Şermin Topçu yazdı: “Corona ile ‘Mala davara faydası olmayan’ işlerin PR adı altında markalara ve tüketicilere yedirildiği dönem kapandı.”
İçinde yaşadığımız corona günleri süslü, okkalı ve iddialı laflar sarf etmek için oldukça elverişli bir dönem. Ağzı laf yapan, eli kalem tutan herkes cümlesine hemen hemen aynı replikle başlıyor: Artık hiçbir şey eskisi gibi olmayacak! Hiçbir şeyin eskisi gibi olmayacağı artık gün gibi aşikar. Farklı şeyler söylemenin zamanı geldi de geçiyor.
İletişim sektöründe ise özellikle içinde bulunduğum PR sektörü hakkında görüşler havada uçuşuyor. Bir tarafta markaların ne yapması gerektiği, bir tarafta değişmek zorunda olan iletişim biçimleri, sektörü çarpıp geçecek olan dev kriz, sektörün kendini yeniden tanımlaması gerektiği vs. Bu örnekler elbette çoğaltılabilir.
Bunların tümü oldukça doğru ve sektörü besleyen tartışmalar; buna şüphe yok. Hepsinin de çok gerekli ve önemli olduğunu düşünüyorum.
Ancak göz ardı edilen bir gerçek var. Açıkçası sektörün kendini yeniden yapılandırması için bir corona depremine ihtiyaç yoktu ki… Uzun zamandır içeriği olmayan, içi boş işlerin PR adı altında sunulmasının ne denli yanlış olduğunu söyleyip duruyorduk. Sevgili Selahattin Duman’ın muhteşem anlatımıyla “Mala davara faydası olmayan” işler PR adı altında markalara ve tüketicilere yedirilmeye çalışılıyordu özetle. Bu dönemin sonu elbette gelecekti. Dünya iletişimde artık yoğunlukla “içerik üretmekten” söz ederken Türkiye’de bu sektörün bu şekilde yürümeyeceği gün gibi ortadaydı.
Artık marka mesajlarının iletişim bombardımanı altındaki tüketiciye ulaşabilmesi için her yönüyle farklı bir içerikle sunulması kaçınılmaz. Bu geçtiğimiz yıla kadar da biraz böyleydi; artık tamamen böyle olmak zorunda.
Gerçekleştireceğimiz bir toplantının ya da etkinliğin içeriksiz, sadece hoşça vakit geçirme amaçlı olması ne mutlu ki bundan böyle PR olarak düşünülmeyecek. Marka için yürütülen çalışmalar farklı bir içerik barındırmadığı takdirde bir faydası olmayacak ve PR kapsamında değerlendirilmeyecek.
PR sektörü için hiç ümitsiz değilim
Topluma bir şey kazandırmayan içi boş çalışmalar da PR sayılmayacak. Artık derinlemesine düşünen, yaşadığı toplumu ve dünyayı sorgulayan, topluma dokunan, toplumu okuyabilen, belli gruplar için fikir geliştirip fikrini uygulamaya geçirebilen, yaşadığı toplum için proje geliştirme yeteneği olan PR’cıların dönemi başlıyor.
PR’cının misyonlarından birisi de budur zaten. Yaşadığı toplumu sorgulamayan bir PR’cının başarılı olması mümkün değil. Bu yüzden PR’cının “fikir işçisi” olduğunu düşünürüm her zaman… Topluma yeni bir şey söylemek, yeni ufuklar açmak bunu da marka ortaklıklarıyla gerçekleştirebilmek biz PR’cıların kaçınılmaz görevi. Bu da PR’cının kendine bilgi yatırımı yapmasıyla olabilecek bir şey. İnsanlara bilgi aktaran çalışmalara ve projelere PR’cı olarak imza atılacak. Bilgi aktarmayan, bir şey öğretmeyen işler ise doğal süreç gereği tarihin çöplüğünü boylayacak.
Bu yüzden ben PR sektörü için hiç ümitsiz değilim. Tam tersine; son derece ümitliyim. Gerçek PR’cıların ortaya çıkma dönemi gelmişti hatta geçiyordu bile. Corona sadece bu sürecin hızlanmasına sebep olacak…