Belirsizlikler içinde “İnsanın” yükselişi
Akbank Katkılarıyla Trend Blenders üçlemesinin ilkinde Dijital ve Deneyim Tasarımının Geleceği’ni ikincisinde ise İnsan, Mekan ve Zaman Düzleminde İşin Geleceği’ni tartışmaya açmıştık. Her iki buluşmada da Trend Blenders Panelistleri, insana yatırımın işin odağında olduğunda hemfikir.
Marketing Türkiye ile Userspots & IOX işbirliğinde tasarlanan Trend Blenders 9 ana sektörün 300’den fazla kaynak üzerinden izlenerek sektör trendlerini raporluyor. 13 Ağustos Perşembe günü yapılan İnsan, Zaman ve Mekan Düzleminde İşin Geleceği konusunu ele alınan buluşmada. Akbank İnsan ve Kültür Genel Müdür Yardımcısı Pınar Anapa, Userspots Kurucusu Mustafa Dalcı, Deloitte Danışmanlık Lideri ve Fütüristler Derneği Denetim Kurulu Üyesi Hakan Göl ve Redesignbiz Kurucu Ortağı ve Başkanı Yiğit Kulabaş’ın katılımıyla gerçekleşti. Trend Blenders moderasyonunu Marketing Türkiye Genel Yayın Yönetmeni Günseli Özen yaptı.
Mustafa Dalcı’nın sunumuyla başlayan etkinlik uzaktan çalışma modeline geçişin kökten değiştirdiği mekan, zaman ve yönetim yaklaşımının çalışanlara, kurum değerlerine ve liderlik yaklaşımına etkilerinin tartışılacağı oturumda pandemi sonrasına ilişkin kurumsal rolleri ele aldı.
Dalcı önce mekan, sonra zaman ve insan ana başlıklarıyla incelediği değişen iş modellerini anlatırken ofis kavramının anlamının değiştiğinden bahsetti. “Ofisler artık sabahın belirlenen saatlerinde gidip günümüzün büyük bir kısmını geçirdiğimiz mekanlar olmak çıkıp, birlikte yapmamız zorunlu olan işleri yapmak için bir araya geldiğimiz yerlere dönüşecek” diyen Dalcı, mekanla birlikte zaman yönetiminin de değiştiğini, toplantı sayılarının salgın sürecinde arttığını ancak toplantılarda geçirilen sürenin azaldığını vurguladı.
Bir makinalardan, bir de Z Kuşağından korkuluyor
Modern teknolojiyle tanışmamızdan ve yapay zekanın lugatımıza girmesinden bu yana kolektif bir endişe haline gelen “Ya işimizi elimizden alırsa?” sorusuna da değinen Dalcı, işin geleceğinde iş yapış şekillerimizin zamanımızın büyük bir kısmını faaliyetlerimizi yönetmeye ayırıp, fikri hayata geçirme aşamasında makinelerden ve araçlardan yararlanacağımızı belirtti.
Dalcı, “Yazılımlar hiçbirimizi daha değersiz bir hale getirmiyor. Aksine, daha stratejik görevler için daha fazla zaman ayırmanızı mümkün kılıyor” sözleriyle teknolojik araçların kullanılmasının dönemin zorunlulukları arasında yer alacağına değindi.
Üçüncü ve en önemli olan İnsan başlığındaysa Dalcı, yeni zamanın yeni ideal elemanından bahsetti. Bir alanda uzmanlığa sahip olmayıp birçok alanda yetkin, T-shaped diye nitelenen çalışan gücünün en çok aranan profesyoneller olacağını belirten Dalcı, bu durumun farklı çalışan gruplarında farklı tepkilere neden olduğunu söyledi. Dalcı, “Otomasyon ve yeni beceriler çalışanların yüzde 25’ine işini kaybetme korkusu yaşatırken, yüzde 86’sının işverenlerinden onlara dijital yetkinliklerini arttırmaları konusunda destek vermelerini beklemesine yol açıyor” dedi.
İnsanların işini ellerinden alacağından endişe duyduğu tek varlıklar elbette sadece makinalar değil. Gençler, yeniler, teknoloji çocukları veya en yaygın adıyla Z kuşağı da, hali hazırda işi olanların soğuk terler dökmesine neden oluyor. Z Kuşağını var olan çalışanların gözünde bir korku ögesi haline getiren Z’lerin teknolojiye olan hakimiyetleri. Oysa Mustafa Dalcı, hiçbir insan topluluğunda olmadığı gibi, Z Kuşağını da tekdüze bir kavram bütünü altında toplamamızın mümkün olmadığının altını çiziyor.
“Z Kuşağından bahsedilirken adeta tek tip bir kalıptan bahsediliyor; oysa bu grup, tek bir tanımlamayla değerlendirilemez. Z Kuşağı hem kiminle çalıştığını şirketteki unvanından daha çok önemseyen hem de hangi bankada çalışmak istediği sorulunca bir kamu bankasının ismini söyleyen farklı görüşlere sahip bireylerle dolu”.
“Kurumlarda dönüşümü mümkün kılan insan”
Dalcı’nın ardından Akbank İnsan ve Kültür Genel Müdür Yardımcısı Pınar Anapa sözlerine, önümüzdeki dönemde teknoloji ve veri kullanımının daha da önem kazanacağını, dijitalizasyon ve otomasyon imkanlarının daha fazla değerlendirildiği bir düzene geçileceğini belirterek başladı.
Ancak bu gelişmelerle dahi (ya da bu gelişmeler nedeniyle demeliyiz) gündemimizdeki en önemli konunun aidiyet ve kültür olacağının altını çizen Anapa, “Bu dönemin zor yanı, çalışanları ortak bir amaç etrafında toplamak, motivasyonu ve heyecanı yüksek tutabilmek ve bu dönemde bu hiç de kolay değil” diyor ve ekliyor, “Burada güçlü liderlik yetkinlikleri çok önem kazanıyor. Çalışanlarımız kendilerini destekleyen, ekibini geliştiren, onlara yol gösteren liderlere ihtiyaç duyuyor. Pandemi, kriz fark etmeksizin, belirsizlik dönemlerinde bu daha da öne çıkıyor”.
Yol gösterici liderliğin hiyerarşik liderliği geride ve etkisiz bıraktığını belirten Anapa, çalışanların desteklendiğini hissedebilmeyi ve anlaşılmayı istediğini belirtti. Liderliğin neden bu kadar önemli olduğu sorulduğunda liderlerin “kurum ve çalışan arasındaki köprüyü oluşturduğunu” söyleyen Anapa, liderlere her daim önemli rollerin düştüğünü belirtirken, bundan sonraki dönemde bu rollerin görev yükünün giderek artacağının ve kapsamının da genişleyeceğinin altını çizdi.
“Teknoloji amaç değil, araç!”
Konu dijital dönüşüme geldiğinde Akbank Genel Müdür Yardımcısı Anapa, teknolojinin bir amaç değil, araç olduğunu unutmamamız gerektiğini özellikle vurguluyor. “Dijital dönüşümden bahsedilip duruyoruz; ancak dijital dönüşümü sadece teknoloji odaklı düşündüğünüzde onu hayata geçiremezsiniz. Ciddi anlamda insan odaklı olmak gerekiyor. Bir yanda çalışanlarımız, müşterilerimiz ve paydaşlarımız var. Üç perspektifi de düşünmemiz gerekiyor”.
Odağına insanı alan süreçlerin kaydedilmesine olanak sağladığını ve Akbank’ın da yıllar önce çalışanlarına, insana yaptığı yatırımların sonuçlarını bugün aldığını belirten Anapa sözlerine, “Herkesin lider olduğu bir döneme geçmemiz gerekiyor; herkes, kendi işinin lideri olmalı. Accountability; işine hakim, vakıf ve işinden sorumlu olmak çok önemli! Bu liderliği yapabildiğimiz anda karşılıklı güven artmaya başlıyor” cümleleriyle son verdi.
“Değişim bundan sonra hiç bu kadar yavaş olmayacak.”
Redesignbiz Başkanı ve Kurucu Ortağı Yiğit Kulabaş değişimi, tüm panelistlerin ve izleyenlerin aklına kazınacak bir metaforla anlattı. Honduras’ta Japon mühendisler tarafından tasarlanan Choluteca Köprüsü’nün her türlü tufana dayanmasını, ancak bu dayanıklılığın korkunç bir tufan sonrasında köprüyü, üzerinden geçtiği nehrin yatağını değiştirerek işlev dışı bırakmasını değişime direnenlerin kaderini betimlemek üzere anlatan Kulabaş, adaptasyonun önemine değindi.
Zamanla insanların belli şeylere alıştığını ve bunun hemen her zaman belli bir zaman dilimi içinde gerçekleştiğini dillendiren Kulabaş, Covid-19’un getirileri arasında, adaptasyon yetimizin hızının artması olduğunu belirtti.
İşin geleceğinde mekana da değinen Yiğit Kulabaş, “milyon dolarlık ofislerini aylardır kapalı tutanlar” olduğu gibi, her birimizin ofise gitmeden çalışmaya hızla adapte olmamız gerektiğini belirtti.
Kulabaş günümüzdeki her değerin belli mekanlara atfedilmediği bir sisteme alışmamızın önemini vurgularken Amerikan yazar Alvin Toffler’ın ünlü sözü, “yeni çağın cahilleri aslında bilmeyenler değil, öğrendiklerini unutamayanlardır”ı tekrarladı.
“Köprü orada duruyor belki ama bizim bütün iş yapış şekillerimiz, toplantılarımız, aidiyetimiz, her şeyimiz mekan üzerine kurulu. Bizim önce mekan üzerine kurulu sistemimizi; öğrenme, geri unutma ve yeniden öğrenme yaklaşımında ele almamız ve bu sistemimizi unutup, yeniden baştan tasarlayıp, yeniden öğrenmemiz gerek”.
Yeni liderliğin güven, bağlılık, beraber çalışma ve değerli hissedip hissettirmenin yanı sıra, Anapa’nın belirttiği gibi hiyerarşik düzenden uzaklaştığına katılan Kulabaş, uzaktaki yakın konseptine değindi. YAKIN’ın her bir harfinin yol gösterici bir anlamı olduğunu açıklayan Kulabaş’ın yeni düzene ayak uydurma anahtarı ise;
Y- Yeni kurallar
A- Aidiyet
K- Kültür
I – İnsan
N- Normal oldu.
“Teknolojiye adaptasyon hızı, kimi için tehdit, kimi için fırsat oluşturuyor”
Deloitte Danışmanlık Türkiye Danışmanlık Lideri ve Fütüristler Derneği Denetim Kurulu Üyesi Hakan Göl, işin geleceğini değerlendirirken hayatımızdaki makro ve mikro faktörlere değini. Makro faktörleri tüm dünyayı etkileyen, demografi, teknoloji, sosyal, politik, ekonomik, çevresel ve sağlık olarak tanımlayan Göl, mikro faktörlerin ise “her birimizin söz birliği yapmış gibi vurguladığımız insan” olduğunu dile getirdi.
Göl, “Yıkıcı teknolojilerden hep bahsederiz, hatta ‘gelecekte bu böyle olacak’ diye dilimizde de yer alır. Ancak buradaki asıl konu teknolojinin yıkıcı olması değil, insanların adaptasyon yeteneği” dedi.
Teknolojiyi ve teknolojinin hızını dört eğri doğrultusunda düşündüklerini belirten Göl, “Teknoloji geometrik hızda her sene performansını veya hızını ikiye katlayarak ilerliyor. Arkasından bireyler geliyor; teknolojiye adapte olarak hayatlarını sürdürüyor. Onun arkasından iş ve kurumlar, en arkadan da kural koyucular ve devlet geliyor” diyor.
Teknolojik gelişmeler söz konusu olduğunda dört eğrinin birbirini olabildiğince yakın bir şekilde takip etmelerine rağmen yine de faz farkları yaşadığını öne süren Göl, gelişmenin bu doğasının kimileri için tehdit, kimileri için fırsat oluşturduğunu belirtiyor.
“İnsanların adaptasyon süresiyle kurumların değişim hızını yakınlaştırabildiğimizde bu yakınlıkta çok ciddi bir fırsat alanı olduğunu görüyoruz. Çünkü Eylül ayında ofise dönüp dönmeyeceğimizi veya 6 ay sonra ne olacağını bilmiyoruz. Dolayısıyla ciddi bir belirsizlik ortamı var. Bu belirsizliği kabullenerek işe başlamamız gerek. Bu şekilde bireyler; neyi bildiğini, neyi bilmediğini veya bilemeyeceğini ve bu bilgiyle bilgisizlik arasındaki farkı anlayıp anlamlandırabilir, fırsat alanları oluşturabilir”.
Kurumların talepleri değişiyor: “Bana yapılmamış bir şeyle gel!”
Deloitte Danışmanlık Türkiye Lideri şapkasıyla konuya farklı bir yaklaşım getiren Göl, eskiden danışmanlardan her şeyi bilmelerinin beklendiğini, ancak artık bunun değiştiğini belirtti.
“Danışmanın her şeyi bilmesi değil, iş olduran, yöntem kullanan, kurumu dünyaya açacak teknikler sunan ve tüm bunları kurumla birlikte keşfeden bir facilitator olması gerekiyor. Bence artık her şeyi bilen danışman dönemi geçti; beni 5-10 yıl önce projelere satış aşamasında dahil eden kurumlar ‘sen bunu bu sektörde, bu şekilde yaptın mı?’ diye sorarlardı. Ben de yaşımın da genç olmasıyla ‘hayır ama elimizden geleni yaparız’ derdim. Artık talep değişti; ‘bunun sektörümüzde değil başka sektörlerde uygulanmış, henüz burada yapılmamış halini bize sunun ve dünyamızı açın’ diye geliyorlar”.
Organizasyonlarda en önemli güçler: motivasyon ve atalet
Göl, gelecek hakkında konuşurken her birimizin kulağına küpe olması gereken, önemli bir noktaya ayak basıyor; “Gelecek tasarımı dediğimiz zaman geleceği katlandığınız veya katıldığınız bir kavram olarak değil; yapılandırdığınız, şekillendirdiğiniz, akışkan bir süreç olarak tanımlamalısınız”. Geleceğin önemli fırsatlar barındırdığını ve belirsizliğin içindeki endişe yaratan faktörlere bu odakla bakmanın kritik olduğunu belirten Göl, bu fırsatları keşfetmek üzere yola çıkanların kendileri için de daha mutlu bir hayat çizebileceğini vurguladı.
Belirsizlik içinde fırsat görmenin zorluğunu kabul eden Göl, organizasyonlardaki en önemli iki gücün motivasyon ve atalet olduğunun altını çizdi ve ataletin motive edici, işinden heyecan duyan liderlerin varlığıyla mümkün olduğunu vurguladı.
Belirsiz gelecekte fırsat bulma konusunda teknolojinin de çoğu zaman bir endişe unsuru olduğu algısının yaygın olduğunu belirten Göl, endişelenmemiz gerekenin “teknolojinin yıkıcılığı değil, insanların adaptasyon süresi” olduğunu ve “yeni normallerin” kimi zaman normalleşecek kadar bile hayatımızda kalmayabileceğini söyledi.
Akbank Katkılarıyla Trend Blenders: İnsan, Mekan ve Zaman Düzleminde İşin Geleceği’nin tamamını buradan izleyebilirsiniz.