Bankacılık sektörü 2021’i nasıl tamamladı?
Dijital dönüşüm ve çevik yapılara geçiş süreçlerini erken başlatan bankaların, pandeminin de etkileriyle birlikte sektördeki diğer oyunculardan daha belirgin şekilde ayrıştığı bir yılı geride bıraktık. “McKinsey Küresel Bankacılık Değerlendirmesi 2021” raporu tam da bu savı desteklerken önümüzdeki yılın arayı kapatmak isteyenler için de kritik bir önem taşıdığına vurgu yapıyor. Gelin bankaların, pandemi sürecinde nasıl ilerlediğini inceleyen rapora daha yakından bakalım…
“McKinsey Küresel Bankacılık Değerlendirmesi 2021 Raporu”, sektörde yaşanan büyük ayrışmaya dikkat çekiyor. Raporda, dijital dönüşüm ve çevik yapılara geçiş süreçlerini erken başlatan bankalarla, geride kalanlar arasındaki bu ayrışmanın, pandemiyle birlikte daha da belirgin hale geldiği belirtiliyor. Geride kalanların arayı kapatmak için kısa bir süresi olduğu vurgulanan raporda, geçmişte yaşanan krizlere yönelik analizlerin sonuçları da paylaşılıyor.
Bu analizlere göre; krizlerden sonraki tüm ekonomik toparlanma döngüsü boyunca üretilen değerlerin üçte ikisi, ilk iki yıl içinde yaratılıyor. Rapor ayrıca, bankaların önümüzdeki yıllarda ekonomik kaderini etkileyecek faktörleri; coğrafya, müşteri tabanı, ölçek ve iş modeli başlıkları altında ele alıyor.
Ayrıca rapor, CEO’ların ve strateji belirleyenlerin dikkate alması gereken önemli iş modeli sorularının yanı sıra büyümenin ve refahın anahtarını arayan bankalar için nelerin mümkün olduğuna dair örnekler de sunuyor…
McKinsey Küresel Bankacılık Değerlendirmesi 2021 Raporu’nda öne çıkan bulgular
• Bankaların yanı sıra fintechler ve uzmanlar da dahil bir bütün olarak finansal hizmetler sektörü, diğer sektörlerle karşılaştırıldığında 1,3 kat gibi düşük bir öz kaynak değeriyle işlem görüyor. Sadece bankalara bakıldığında değerlemelerin ortalaması 1 kata kadar düşüyor ve oyuncuların yarısının işlem değeri, öz kaynak değerinin altında kalıyor.
• Bu genel tablonun yanı sıra sektörün eklediği 1,9 trilyon dolarlık piyasa değerinin yüzde 50’sinden fazlasını; ödeme uzmanlarından, borsalardan ve bazı menkul kıymet firmalarından oluşan sektörün öne çıkan oyuncuları ele geçiriyor.
• Analiz edilen 599 kurumdan sadece 65’inin tüm kazanımları elde ediyor olması, raporda öne çıkan büyük ayrışmanın temelini oluşturuyor.
McKinsey uzmanlarının analizlerine göre; bankacılık sektöründe ortaya çıkan büyük ayrışmanın temelinde, dört ana faktör bulunuyor. Bunlardan; coğrafyanın, müşteri tabanının ve ölçeğin değiştirilmesinin bankalar için zor olduğu belirtiliyor. Dördüncü faktör olan iş modelinin ise bankaların ayrışmada kazananlar tarafına geçmelerini sağlayabilecek alan olduğunun altı çiziliyor.
İş modelini oluştururken sahip olunması gereken yetenekler
Genel olarak fintech’lerin ve uzmanlaşmış finansal hizmet sağlayıcılarının birçoğunun küresel bankalardan daha yüksek değer artışı yarattığını ortaya koyan rapor, bankaların geleceğe yönelik iş modelini oluştururken sahip olması gereken yetenekleri üç başlık altında topluyor.
Kişiselleştirilmiş deneyim
McKinsey uzmanlarına göre; bankaların öncelikle özel müşteri ihtiyaçlarını, farklı ve kişiselleştirilmiş bir deneyimle çözmek için dijital kanalları ve ekosistemleri kullanması büyük önem taşıyor. Böylece bankalar, daha fazla temas noktası ve daha fazla sahiplenmeyle müşterilerin yaşamlarına dahil olabiliyor. Bu süreçte elde ettikleri içgörüleri, müşterileriyle daha güçlü bağlar kurmak için kullanıyor.
Az sermaye, fazla büyüme
Başarılı bankların sahip olduğu ikinci yeteneğin ise daha az sermaye yoğun ve daha fazla büyüme odaklı bir ekonomik modelle yatırımcıları kendine çekmesi olduğu belirtiliyor. Bu bankalar sadece finansal aracılık yerine, hizmetler ve komisyonlar aracılığıyla müşterilerinden para kazanmayı ve bu şekilde büyümeyi hedefliyor.
Çeviklik!
Son olarak da söz konusu başarılı bankalar daha hızlı ve daha esnek oluyor. Hem organik olarak hem de satın almalar veya ortaklıklar yoluyla müşteri ihtiyaçlarına cevap veren hizmetler sunuyor. En iyi yetenekleri çekerek müşterileri memnuniyetini sağlamaya odaklanıyor.
“Sektör öz kaynak getirisinin yüzde 7 ila 12 arasına yükseleceğini öngörüyoruz”
- 2008 küresel mali krizini atlatan bankalarla yola devam eden sektör, pandemiye kadar geçen süre içinde; sermayeyi yeniden inşa etti, yeni düzenlemelere uyum sağladı. Müşterilerle ilişkilerini güçlendirmek ve hizmet süreçlerinden daha fazla verimlilik elde etmek için dijitale yatırım yaptı. Bütün bu hamleler işe yaradı ve bankalar, 2020’de pandeminin baskılarına dayanmayı başararak sermaye rezervlerini yükseltti. Bu olumlu tabloya rağmen sektördeki kârlılık yüne de düştü. 2011’de yüzde 8 olan bankacılık sektörünün küresel ölçekte öz kaynak getirisi, 2020’de yüzde 6’ya kadar geriledi. Yaşanan toparlanmayla birlikte, bu oranın 2025 yılına kadar yüzde 7 ila 12 arasına yükseleceğini öngörüyoruz.
- Önümüzdeki birkaç yılın bu raporda vurgulanan büyük ayrışmanın doğru tarafında yer almak isteyen bankalar için çok önemli olduğuna vurgu yapan Gökhan Sarı sözlerini şöyle sürdürdü: “Daha önce yaşanan krizleri incelediğimizde de görüyoruz ki; toparlanma döngüsü boyunca üretilen değerlerin önemli kısmı krizden sonraki ilk iki yılda elde ediliyor. Ayrıca ilk yıllarda büyümeye yönelik cesur adımlar atan kurumlar, genellikle bu kazanımlarını daha uzun vadede elinde tutuyor.
Raporun tamamını incelemek için TIKLAYIN