Dr. Mustafa Aykut yazdı: Liderlerin yetenek sınavı COVID-19
Tarihçi Plutarch (MS 46-119) Antik Yunan Mitolojisi’ni anlatırken, zamanın en gözüpek savaşçıları, Spartalıların yeni doğan çocukları bir dizi dayanıklılık testinden geçirdikleri, zayıf, çelimsiz, hasta ya da sakat olanları Taygetos Dağı’nın eteklerinde ölüme terk ettiklerinden söz eder.
Sağ kalanları nasıl yetiştirdiklerini şimdilik bir kenara bırakıp bugüne bakalım. COVID-19 virüsü geçen yılın Kasım ayında Çin’in Wuhan kentinde ortaya çıktı. Şu ana dek resmi kayıtlar 177 ülkede bu hastalığın görüldüğünü anlatıyor. Oysa Çin kamu kurumları bize bunu 2019’un son günlerinde duyurdular. Aradan geçen süre içerisinde dünyadan saklandı. Tıpkı 1918’de başlayıp iki yıl dünyayı kasıp kavuran İspanyol Gribi gibi. Sadece Almanya’da 426 bin kişinin ölümüne neden olan bu hastalık da gizlenmişti. Tıpkı 1986 yılında İngiltere’den yayılan Bovine Spongioform Encephalopathy (BSE), bizim bildiğimiz adıyla Deli Dana Hastalığı gibi. Onu da İngiltere aylarca duyurmamıştı.
Oysa salgın hastalıklar güvenlik tehditidir, küreseldir ve görünmeyen düşmandır. 2019’un Kasım ayından bu yana neredeyse 5 ay geçti. Bırakın Birleşmiş Milletleri, onun Güvenlik Konseyi bile biraraya gelemiyor. Halbuki; 2016 yılında Birleşmiş Milletler tüm dünyaya 17 Sürdürülebilir Kalkınma Hedefi (17 Sustainable Development Goals) göstermişti. Bu hedeflerden üçüncüsü herkes için ‘İyi Sağlık’ (Good Health) başlığını taşıyordu. Dünya Sağlık Örgütü (WHO) haftalardır küresel duruma hakim olabilmiş görünmüyor. ‘Clearing House’ çağrıları yapıyor. Öte yandan, ülkeler durmaksızın ‘Clearing Hospital’ler (Sahra Hastaneleri) kurmakla meşgüller. Avrupa Birliği’ne üye ülkeler içine kapandı. Deyim yerindeyse; her biri kendi paçasını kurtarmaya çalışıyor. Kimi sürü bağışıklığı (herd immunity) uygulayıp, ertesi gün evde kalma zorunluluğunu getiriyor. Kimi hastane kapılarına yığılan hastalardan hastalıktan kurtulma şansı yüksek olanları içeriye alıp, durumu kötü olanları evlerinde ölmeye gönderiyor. Bu ülkelerden birinin yöneticisi ise olan-biteni II. Dünya Savaşı sonrasına benzetti. Evet, haklıdır. Benziyor. Ama o ülke için benziyor. Belki II. Dünya Savaşını kaybeden birkaç ülkenin savaş sonrası durumuna benziyor olabilir. Ama o savaşın kazananları da vardı. Kazananların durumuna hiç mi hiç benzemiyor.
Ortak akılı kim bulacak
II. Dünya Savaşı’nda da liderler vardı. Amerika Birleşik Devletleri Başkanı Franklin Roosevelt ve İngiltere Başbakanı Winston Churchill bir araya gelmiş ve kollektif bir akıl üretebilmişti. Lokomotif gibi sürükleyici olan bu ortak akıla daha sonra Rusya Lideri Joseph Stalin ve bir çok başka lider de katıldı. Oysa, şu anda durum Dünya Savaşlarından çok daha vahim. Tüm dünyayı kaplayan salgın sonucunda kaybedilen ve kaybedilecek bunca insan, bozulan piyasalar, çöken ekonomiler, duran ticaret, işsiz kalan çalışanlar, psikolojisi bozulan toplumlar, hastalıktan kurtulsa bile yeniden yaşama uyum sağlayamayacak kadar bedensel ve ruhsal zarar görenler çözüm bekliyor.
Eğer her şey bugünkü çözüm önerileri ile sürüp gidecek olursa; büyük durgunluğun (resesyon) büyük bunalıma (depresyon) dönüşme olasılığı var. Bunun nedeni, bir anlamda dünyayı yönettiklerini dillendiren ülkelerin aslında basiretsiz yöneticileri. Biraraya gelemiyorlar, ortak akıl üretemiyorlar. Birlikte bir aksiyon alamıyorlar. Gözümüzden kaçmıyor. Tam bir bir panik havasında günü kurtarmaya çalışıyorlar. Elele yaptıkları tek aksiyon, kendi ülke vatandaşları başka ülkedelerde kaldıysa, onları oralardan getirebilmek ya da başka ülkelerin vatandaşlarını kendi ülkelerine gönderebilmek. Bu arada bir çok yoksul ya da politikasını beğenmedikleri ülkede ne oluyor? Kimsenin umurunda değil.
Beri tarafta, bir arada olamasalar bile her türlü olanağı kullanarak ellerindeki bilgiyi, kazandıkları deneyimi hiç beklemeksizin anında birbiriyle paylaşan bilim adamlarının çabaları gözlerimizi yaşartıyor. Pandemiyi durduracaksa ne parmağı nükleer bombayı ateşleme tuşunun üzerinde tutan liderler, ne ekrandaki borsa verilerine bakarak saniyenin onda birinde milyarlarca dolarlık alım-satım yapan en hızlı brokerlar, ne de aldıkça alan, herşeyin en pahalısı kendisinde olduğunda mutlu olan, bilgisiyle değil parasıyla övünen gösteriş budalaları durdurabilecek. Pandemiyi durduranlar gecesini gündüzüne katan araştırmacılar, doktorlar, sağlık görevlileri, virologlar, biyologlar, fizikçiler, kimyacılar, matematikçiler ve diğerleri olacak. Artık dünya düz ve herşeyi görüyoruz. Yüz milyonlarca dolarlık yatlar ya da özel jetler de hareket edemiyor, ‘tuk tuk’lar, ‘rikşa’lar, ‘taka’lar da.
COVID-19 gözümüzü açtı
Her şey durulduğunda, COVID-19’un tahribatının muhasebesini yapanlar ilginç bir tablo ile karşılaşacaklar. Sosyo-ekonomik ve sosyo-politik sonuçları ülkeden ülkeye değişecek. Yöneticilerin aldığı kararlar sonucunda, COVID-19’a yakalanarak ölen vatandaşlarının sağ kalanlara oranları sorgulanacak. Onların, ölen vatandaşları için, çoğu yaşlıydı ya da kronik rahatsızlığı vardı bahaneleri ‘çıplak kral’ın üstünü örtmeye yetmeyecek. Sadece ekonomi ya da politika dürbünüyle bakanlar yanlış atlara oynadılar.
O atlar kaybedecek. Teknolojiyi bulup, ucuz işgücüne güvenerek ürünlerini yoksul ülkelerde ürettirme ve onların sırtından kazanma devri kapanacak. Her şeyi kendi üretmeye çalışan ülkeler kazanacak. Bunun dışındakiler varlıklarını sürdürmekte zorlanacaklar. Dünyanın lider ülkeleri sıralaması değişecek. Liderleri değişecek. Küreselleşme yeniden tanımlanacak. Hümanizm, eşitlik, özgürlük, çevre, iklim, ekoloji, bilgiye erişim ve şeffaflığin değeri artacak. Küreselleşmenin yalnızca ekonomi ve ticaret ile değil aynı zamanda insanlarla olabileceği anlaşılacak. GELECEK geçmişin önüne konulacak. Tekrar eden döngüden çıkacak.
Toparlanıp, ekonomik zorluklardan çabucak çıkabilen toplumlar insana, doğaya, bilgiye, bilime, inovasyona yıllardır önem veren ülkeler olacak. Tıpkı Antik Yunan’da Spartalıların yeni doğan çocukları bir dizi dayanıklılık testinden geçirip, yaşama uyum sağlayıp tutunabilenlerle güçlü kalabildikleri gibi.