Tarafını seç, maceraya başla: Gerçek “sen” vs dijital “sen”
Jeff Bezos’un “Uzayda yaşayıp Dünya’da tatil yapacağız” açıklaması, metaverse’ün çok yakında hayatımıza tam anlamıyla girecek olması, yapay zekânın film yazması, NFT ile dijital ortamda yaratılmış sanat eserlerinin satılması gibi hiç de sıradan olmayan ve 10-15 yıl öncesine kadar “Yok artık!” diyebileceğimiz gelişmelere nasıl “Yemin ederim benim aklıma gelmişti” der gibi hemen alışıyoruz? Dijital ve gerçek arasındaki sınırın ortadan kalktığı bu dünyada bizi neler bekliyor? Finalini bilmediğimiz dizinin ilk fragmanı yazımızda.
“Samimi” itiraflarda bulundu!
Eskiden samimiyet, ancak magazin programlarında yer alan şöhretlerle yapılan röportajların ana başlığı idi. Benzer şekilde, bir markanın samimi olarak nitelendirilmesi için günlük dille çekilmiş komik bir reklam filmine sahip olması yeterliydi. Diziler ya da filmler, mahallede geçiyorsa zaten samimiydi, bizdendi. Bu ürünleri sunanlar başka, izleyenler ise başka insanlardı. Üretici aktif, izleyici pasif konumdaydı. Ne zaman ki dijital geldi, biz de o ürünlere yorum yapabilir, katkı sunabilir, beğenimizi dile getirebilir olduk.
Yıllar geçti, zaman ilerledi… Dijital ortamda, yarattığımız sanal kimliklerimizin etkinliklerde boy göstereceği, iş toplantılarına girip dijital kıyafetler satın alacağı bir dünyanın kapılarını aralamak üzereyiz. Biz varız ama yokuz… Ya da hem varız hem yokuz. Kafaların karıştığı bu anda size metaverse evreninden yakın zamanda herkesin deneyimleyeceği bir örnek vereyim: Fütüristler Derneği Başkanı Dr. Mustafa Aykut yaptığı açıklamada, “Geçen hafta Frank Herbert’in ünlü eserinden ikinci kez çevrilen Dune adlı filmi izlerken yaşadığım bu deneyim aklıma geldi. Filmde Arrakis’i ele geçirmeye çalışan asi Harkonnen Ailesine karşı verdiği mücadelede Paul ile filmin içinde omuz omuza olmak izleyiciyi büyülemez mi? İşte metaverse bize bunu sunacak” diyor. [1]
“İnanılmaz değişen ben miyim, inanılmaz bu yabancı da kim?”
Sezen Aksu’nun Bile Bile şarkısındaki bu sözler, tam da yaşadığımız durumu özetliyor gibi. Değişiyoruz, dönüşüyoruz, bazen kendimize yabancılaşacak duruma geliyoruz. Bir sene önceki alışkanlıklarımızla bir sene sonrakiler tamamen değişebiliyor. Örneğin; şirketlerin iletişimlerini ve çalışma düzenlerini dijital üzerinden kurguladıkları ve bu şekilde çalıştığımız bir dünyaya ne kadar da hazırmışız aslında. Pandemi yüzünden değil, buna zaten hazır olduğumuz için bu kadar rahat alıştık bu yeni duruma.
Bill Gates yaptığı yeni açıklamada iş dünyasının bundan sonraki süreçte daha da dönüşeceğini söyledi bile. Metaverse toplantılarının bundan çok daha kompleks olacağını belirten Gates, iş arkadaşları ile avatarlar üzerinden etkileşim kurarak toplantı düzenlenebileceğini anlattı. 3 boyutlu avatarlar ile düzenlenen sanal toplantıların 2-3 sene sonra yapılmaya başlanacağını da sözlerine ekledi. Yine aynı şey olacak; fiziksel dünya ile dijital dünya arasındaki sınırın ortadan kalkacağı bu yeni düzene de alışacak mıyız, alışmalı mıyız, nasıl olacak ki derken birden bakmışız ki alışmış hatta aktif bir kullanıcısı da olmuşuz.
Gerçeklikten uzaklaşmak mı, gerçeğin ta kendisini yaşamak mı?
Gerçeklik ile sanal birbirine bu kadar bağlıyken sizce biz bundan ne kadar uzak kalabiliriz? Uzak kalmalı mıyız? Uzak kalırsak neleri kaçırırız? Yakın durursak neleri ıskalarız? Bugünlerde arkadaş sohbetlerinde, haberlerde, söyleşilerde, röportajlarda, sosyal medya platformlarında kısacası her yerde bu sorular soruluyor. Gelecekle ilgili öngörülerde bulunuluyor. Bu öngörüler ise mecraya bağlı olarak bazen olumlu, bazense olumsuz yönde.
Facebook’un isminin Meta adı altında değişmesini, kimileri Facebook’un son yıllarda ortaya atılan olumsuz iddialar yüzünden oluşan “güvensizlik” algısını yıkmak için bir hamle olarak nitelerken, kimileri de Facebook’un kuralları bozan bir stratejiyle hızlı harekete geçerek “yeni dünya”nın kapılarını herkesten önce araladığını söyledi.
Peki, biz hangi taraftayız? 3 boyutlu avatarlarımızla sanal ortamda işlerimizi yaparken gerçek benliğimizden çıkacak mıyız? Biz hiçbir zaman tam olarak kendimiz olamayacak mıyız? Her şeyin dijitale evrildiği bu dünyada gerçeklik artık hayal mi oluyor?
Cevap hem evet hem hayır. Dijital ortamda sanal benliğimiz olan avatarlarımız bizim “ulaşmaya çabaladığımız” ideal benliklerimizin ta kendisi. Dolayısıyla tam olarak kendimiz olamayacağımız için EVET. Bir yandan da olmaya çalıştığımız ve sanal dünyada temsil ettiğimiz benliklerimiz, dijital dünyada olsak da bizim dijital kopyamız. Bu anlamda da HAYIR.
Geleceğe dönüş
Yazının başında da dediğim gibi sonunu bilmediğimiz bir dizinin sürpriz finalini bekler gibi bekliyoruz. Şu an ilk fragman yayınlandı. İkinci üçüncü fragmanlardan sonra kendi hayat pratiklerimizi kökten değiştirecek gelişmelerle beraber finalde ne olacağını merakla takip edeceğiz. Markaların sanal ortam ile fiziksel ortamı birleştirmeleri; daha yüksek seviyede kişiselleştirme, daha fazla çeşitlilik ve çeşitlilikte fırsat eşitliği gibi gelişmeleri beraberinde getirecek. Dijital avatarlarımız, üretilen içeriğin (dizi, film, oyun vs) bizzat içinde yer almamızı sağlayacak. Daha fazla insanın daha çok kişiyle fiziksel anlamda bir araya gelmeden “gerçeğe en yakın” teması sağlanacak; kişilerin sanal üretimlerinden para kazanarak geçinmeleri söz konusu olacak. Dijital ile fiziksel yan yana olacak, hatta iç içe geçecek. Ve biz buna daha öncekilerde de olduğu gibi kolay alışacağız. Sonuçlarını ise hep birlikte göreceğiz.
Öyleyse avatarlarınız hazırsa yakında başlıyoruz!