Vejetaryen pazar büyüyor; etsiz devrim midemizde nasıl konumlanacak?
Nestlé ve Danone gibi küresel gıda şirketleri bitki bazlı proteinler için kendi formüllerini geliştiriyor ya da mevcut deneyime sahip şirketleri satın alıyor. McDonald’s vegan ürünlerin tüketiminde yüzde 80’lik artıştan söz ediyor. Anlaşılıyor ki, bu ürünler menülerde kalıcı olacak. Dünyaca ünlü hayvansal gıda üreticisi Tyson Foods da Cargill ile bir iş birliğine gitti ve şimdilerde market rafları bu ikilinin bitkisel besin ürünleriyle doluyor.
Pek çok alışkanlığımız değiştiği gibi beslenme alışkanlıklarımız da farklı gerekçelerle değişiyor, şekilleniyor. Kimileri için hayvan hakları öne çıkarken, kimileri doğayı korumak adına, kimileri ise daha sağlıklı olduğu gerekçesiyle “etsiz” yemek menülerine her geçen gün bir adım daha yaklaşıyor. Peki, merak ediyor musunuz bir kısmımız nasıl vejetaryen olduk? Vejetaryenlik yeme-içme endüstrisinde kendisine nasıl bir konum belirledi ve bu yaşam biçimini nasıl bir gelecek bekliyor?
Vejetaryen toplulukla ilk kez 1847 senesinde İngiltere’de karşılaşıyoruz. Aradan geçen 51 yılın ardından dünyanın ilk vejetaryen restoranı “Haus Hitl” 1898 yılında Zürih’te kapılarını açıyor. İnsanlık için bu yeni beslenme biçiminin bir kültüre dönüşmesi ve dilde farklı bir isim kazanması epey uzun zaman alıyor; 1944 yılında “vegan” terimi ilk kez kullanılıyor. İlk vejetaryen topluluğun oluşumundan tam 170 yıl sonrasına yani 2017 senesine geldiğimizde ise Amerika’nın yüzde 6’sı vegan beslenme modelini benimsiyor. 2018 senesinde ise dünya nüfusunun neredeyse yüzde 8’ine tekabül eden 600 milyon insan vegan beslendiğini ifade ediyor. Yani vejetaryenlik nispeten yeni bir fenomen gibi görünse de, “etsiz devrim” neredeyse iki yüzyıl boyunca adım adım inşa ediliyor.
Bitki temelli bir geleceğe doğru
Bugün onlarca ülkede yaşayan milyonlar bitki temelli yaşam tarzına doğru büyük adımlar atıyor. Örneğin Çin, 1,3 milyar kişilik nüfusunun et tüketimini yüzde 50 oranında azaltmasına yardımcı olacak kurallar getirirken üç farklı faydayı gözetiyor;
- Sağlık yararları
Amerikan Kalp Derneği’ne göre et tüketimini azaltmak; inme, yüksek tansiyon, tip 2 diyabet ve hatta kimi kanser risklerini azaltıyor.
- Çevresel Etki
Hayvan tarımı dünyanın tüm ulaşım sistemlerinin toplamından daha fazla sera gazı yaratıyor buna karşın bitki temelli bir diyete geçmek bu sorunu önemli ölçüde azaltabilir.
- Hayvan hakları
Yıllık 70 milyar hayvanın neredeyse üçte ikisi kötü şartlarda yetiştiriliyor ve ağır ilaç tedavisi görüyor. Bitki temelli diyetler diğer hayvansal gıda ürünlerine olan talebi azaltırken hayvanların acılarını ortadan kaldırıyor.
National Academy of Science’ın verileri insanların bitkisel beslenme eğilimleri artarsa, 2050 yılına geldiğimizde dünyadaki ölüm oranlarının yüzde 6 ila 10 arasında düşeceğini, sera gazı emisyonunun yüzde 29 ila 70 oranında azalacağını ve 31 trilyon dolar ekonomik kazanım elde edilebileceğini öngörüyor.
Büyük oyuncular da pastadan dilim almak istiyor
Et alternatiflerine yönelik yeni tüketici talebi göz önüne alındığında, küresel şirketlerin pazara girmesi elbette hiç de şaşırtıcı değil. Nestlé ve Danone gibi birçok yerleşik gıda şirketi, bitki bazlı proteinler için kendi formüllerini geliştiriyor veya mevcut deneyime sahip şirketleri satın alıyor. Hatta fast food zinciri McDonalds’da vegan ürünlerin tüketiminde yüzde 80’lik artışın raporlanması bu ürünlerin menülerde kalıcı olacağının da bir başka kanıtı diyebiliriz.
Dünyaca ünlü hayvansal gıda üreticisi Tyson Foods da Cargill iş birliğiyle bitki bazlı girişimlere yatırım yapıyor ve rafları kendi bitkisel besin ürünleriyle dolduruyor. Ancak geleneksel et şirketleri tarafından üretilen bitkisel ürünler “esnekçilere” hitap ederken, veganlar ve vejetaryenler bu girişime ve ürünlere talep göstermiyor.
Fırsatı ilk gören pastadan iri dilimi kapacak
Bugün küresel olarak vejetaryen beslenme modeli yaygınlaşıyor olsa da bitkisel temelli yeme içme sektörünün önünde hâlâ aşması gereken engeller var. Tüketiciler hâlen bu ürünlere kolay ve ucuz bir biçimde ulaşamıyor. Ancak ne olursa olsun bitkisel beslenme modellerine geçişin gıda endüstrisini uzun vadede değiştirebilecek yıkıcı bir güç olduğu açık.
Erken hareket edenler yatırımcıların önünde kocaman bir pasta duruyor. Peki, kim bu kocaman pastadan en büyük dilimi alacak?
Kaynak: Visual Capitalist