Türkiye için Sia Insight’ın gerçekleştirdiği araştırmayla iş dünyasının değerlendirmesine sunduk.
Türkiye’nin en önemli sorunu “ekonomi ve kriz”
Marketing Türkiye için Sia Insight’ın gerçekleştirdiği “İş Dünyası Yeni Ekonomik Model Değerlendirme Araştırması”nda ilk olarak C düzey yöneticilere “Şu an Türkiye’nin en önemli sorunu nedir? sorusu soruldu. “Ekonomi ve kriz” yanıtı yüzde 45 ile en çok verilen yanıt olurken onu yüzde 13 ile “Adalet ve hukuk sistemi”, yüzde 12 ile “İşsizlik”, yüzde 9 ile eğitim ve yüzde 6 ile enflasyon yanıtı izledi.
İş dünyası yeni ekonomik modeli destekliyor mu?
Araştırma sonuçlarına göre iş dünyasının yalnızca yüzde 8’i “Yeni Ekonomik Model” çerçevesinde geliştirilen çözümleri destekliyor ve başarılı buluyor. Araştırmaya katılan her 10 yöneticiden 7’si çalışmaları desteklemiyor ve çalışmaların başarılı olacağını düşünmüyor.
En çok tanzim satış biliniyor ancak desteklenmiyor
Araştırmada yöneticilere “Yeni Ekonomik Model” kapsamında Hükümet’in yürürlüğe soktuğu uygulamaları değerlendirmeleri istenerek bildikleri her bir uygulama için fikirlerinin ne olduğu soruldu. Sonuçlara göre tanzim satışlar herkes tarafından bilinmesine rağmen en az desteklenen uygulama oldu.
Büyüme beklentisi yüzde 16
Araştırma kapsamında yöneticilere 2019 yılında firmalarının genel performans öngörüleri sorulduğunda katılımcıların yüzde 36’sı küçülme, yüzde 48’i stabilite/durağanlık, yüzde 16’sıysa büyüme öngörüsünde bulundu.
Yöneticilerin yüzde 81’i “Uygulamalar ekonomiye müdahale” diyor
Araştırmaya katılan iş insanlarının yüzde 81’i Hükümet’in yürüttüğü uygulamaları ekonomiye müdahale olarak görüyor. Katılımcıların yarısı Hükümet’in ekonomiye müdahalelerini destekliyor. Araştırma sonuçlarına göre iş dünyası ekonomik müdahale ve girişimleri Hükümet’in kendileriyle birlikte planlamasını bekliyor.
Araştırmanın Metodolojisi: Marketing Türkiye için Sia Insight’ın gerçekleştirdiği İş Dünyası Yeni Ekonomik Model Değerlendirme Araştırması 11-21 Mart tarihleri arasında çeşitli sektörlerden C düzeyi yönetici konumunda olan 104 yöneticiyle online olarak gerçekleştirildi. Görüşmeler ortalama 5 dakika sürdü.
Türkiye ekonomisi dayanıklılığını ispat etti
- Doğru analiz, süratli ve yerinde müdahale sayesinde, ekonomimiz yine benzeri görülmemiş bir biçimde dövizin ve faizin zirve noktalarından geriye geldiğini, “ekonomimizin dengelenmesini” hep beraber gözlemledik. Yaz aylarında dövizde yaşanan dalgalanma ekonomi gündeminin ilk sırasındaydı. Üretiminde ağırlıklı ithal hammadde ve aramalı kullanan sektörlerimiz açısından oldukça zorlu bir süreç yaşandı. Bununla birlikte, hükümetimiz ve kurumlarımız tarafından atılan adımlar, kısa süre içinde etkilerini göstermeye başladı. Kurdaki geri çekilmeyle başlayan süreci faiz oranlarının yüzde 25’ten yüzde 20 seviyesinin altına inişi izledi.
- Ekim ayında zirveyi gören enflasyon, geri çekilme sürecine girdi. İnanıyoruz ki bu durum faizlerin daha da aşağı inmesi için de uygun bir zemin hazırlayacak, yatırımların önünün açılmasını ve finansmana erişimin kolaylaşmasını sağlayacak. Önümüzdeki dönemde, üretim ve ihracatta daha iyi yere gelebilmemiz için faiz oranlarının makul seviyeye çekilmesi gerekiyor.
- İç talebin daraldığı, kamu harcamalarının neredeyse aynı düzeyde kaldığı son çeyrekte büyüme rakamlarımızın en büyük destekçisi ihracat oldu. Yıl genelindeyse net ihracat büyümeye 3,6 puan katkı verdiğini görüyoruz. Türkiye ekonomisi dayanıklılığını ispat etti.
- İhracat ve ihracatçı özelinde baktığımızda, bu gündeme rağmen 2018’i, 168 milyar dolar ihracatla Cumhuriyet tarihinde rekor kırarak tamamladık. Bunda tabii ki vurgulamak isterim ki Cumhurbaşkanlığı hükümet sistemimizin ve yeni kabinemizin çok desteği bulunuyor. Özellikle Ticaret Bakanlığımız ve Hazine ve Maliye Bakanlığımız ile sürekli dirsek teması içerisinde strateji üretiyor, bir ortak akıl geliştiriyoruz. Sayın Berat Albayrak da Sayın Ruhsar Pekcan da her fırsatta ihracatçılarımızın ve sektörlerimizin sorunlarını dinliyor, bu sorunlara hızlı politika üreterek kısa süre içerisinde çözüme kavuşturuyorlar.
Türkiye hızlı bir kalkınma sürecine girecek
- 2018 yılı anlık değişimlere anlık refleksler üretebilme adına, oldukça zor bir dönem olarak geride kaldı. Elbette Türkiye ekonomisi de böylesi bir süreçte birçok zorlukla yüzleşmek durumundaydı. Bu bağlamda; 7,4 ve 5,3 puanlık ilk iki çeyrek büyümesinin ardından, Ağustos ayında yaşanan kur ataklarının önemli etkisiyle ivme kaybeden, üçüncü çeyrekte yüzde 1,8 büyüdükten sonra son çeyrekte yüzde 3 oranında küçülen bir ekonomi tablosuyla yüzleştik.
- Buna karşın; küresel ekonomi bağlamında yine zor bir yıl olması beklenen 2019 öncesinde Türkiye, ekonomik paradigma değişimini başlattı ve böylece yıl genelinde yüzde 2,6 oranında büyüme kaydetmeyi başardı. Yeni Ekonomi Programı ile birlikte dengelenme sürecine giren Türkiye ekonomisinin, yeni dönemde, geçmiş tecrübelerinin yanında, yeni yönetim sisteminin dinamik yapısı sayesinde, hızlı bir kalkınma sürecine gireceğine inanıyoruz.
- MÜSİAD olarak bizler de bu süreci, küresel ekonomi içerisinde daha rekabetçi bir yapıya kavuşabilmek adına, bir fırsat olarak görüyoruz. Ekonomi yönetiminin reel sektörü merkeze alan politikalarının yanı sıra, üretim kapasitemizi artıracak teşvik, destek ve tedbirlerin artırılması halinde; ekonomik aktivitedeki ivme kaybı çok daha hızlı bir şekilde bertaraf edilecektir. Bu bağlamda; yeni ekonomik yapının yol haritasının üretimde millileşme hareketine verdiği katkı, cari açığı doğrudan etkileyen sektör kalemlerine de vurgu yapması ve katma değeri yüksek sektörlerde yatırımın öncelik kazanması, iş dünyası adına umut verici.
Üç T ile çıkış yakalanabilir
- Zıtların birliğinden hareketle her olumsuzluğun bağrında olumlu gelişmeleri içerdiğini söyler uzmanlar… Dünyada yaşanan sıkıntılı gelişmelerin de katkısıyla zora giren Türkiye ekonomisinde yeniden yapılanmayı da içeren önemli adımlar atılıyor. Mesela sebze meyve fiyatlarındaki artışla birlikte kooperatifleşmeyi ihmal etmenin bizi getirdiği noktayı gördük.
- Yine kentsel dönüşümü bir inşaat seferberliğine çevirmenin sektörü nasıl çıkmaza soktuğunu tespit edebildik. Dolar saldırısıyla ithalatı nasıl yapmamız gerektiğini, ihracatın olmazsa olmazımız olduğunu ortaya koydu.
- Bu örnekleri çoğaltmak mümkün… Bu sıkıntılardan kurtulmak için yani yangını söndürmek için adımlar attık ve atmaya devam ediyoruz. Ancak esas olan bu yangının yok ettiği yeşilliklerin uzun vadeli ve kalıcı olarak yeniden çıkması için düğmeye basılması.
- Bu noktada seracılığa desteği bir ülke politikası haline getirmekle işe başlanmalı. Meyveyi sebzeyi çok üretmeliyiz. Planlı üretmeliyiz. Ama çok üretip üreticinin elinde patlamasını da önlemeliyiz. Bunun yolu kooperasyon… Bilinçli, bilgili ve ticari bir üretim yapılmalı. Ve Türkiye çevresini de meyve ve sebze satma noktasında bir numara olmalı. İşte o zaman hem kırsalda kalkınma başlayacak hem de ürettiğimizi satıp köşeyi döneceğiz.
- Bunun için iklim koşulları Türkiye’nin en önemli avantajı… Konuyla ilgili altyapı mevcut. Dünyanın dört bir yanına ürünü satacak girişimler hemen yanı başımızda… Bugün ekonominin en büyük sorunu olarak görülen sebze meyve Türkiye için fırsatların habercisi olabilir. Sadece buradan başlayıp çok önemli bir noktaya gelebiliriz.
- Benzer uygulamayı teknolojide de yapabiliriz. Mesela yazılım. Yazalım sanayicileri bu konuda yıllardır önerilerde bulunuyor. Onları dinlemek bu konuda fırsatları yakalamak için yeterli. Zaten turizm için hiçbir şey söylemeye gerek yok. Yani üç T Türkiye’yi uçurabilir. Böyle bir ışık orada duruyor. Bütün mesele elimizi uzatmak veya uzatmamak.
İş dünyasıyla tüketiciler aynı görüşte değil
- İş dünyasıyla tüketicilerin dünyasının iyice ayrıştığı, farklı algılamaların ve değerlendirmelerin hüküm sürdüğü günlerden geçiyoruz. Belki de bu yakın tarihimizde bir ilk. Geçmiş dönemlerde hem tüketici hem de iş dünyası belirgin ekonomik koşullarda hemfikir olurdu, en azından ekonomik koşulları aynı şekilde teşhis ederdi. Kriz dönemleri bunun en tipik örneklerinden birisidir.
- İş dünyasının yüzde 41’i Hükümet’in krizi aşmak ve enflasyonu düşürmek için uyguladığı politikaları serbest piyasa ekonomisine bir müdahale olarak düşünüp, desteklemezken, bunun tüketicilerin dünyasındaki karşılığı sadece yüzde 15. İş dünyasında bu politikaları destekleyenlerin oranı yüzde 6 iken, tüketicilerin yüzde 41’i bu politikalara destek veriyor.
- İş dünyasının çok önemli bir kesimi enflasyonun düşürülmesi ya da ekonomik krizin aşılması için hükümetin iş dünyasıyla ortak bir çalışma yürütmesi gerektiğine inanıyor (yüzde 80). Buna karşın, tüketicilerin yüzde 54’ü hükümetin iş dünyasıyla koordineli bir çalışma yapması gerektiğini düşünüyor ancak 5’te 2’si de hükümetin bu politikaları kendi başına planlaması ve yürütmesi gerektiğine inanıyor.
- İş dünyasının müdahaleci, tüketicilerinse zorunlu bulduğu bu düzenlemelerin başarılı olacağına güvenen kitlelere baktığımızda, bu oranın iş dünyasında yüzde 15 ve tüketicilerin dünyasında da yüzde 30 ile sınırlı olduğunu görüyoruz.
- Sonuç itibarıyla iş dünyası minimum bir yıl sürecek ve eski krizlerden daha şiddetli bir kriz yaşadığımıza inanırken, tüketicilerin sadece yarısından biraz fazlası kriz yaşadığımızı düşünüyor. Krizin toplumda derin ve yoğun bir karşılığı yok. Tüketiciler krizin birinci aşamasını geçti, mevcut durumu normalleştirdi. Artık “yeni normal” devreye girdi.
- Hükümetin enflasyonu düşürmek ve krizi aşmak için gerçekleştirdiği uygulamalar iş dünyasında “müdahale” olarak değerlendirilirken, toplumda bu bir “zorunluluk” ve “geçici önlem” olarak algılanıyor. Devlet tarafından regüle edilen serbest piyasa ekonomisinin tüketici dünyasında bir karşılığı, anlamı ve değeri bulunmuyor. Tüketici bu durumu olması gerekenin yerine getirilmesi olarak değerlendiriyor.