Markaların geleceğine yön verecek 4 trend!
Zamanın ilerisinde kalmak elbette tüm markaların hayali… Yıllara meydan okuyan bir yolculuğunuzun olabilmesi içinse yalnızca bugünün dünyasına adapte olmanız değil geleceği de inşa etmeniz gerekiyor. Peki bugünün dünyasına baktığımızda geleceği inşa etmek isteyen markalar tüketicilerin hangi hassasiyetleri üzerine odaklanmalı? Sıklıkla duyduğumuz kavramlardan hangileri geleceğe yön verecek? Güven kavramının yeniden tanımlandığı günümüzde markalar bu bağı tüketicileriyle nasıl kuracak? Yanıtlar deneyim tasarımı ajansı I-Am‘in “Yaşamdan İlham Alan Trendler 2022” raporundan geliyor…
Topluluklaştırma
Topluluklaştırma her üyesinin eşit olduğu bir topluma, ihtiyaçlarına uygun olarak oluşturulan alanlar aracılığı ile paylaşım imkanı tanımaktır. Bu alanlar insanlara bir araya gelme ve sevgi hissini yaşama fırsatını sunarken, neşeyi paylaşma, toplumsal bağ kurma ve güven inşa etme öğelerini de içinde barındırır.
Deloitte’un “Future of the Mall” araştırmasının da verileri ile desteklediği üzere; kısıtlamalar azaldıkça, insanların sosyal etkileşim ihtiyacı daha fazla ortaya çıkacaktır. Dolaysıyla, topluluklaştırma deneyimini yaşatacak alanların yükselen trend arasında yer alması tesadüf değildir.
Topluluklaştırma yine pandemide fazlasıyla eksikliğini hissettiğimiz “bağ kurma” deneyimini sağlar. Şehir yaşamının getirdiği zorluklar ve yoğun yaşam temposu pandemi hepimizi bireysel köşelerimize mahkûm etmeden evvel de toplumlarımızı küçük parçalara ayırmıştı. “Gerçek” sosyal etkileşim arzusu, bu parçalanmış toplulukları bir araya getirme ve toplumsal bağı kurma fırsatları yaratacaktır. Markalar bu fırsatları yaratmak için fırsatları kovalamalı.
Westfield’in 2020 yılında yaptığı araştırmaya göre 2025 yılına kadar perakende alanlarının yarısından fazlası ürün yerine deneyimlere adanacak. Müşterisi olsun olmasın herkese açık olan Virgin Money şubeleri, girişimcilerin birlikte çalışması ve içinde yer alan sosyal medya stüdyosunda yaratıcı çalışmalar gerçekleştirmeleri için olanaklar sağlar. Şubeler, tümü yerel topluluğun ihtiyaçlarına göre uyarlanmış çok çeşitli networking etkinlikleri, seminerler, paneller, hatta sabah yogası ve akşam konserlerine ev sahipliği yapan bir sosyal katılım platformu olarak bu alanda iyi bir örnek olarak karşımıza çıkıyor.
Ortak bir deneyim etrafında birleşen insanların sayısı arttıkça, deneyimi sağlayan oluşuma karşı güven artacaktır. İnsanlara ticari bir alışverişin ötesinde alan yaratmak, markaların sunabileceklerine dair heyecanlı ve yeni bir dünyanın açılmasına yol açmaktadır.
Dördüncü Alan
Dördüncü Alan hikaye anlatıcısını izleyicisinden ayıran hayali dördüncü duvarın yıkılması ile açılan ve karşılıklı etkileşimin mümkün olduğu alandır.
Markalar müşterilerini bu alana davet ederken, öncelikli olarak “uyum” yaklaşımına yer vermeli. Kullanıcı demografisi, lokasyon bilgisi ve davranış kalıpları, UX tasarımcılarının kişiselleştirilmiş deneyimler oluşturmasını sağlar. Bunların ötesine gitmek ve verinin tüketiciyle konuştuğu; tüketicinin beklentileri ile uyumlu dijital alanı tasarlamak, Dördüncü Alana ideal bir davettir.
Başarısı tüm dünya tarafından kabul gören Netflix, kullanıcının izleme geçmişi, arama sorguları ve bir programı izlemek için harcanan zaman gibi verileri topluyor. Şirket ayrıca, özelleştirilmiş izleme listeleri gibi kişiselleştirilmiş deneyimler sunmak için demografik veriler, ilgi alanına dayalı veriler ve İnternet’te gezinme davranışı gibi diğer kaynaklardan verileri kullanarak müşterilerinin tüketim davranışlarına uyum gösteriyor…
Dördüncü Alanın en “somut” öğesi ise Metaverse. Burası, fiziksel ve dijital dünyaların birleşimidir ve fizikselin teknoloji ile nasıl etkileşime girdiğinin bir sonraki aşamasını temsil eder. İnsanların etkileşimde bulunabileceği ve arazi, binalar, avatarlar gibi dijital varlıkların oluşturulabileceği, satın alınabileceği ve satılabileceği bir yer. Burada başarılı olmak için markaların müşterilerinin bu yeni dünyada nasıl var olduğunu anlamaları gerekiyor.
Samsung bu yaklaşım ile metaverse platformu Decentraland’da New York 837 Flagship mağazasının sanal bir kopyasının açılışını gerçekleştirdi. Dijital mağazanın ziyaretçileri, bir “deneyimsel oyun alanı” keşfedebilecek ve onlara tanımlanan görevleri tamamlayarak NFT ödülleri kazanabilecek. Marka, bu sanal ortamda erişim gücünü, sürdürülebilirlik ve kişiselleştirme hikayelerini sergilemeyi amaçlıyor…
Empati
Birkaç yıldır kulağımıza çalınan ancak pandemi ile birlikte daha sık konuştuğumuz “Empati” kavramı 2022 yılı ve ötesinde yükselen 3. Trend. 2021 yılı ile birlikte ruh sağlığı ve eşitlik konularında açık diyaloglar kurulmaya başlandığını gördük. Bu yeni yılda bir adım öteye geçmekte: empati kurabilen markalar, müşterilerinin güçlendirilmiş ve kapsanmış hissetmelerini sağlar. Müşterileri ile empati kurmayı isteyen markalar, şefkat, destek ve dâhiliyet konularına ürün, hizmet ve iletişimlerinde ne kadar yer verdiğini araştırmalı.
Empatik anlayış, iyi yaşamın ötesine geçer; aynı zamanda çeşitlilik ve kapsayıcılıkla da ilgilenir: etnik kökenler, cinsiyet kimliği ve engelli kişiler, yani Dâhiliyet, acil gündem maddeleridir.
Adaptive (uyarlanabilir) kreasyonu markaya adını veren tasarımcı Tommy Hilfiger’ın otizmli kızının düğme iliklerken ve bağcıklarını bağlarken yaşadığı zorluklara şahit olmasından ilham olmuştur. Koleksiyonun tamamı dahiliyet temasını işler. Her bir giyim ürünü, engelli bireylerin zorlanmadan giyebilmeleri için özellikler taşımaktadır; örneğin manyetik düğme ve protezlere yönelik paçalar gibi. Research and Markets 2021 raporu çeşitlilik, eşitlik ve kapsayıcılık için küresel pazarın 2026 yılına kadar 15,4 milyar ABD Dolarına ulaşacağını tahmin ediyor…
Simbiyoz
Dilimize henüz yaygın bir kavram olarak yerleşmeyen Simbiyoz; yaptığımız seçimlerin sadece diğer türleri ve çevremizi değil, kendimizi nasıl temsil ettiğimizi de etkilediğini ortaya koyar.
Simbiyoz’un en önemli unsuru ekolojik kaygılardır. Davranış ve tüketme şeklimizin sorumluluğu, çevreye daha bilinçli bir biçimde değer vermekten geçer. Kendimizi anlamlı bir şekilde tanımak için olanak sağlar. Temiz ve pozitif bir çevre, varlığımızın tüm yönleri üzerinde önemli bir etkiye sahiptir.
Bu anlamda iyi örneklerden birisi Londra’daki Levis Haus, döngüsel modaya odaklanan markalar etrafında inşa edilen yeni mağaza konseptidir. Mağazada, müşterilerin eski yıpranmış Levis’lerini yalnızca kişiselleştirmekle kalmayıp aynı zamanda onarabilecekleri bir terzi alanı da bulunuyor. Burası, artık kullanılmayan ürünlerin aksesuarlara dönüştürüldüğü bir geri dönüşüm alanına da sahip. “Reimagine” alanı, organik boya kullanarak çevresel etkisi düşük tasarımlar yapıyor.
Kaynaklar sınırsız olmadığı gibi, dünyadaki diğer tüm canlılara eşit yaşam hakkı tanımak için markaların atması gereken adımlar var. Tüketiciler, sorumlu bir şekilde seçim yapma gücüne sahip olduklarını bilirler ve markaların kendilerine açık ve dürüst bilgiler vermesini beklerler ve unutmayın ki yeşil aklamayı (green washing) hemen fark ederler…
Hazır mısınız?
Zor bir dönemden geçtik. Şimdi ise olumlu öğrenimlerimize tutunarak değişimi uygulamamız gerekiyor. Çevrenin ve insanların refahının ön planda tutulduğu daha duyarlı bir dünyayı birlikte oluşturmada markalara büyük bir rol düşüyor.
Sorulması gereken soru ise oldukça basit; “Çevremizdeki dünyayı anlayıp saygı duyarken insanların hayatına yeniden neşe ve amaç getirmek için hazır mısınız?“