“Tüketiciler markaların koronavirüs ile ilgili iyi dilekleriyle ilgilenmiyor, onlardan harekete geçmelerini bekliyor.”
“Az laf çok iş” çoğu zaman güzel bir tavsiyedir ancak tüm dünyanın koronavirüs salgınıyla mücadele ederken bu tavsiye markalar için daha da önemli bir hale geliyor. The Park Kurucu Ortağı Will Worsdell de koronavirüs sürecinde markaların stratejilerinin nasıl olması gerektiğini anlatıyor ve küresel salgınla mücadelede markaların harekete geçmesi gerektiğinin altını çiziyor.
The Park Kurucu Ortağı Will Worsdell, tüm dünyanın koronavirüs salgınıyla mücadele ettiği bu dönemde markaların pazarlama stratejilerinin ve gerçekleştirecekleri iletişim çalışmalarının nasıl olması gerektiğini anlatıyor. Worsdell’e göre, tüketiciler iyi dileklerle ilgilenmiyor bu süreçte markaların harekete geçmesine ve elle tutulur yardımlar yapmasına ihtiyaçları var. Bu durum daha da ileri gitmeden anlaşılması gereken 2 önemli nokta var. İlk olarak markaların koronavirüs salgınıyla mücadele eden insanların yanında yer almaları gerekiyor. İkincisi ise, markalar pazarlamaya yatırım yapmayı bu süreçte bırakmak yerine önceliklerini iyi belirlemeli. Zira şu an her zamankinden daha önemli bir noktada yer alıyor markaların yapacağı çalışmalar. Fakat bunu lafla değil, harekete geçerek yapmaları gerekiyor. Üzücü bir şekilde görünen durum ise, birçok markanın salgın dönemini pazarlama bütçelerini daraltmak için bir fırsat olarak kullanması. Dolayısıyla hala aktif olarak çalışmalarına devam markalar iki kategoriye ayrılıyor; umursayanlar ve bir şeyler yapanlar.
Koronavirüs salgınının tüm dünyadaki etkilerini umursayan markalar, bu krizi gerçekten umursadıklarını tüketicilerin de bilmesi için uğraşır. Yaptıkları çalışmaları tüketicinin de görmesi için oldukça hevesliler ve bu kapsamda mailler atarak ne kadar zor bir süreçten geçtiğinizi bildiklerini söylüyorlar. Aynı zamanda sosyal farkındalıklarının ne kadar yüksek olduğunu da göstermek için bu süreçte reklam filmlerini de kullanıyorlar. Fakat markaların burada asıl odaklanması gereken nokta gerçekten yardımcı olmak amacıyla çalışmalarını yürütmesi ve “umursuyoruz” mesajı vermenin ötesine geçebilmesi olmalıdır.
Yapıcı markalar (doers) ise gerçekten işe yarar bir şeyler yapabilmek adına akıllı pazarlama yöntemleri kullanıyor. Bu kapsamda fabrikalarında el dezenfektanı üreten markaları, sanal festival düzenleyen şirketleri ve atölyelerinde maske üreten markaları örnek vermek yerinde olacaktır. Buna ek olarak markalar dışında süpermarketler arasında da verilebilecek örnekler bulunuyor. Hollanda’da bir markette panik durumuyla hareket ederek stok yapılmasının önüne geçmek amacıyla el dezenfektanı satışlarında ücretlendirmeler yapıldı. 1 adet el dezenfektanı 3 pound’a satılırken tüketici 2 adet almak istediğinde 100 pound gibi bir fiyat konuldu. Tesco’da 70 yaş üzeri tüm çalışanlarına 12 haftalık ücretli izin garantisi vererek, iyi dileklerden ziyade icraatın daha önemli olduğunun altını çizdi.
Koronavirüs sürecinde markaların tutumlarının ise tüketicilerin gelecekteki alışveriş tercihlerini nasıl etkileyeceğiyle ilgili söylenebilecek çok fazla şey olduğunu belirten Worsdell bu süreçte yeterince hassas davranmayan markaların ileride müşteri kaybedeceğini hiç zannetmediğini fakat, bu süreci akıllıca ve düşünceli bir şekilde yürüten markaların büyüyeceğine dair hiç şüphe olmadığını söylüyor.
Kaynak: The Drum