Türkiye’nin yeni mizah anlayışı: Konuşanlar
Son dönemlerde hepimizin tanıklık ettiği bir başarı hikâyesi onunki. Pandemi döneminin henüz başlarında, belki de gülmeye en çok ihtiyacımız olduğu günlerde milyonların gönlüne taht kurdu “Konuşanlar”. Formatın yaratıcısı Hasan Can Kaya, Konuşanlar ile Türk halkının mizah anlayışından beslenip onu yeniden yorumlarken, kendimizi samimiyet ve özgüvenle tiye almamızın da kapılarını aralıyor. “Konuşanlar”ın Güngören sokaklarında filizlenip YouTube izleme listelerini alt üst edişine ve yerli platformlarda en çok izlenen program olmasına uzanan öyküsünü Hasan Can Kaya ile konuştuk.
Hasan Can Kaya ve Konuşanlar isimleri neredeyse son bir yıldır hemen herkesin dilinde. Yayınlandığı gün YouTube trendlerine ambargo koyan program, başarısını Exxen’e transfer olduktan sonra da sürdürdü. Öyle ki bugün yerli platformlar arasında en yüksek izlenen program olma rekorunu da elinde bulunduruyor. Peki Konuşanlar’ın yaratıcısı Hasan Can Kaya’nın mizah yolculuğu nasıl başladı? 1 Kadın 1 Erkek gibi ses getirmiş bir projenin yazar ekibinde yer almış olması ona neler kattı? Dumanı üstünde projesi “Bir Yeraltı Sit-com’u” ile Kaya’nın büyüdüğü Güngören arasında nasıl bir ilişki var? Hepsi ve daha fazlasının yanıtlarını kendisinden alalım…
Bugün Hasan Can Kaya ismi telaffuz edildiğinde hemen akla Konuşanlar geliyor. Ancak bu hikâyenin bir de geçmişi var elbette. Sahne ve gösteri sanatları yolculuğunuz nasıl başladı? Geri dönüp baktığınızda dâhil olduğunuz hangi işleri “iyi ki” diyerek hatırlıyorsunuz?
Çocukken Güngören’de yersiz şaka yapan, aşırı neşeli ve enerjik bir çocuktum. Ama insanları güldürdüğümde, genelde etrafımdakilerden fırça yerdim. Daha sonra yakın çevremin kusur gibi gördüğü mizah tutkusunu bırakmayıp, meslek olarak yapma fikri rüyalarıma girmeye başladı. Komedyenliğe kafa yordukça, genişleyerek kendi mizahımı yapma fikrine dönüştü o rüya. Önce uzun yıllar mizah yazarlığı-senaristlik yaptım. Çok iyi ve çok kötü, her türlü örneğe denk geldim. Parayı hesabınıza yatırıyorum deyip; ortadan kaybolan, benim yazdığım işi benden alıp; kendi işi gibi sunan bin tane hikaye… Arada piyasadan sipariş edilen, düzgün ve zevk aldığım işlerde de çalıştım. Ama genelde aşkımı sınadığım bir süreç oldu piyasada senaristlik yaptığım dönem…
Ülke çapında bilinen, sevilen ve çok izlenen işlerden biri olan “1 Kadın 1 Erkek”in yazarlarından biriydiniz. O proje sizin için nasıl bir deneyimdi? Size neler kattı?
Bana hem kariyer olarak hem de tecrübe olarak çok katkısı olan bir deneyim oldu. O dönem kendi projelerimi yapmak hayaliyle sunum yaptığım yerlerden biri, 1 Erkek 1 Kadın projesinin yapımcısını aramıştı “çok yetenekli” diye. Sonra onlar davet etti, proje sunumu yaptım. Projeyi çok beğendiler ve işi onlara sattım. Hatta başrolde de ben oynayacaktım. Ama hayata geçirilemedi o dönem. Kanallar projenin tarzı daha önce yapılmamış bir tarz olduğu için riskli buldular. Neyse ki, yapımcı kalemimi çok beğendiği için beni bırakmak istemedi ve bir süre sonra 1 Erkek 1 Kadın senaristliği için çağrıldım. Zaten girdikten sonra ekiple de çok kısa sürede kaynaşıp, çok komik pek çok bölüm yazdık. O işten sonra yazar olarak da işlerim açıldı. Ve pek çok bilinen işte senaristlik yaptım.
Birbirlerinden bambaşka işler olsalar da 1 Kadın 1 Erkek ve Konuşanlar arasında “gerçeklik” ve “samimiyet” gibi benzer temalar var. Bu iki kavram sizin mizahınızda nasıl bir yer tutuyor?
Benim için mizahta gerçeklik duygusu neredeyse en önemli şeydir. İnanmadığınız bir şeye seyircinin inanmasını bekleyemezsiniz. Eğer projenin inandırıcılığında bir problem varsa, daha hikâyenin başında çöpe gider.
Gelelim “Konuşanlar”a… Çok kısa bir süre içerisinde “Konuşanlar” geniş bir izleyici kitlesine ulaştı. Bu projeyle yola çıkarken, sınıfınızın “Harbiye”yi dolduracak kadar büyüyeceğini düşünmüş müydünüz?
Konuşanlar formatını 2016 yılında yazmıştım. Hem özgün hem çok komik hem de benim komedyen olarak yeteneklerimi ortaya çıkarabileceğim bir format olduğunu biliyordum. Ama o dönem yine yeni bir iş olduğu için riskli bulundu ve satamadım projeyi. İyi ki satılmamış o dönem. Bu süreçte komedyen olarak, küçük sahnelerde daha da piştim. Harbiye’yi tıka basa doldurma meselesine gelirsek… Yıllarca küçük sahnede kulaktan kulağa kuyruk oluşturacak kadar yüksek ve sürekli performans sergilemiştim. Bir gün fırsat yakalarsam en üst seviyede bu işi yapabileceğimi biliyordum. Bu Konuşanlar ile olmasaydı başka bir projede olacaktı. Konuşanlar ile oldu.
Yayın hayatına YouTube’da başlayan Konuşanlar bugün Exxen’de yolculuğuna devam ediyor. Siz bu geçiş sürecini nasıl yorumluyorsunuz? Bir markalaşma hikâyesi diyebilir miyiz buna?
Aslında öyle… YouTube’dan ayrılmadan önce, trend 1’i esir almıştık ve aldığımız geri dönüşlerden bunun sadece bir “furya” olmadığının farkındaydık. Hem Konuşanlar Talk Show hem de Stand Up Party gösterilerim satış rekoru kırmıştı. Satışa açıldığı gibi bitiyordu biletler. Bunun bir üst seviyesi, paralı bir platformda projeyi test etmekti. Ve artık orayı denemek gerekiyordu. Neredeyse bütün platformlardan teklif geldi. Ama Acun Ilıcalı’nın samimiyeti ve sunduğu özgürlük alanı beni çok etkiledi. Ve yeni bir platform olmasına rağmen Exxen’e gelmeye ikna oldum. Nitekim, ülkede platformlar tarihindeki en yüksek izlenme rekorunu kırdık. İlgi de gitgide artıyor… Artık her yaptığımız işte hedefimiz “rekor” kırmak. Bundan dolayı da çok mutluyuz.
Konuşanların yanı sıra bir de “Bir Yeraltı Sit-com’u” var… Hem yazdığınız hem de oynadığınız bu hikâyenin Güngören’de geçtiğini görünce sormadan olmaz: Bir Yeraltı Sit-com’u ne kadar otobiyografik ögeler içeriyor?
Dizi aslında uzun yıllar önce yazdığım bir proje… Direkt benim hayat hikâyemi anlatmıyor ama çıkış noktası aynı: “Varoşlarda komedyen olmak isteyen bir genç…” Eski yiğit siyasi, yeni başarısız ticaret girişimcisi baba, koşullarına göre saçma sapan bir dünya görüşü olan kız kardeş ve hepsini toparlamaya, aileyi ayakta tutmaya çalışan bir anne… Bu çıkış noktasını alıp, bu aile üzerinden bir orta sınıf hicvi yapmaya çalıştım. Diziyle ilgili geri dönüşlere gelirsek, izlenme rakamları olarak çok iyi. Yorum olarak ise, tabii ki Konuşanlar kadar olmasa da genelde olumlu.
Bugün Güngören’de yaşamadığınızı biliyoruz ancak bağınız sürüyor mu? Yarına dair en istikrarlı kurduğunuz hayaliniz ne?
Güngören ile bağım sürmüyor ama tabii ki orası büyüdüğüm yer, geçmişimde önemli bir yeri var. Yazdığım işlerden bazılarında hâlâ orada gözlemlediğim hayatları anlatıyorum. Yarına dair en istikrarlı kurduğum hayal, tamamen mesleğime adadığım bir hayatım olması. Bu mesleği, bir gün uluslararası düzeyde icra etmek… Hiç yapılmamış işler deneyimlemek..
Evet pek çok insan sizinle birlikte gülüyor… Peki, siz en çok kimlere gülüyorsunuz?
Ben gülmek için çok kasmam. Güldüğüm çok kişi var. Özellikle kadın komedyenlerden bazılarını çok başarılı buluyorum. Jeff Ross, Cem Yılmaz, Gülse Birsel, Dave Chappelle, Jim Jefferies ilk aklıma gelenler…
Yakın dönemde sizi ne tür projelerde izleyeceğiz?
Stand Up Party gösterim biraz daha yenilenerek devam edecek… Kasım’da bir Avrupa Turnesi olacak… Hap Yapım’da tasarımını benim yaptığım, start vereceğimiz işler var. Bir tane de yurt dışında bir projemiz var üzerinde çalıştığımız. Onu da yakında duyuracağız. Sürpriz olsun…