Cargill’in 2019 yılında başlattığı 1000 Çiftçi 1000 Bereket programının etki alanı günden güne büyümeye ve yeni çiftçilerin hayatına dokunmaya devam ediyor. 2022 itibarıyla dördüncü yılına giren program her yıl bin yeni mısır, ayçiçeği ve kanola çiftçisine ulaşarak onların verimliliklerini ve refahlarını artırmayı, tarımda sosyal ve dijital dönüşümü desteklemeyi, tarlada sürdürülebilir yöntemleri yaygınlaştırmayı hedefliyor. Cargill Gıda Orta Doğu, Türkiye, Afrika ve Hindistan Kurumsal İlişkiler Direktörü Arzu Örsel, programın detaylarını anlatırken: “İnsanlığın geleceği gıdanın geleceğine bağlı” diyor…
Cargill’in 2019 yılında başlattığı 1000 Çiftçi 1000 Bereket programının ardında hangi içgörüler vardı, hedefleri nelerdi?
Son yıllarda güvenli gıdaya erişim tüm dünyada en kritik konuların başında. İklim krizi, kaynakların azalması, pandemi gibi etkenlerin yanı sıra artan dünya nüfusu da gıdanın geleceğini tehdit ediyor. Gıda ve Tarım Örgütü’nün geçen yıl açıkladığı verilere göre; 2050 yılına kadar dünya nüfusu 10 milyarı bulacak. Bu da 10 milyar insanın beslenmesi demek. Yani insanlığın geleceği gıdanın geleceğine bağlı.
Bu çerçevede Cargill olarak Türkiye’de sürdürülebilir bir gelecek için 2019 yılında “1000 Çiftçi 1000 Bereket” programımızı başlattık. Gıdamızı, geleceğimizi korumak adına çiftçilerimizle yola çıktık. Çünkü çiftçi, üretimde değer zincirinin ilk halkası. Dünyadaki gıdanın yüzde 33’ünden fazlasını küçük ölçekli arazi sahibi çiftçiler üretiyor. Bugün bir çiftçi 155 kişiyi beslerken 2050 yılında bu sayı 265’e çıkacak. Bu sebeple, 1000 Çiftçi 1000 Bereket kurumsal sosyal sorumluluk programımız ile çiftçilerin hayatına dokunarak, verimlerini ve refahlarını artırmayı, tarımda sosyal ve dijital dönüşümü desteklemeyi, tarlada sürdürülebilir yöntemleri yaygınlaştırmayı hedefledik.
Geride kalan üç yıl program açısından nasıl geçti? Etki alanınızı hedefleriniz doğrultusunda genişletebildiniz mi?
2022 itibarıyla dördüncü yılımıza girdik. Program kapsamında çiftçilerimize tarlaya özel danışmanlık hizmeti, saha destekleri, eğitim ve dijital tarım araçlarına erişim, uydudan tarla sağlığı takibi gibi birçok olanağı ücretsiz sunuyoruz. Her geçen yıl bin yeni mısır, ayçiçeği ve kanola çiftçimize ulaşarak etki alanımızı genişletiyoruz. Bu sezon programımıza Bursa ve Kocaeli’yi de dahil ettik. Şu anda toplam 14 ilde, 4 binden fazla mısır, ayçiçeği ve kanola çiftçisi programımız sayesinde tarlasından verim elde ediyor.
Program kapsamında bir de İlerleme Raporu yayınladınız. Raporun çıktılarını nasıl değerlendiriyorsunuz?
1000 Çiftçi 1000 Bereket, Türkiye’de en fazla sayıda çiftçiye düzenli ve sürekli danışmanlık sağlayan program. 2021 yılında yayınladığımız İlerleme Raporu da 30’un üzerinde paydaş görüşü içeren rapor olma özelliğiyle ilk. Yine çiftçilerle ilgili düzenli araştırmalar yapan ilk ve tek gıda programıyız. Bugüne kadar 25 ulusal ve uluslararası ödül ile çiftçilere yönelik yapılan sosyal sorumluluk programları arasında belki de dünyada en çok ödül alan programız.
İlk yılın sonunda çiftçilerimiz, yüzde 21’e varan verim artışı elde etti. 2020 yılında bu oran yüzde 26’ya ulaştı. 2021’de de iklim değişikliğine bağlı kuraklığa rağmen başarılı bir sezon geçirdik ve yüzde 23’e varan verim artışı elde ettik. Dijital tarım uygulamaları dahilinde bugüne kadar yaklaşık 80 bin futbol sahası büyüklüğüne denk gelen 400 bin dekar alanda 3300’den fazla dijital toprak analizi gerçekleştirdik. Gelişmiş dijital ekipmanlarla 10 dakika içinde güvenilir sonuçlar sunduk.
Diğer taraftan yaptığımız işin ölçümünü yapmak da çok önemliydi. Bu konuda Ernst & Young ile Yatırımın Sosyal Getirisi (SROI) hesaplaması yaparak programın gelişimini her yıl takip ediyoruz. Türkiye’de bu hesaplamayı yapan ilk ve tek gıda ve tarım programıyız. Geçen yıl program kapsamında yapılan her 1 TL yatırımın sosyal getirisi 3,03 TL oldu. 2019 yılında bu değer 2,53 TL iken, 2020’de 2,78 olarak gerçekleşmişti. 2019’a göre hesaplandığında yüzde 20’lik bir artış söz konusu. SROI raporuna göre programımızın geçen yıl çiftçiler üzerinde yarattığı değişim finansal okuryazarlıkta yüzde 80, tarımsal teknik bilgide yüzde 88, veriye dayalı iş yapışta yüzde 81, dayanışmada yüzde 80 ve çevre bilincinde yüzde 78 oldu. Bu sonuçlar bizi programımızı geliştirerek sürdürmek için motive de ediyor.
KONDA iş birliği ile “Çiftçilerde Değişim” ve “Çiftçinin Zihin Haritası” araştırmalarını sürdürdüğünüzü biliyoruz. Bu araştırma hangi içgörülerle oluşturuldu? Araştırma verileri doğrultusunda ne gibi aksiyonlar almayı planlıyorsunuz?
Programın gelişimi ve sürekliliği için çiftçilerimizden alacağımız geri bildirimlerin, onların ihtiyaç ve beklentilerini öğrenmenin önemine inanıyoruz. Düzenli ve sürekli bilgi alışverişi sayesinde programımız sürekli gelişiyor ve sağladığı fayda artıyor. Kısacası 1000 Çiftçi 1000 Bereket’te veriye, bilgiye, içgörüye dayalı bir modeli benimsedik ve her geçen yıl üzerine koyarak ilerledik.
Bu bakış açısıyla, öncelikle 2019 yılında programa başlarken çözüm ortağımız Doktar’ın gerçekleştirdiği “Çiftçinin Nabzı” araştırmasının çıktıları üzerinden bir kurgu oluşturduk. Daha sonra, geçen yıl KONDA Araştırma şirketiyle “Çiftçilerde Değişim” ve “Çiftçinin Zihin Haritası” isimli iki ayrı araştırma başlattık ve bu sene de devam ediyoruz.
“Çiftçilerde Değişim” araştırmamızda, KONDA’nın aylık olarak düzenlediği “Barometre” araştırmalarından oluşan 12 yıllık 14 bin çiftçinin görüşlerini belirttiği veri tabanı analiz edildi. Çiftçilerimiz teknolojik ilerlemeye kucak açmış, dijitalleşmeyi günlük faaliyetlerine entegre etmeye başlamışlar. Ayrıca çiftçilerin “sürdürülebilirlik” konusuna yaklaşımlarını da öğrenmeye çalıştık. Artık bilgiye dayalı üretime geçen, kaynak tasarrufu yapmaya başlayan çiftçilerimizin yüzde 55’lik bir oranla iklim krizinden endişe duyduğunu gördük. Doğa konusunda da çok hassaslar. Yüzde 92’si enerji tüketimini azaltmış, yüzde 51’i poşet, plastik şişe gibi tek kullanımlık ürünlerden kaçınıyor. Yüzde 89’u da daha sade bir yaşam sürdürüyor ve ihtiyaçları kadarını tüketiyor.
1000 Çiftçi 1000 Bereket çiftçileriyle yüz yüze derinlemesine görüşmelerin yapıldığı “Çiftçinin Zihin Haritası” çalışmamız hâlâ devam ediyor. Sürdürülebilirlik, dijital kullanım, tarımda kadın gibi konuları irdeliyoruz. Sonuçları önümüzdeki aylarda açıklayacağız.
Sürdürülebilir gelecek için İTÜ ile gerçekleştirdiğiniz iş birliğini sizden dinleyebilir miyiz?
Temel hedeflerimizden biri de tarlada sürdürülebilirlik yönetimi yapmak. Çünkü tarım alanları, ormancılık ve diğer arazi kullanımıyla birlikte insan kaynaklı tüm sera gazı emisyonlarının, işleme, paketleme ve nakliye gibi süreçler eklendiğinde neredeyse yüzde 25’ine sebep oluyor. Tarımsal üretim aynı zamanda, iklim değişikliğiyle mücadele, güvenli ve sürdürülebilir bir gelecek yaratılmasında önemli potansiyele de sahip. Biz de hem iklim krizinin etkilerini azaltmak hem de artan nüfusa sağlıklı ve sürdürülebilir gıda sağlayabilmek için İstanbul Teknik Üniversitesi (İTÜ), İTÜNOVA Teknoloji Transfer Ofisi ile iş birliği yaptık.
2020 yılında “Tarlada Sıfır Atık” projesini hayata geçirdik. Konya ve Karaman pilot bölge çalışmamızda Türk Plastik Sanayicileri Araştırma Geliştirme ve Eğitim Vakfı (PAGEV) ile tarladaki plastik atık sorununa çiftçi dostu çözüm için çalışarak Tarım ve Orman Bakanlığı ile Çevre Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı’na bilgi sunduk. Sahadan verilerle atık haritalaması yaparak, “Tarlada Sıfır Atık Yönetim Sistemi Modeli” geliştirdik.
Tarladan plastik ve tehlikeli plastik atıkları PAGEV Geri Dönüşüm İktisadi İşletmesi, yetkilendirilmiş kuruluş PAGÇEV koordinasyonunda lisanslı toplama ayırma tesisleri paydaşlığında toplayarak, yasal zincirde geri dönüşümde hammadde, çimento üretiminde alternatif yakıt olarak değerlendirilmesini sağladık. Böylece 3 tona yakın plastik atığı geri dönüştürerek ekonomiye kazandırdık. 117 kilogram sera gazı salımını engelledik. Atıklarla katma değer yarattık. 2021 yılında Karatay, Çumra, İznik ve Silifke belediyelerimize tehlikeli plastik atık konteynerleri bağışladık. Sahayı izliyoruz, verilerimizi topluyoruz.
İTÜNOVA iş birliğimizin ikinci fazında “Tarlada Sürdürülebilirlik Yönetimi” projemizde Türkiye’de bir ilk olan “Yaşam Döngüsü Değerlendirmesi”ni uygulamaya aldık. Programımız kapsamında pilot bölge Konya ve Karaman’da farklı büyüklüklere sahip tarlalarda ilk olarak mısırın çevresel etki değerlendirmesini yaptık. Bu yıl bu çalışmayı ayçiçek ve kanola için de yapacağız.
1000 Çiftçi 1000 Bereket programının dikkat çeken çalışmalarından biri de bu yıl başlatmış olduğunuz “Tarlada sera gazı emisyonu takibi” oldu. Bu çalışmanın detaylarını da sizden dinleyebilir miyiz?
Sürdürülebilir tarım için uygulamaların ötesinde sonuç önemli. Toprak sağlığı, biyoçeşitlilik ve su, karbon, azot, mineral döngüleri, enerji akışı ve topluluk dinamikleri gibi ekosistem göstergelerinin takip edilmesi, iyileştirilmesi sürecin ayrılmaz parçası. 1000 Çiftçi 1000 Bereket kapsamında bu konuda son derece somut adımlar attık.
Yaşam Döngüsü Değerlendirmesi ile Karbon Ayak İzinin etkilerini de ortaya koyuyoruz. Bu yıl başlattığımız tarlada sera gazı emisyonu takibi için de ilk pilot çalışmamızı gerçekleştirdik. Uluslararası platform olan Cool Fam Tool ile çalışarak standartlara uygun Karbon Ayak İzi hesaplamalarını yaptık. Karbon Ayak İzi azaltımı için eğitimler ve çiftçilerimizle birebir uygulamalar gerçekleştirerek tarlada sürdürülebilir üretim için çalışmaya devam edeceğiz.
Sürdürülebilirlik kavramı geçmişe nazaran çok daha fazla önemseniyor. Sizce bu kavram tüketicide karşılık buluyor mu?
Dünyada olduğu gibi ülkemizde de tüketici tarafındaki dinamikler hayli değişti. Tüketiciler gıda konusunda artık daha bilinçli, tercihlerini sadece kendileri için iyi olandan yana değil aynı zamanda yaşadıkları toplum ve dünya için de iyi olan gıdalardan yana yapıyor. Gıda şirketlerinin sürdürülebilir olmasını talep eden tüketici oranı yüzde 87’ye kadar çıktı. Aynı zamanda lezzetten de vazgeçmiyorlar. Temiz etiketli, bir başka deyişle doğal katkısız gıdalara yönelim artıyor, tüketici raftaki ürünün yerli üretim olmasına dikkat ediyor. Daha az su tüketimi ile üretilen bitkisel proteine ilgi artıyor.
Vegan mutfak ve vegan gıdaların tüketimi ülkemizde de her geçen gün artıyor. Cargill bu alanda gıda üreticilerine hangi çözümleri sağlıyor?
Dünya genelinde vegan ve vejetaryen beslenme şeklini benimseyen kişilerin yanı sıra kendisini “fleksitaryen” olarak tanımlayan, hayvansal bazlı gıda tüketimini tamamen bırakmak yerine azaltmaya çalışanların sayısı da artıyor. Bu kişiler ise bitkisel proteine yöneliyor. Araştırmamıza göre tüketicilerin 3’te 1’i hem hayvansal hem bitkisel proteinleri tercih ederken, sadece bitkisel protein kaynaklarını tercih ettiğini belirten tüketicilerin oranı yüzde 22.
Cargill olarak biz de 150 yılı aşkın uzmanlığımızla tüketicilerin talep ettiği daha sağlıklı, doğa dostu ve sürdürülebilir üretimi karşılayan, inovatif gıda bileşenleri geliştiriyoruz. Türkiye’de organik Gerkens kakaomuz ve vegan çikolatamız, yüzde 80 oranında protein içeren bezelye proteinimiz ürün gamımız içinde yer alıyor. Bursa Orhangazi’de 5 milyon dolar yatırımla hayata geçirdiğimiz ve bir inovasyon sahası olarak çalışan INFUSE Uygulama Merkezi’yle de tüketici ihtiyaçlarına uygun, hızlı ve düşük maliyetli içerik karışımları ile süt ürünleri üreticilerine çözümler sunuyoruz.
Cargill’in ajandasında en öncelikli olarak yer alan maddeler neler? Kısa ve uzun vadeli hedeflerinizi sizden dinleyebilir miyiz?
Cargill olarak dünyada hem faaliyetlerimizle hem de kurumsal sosyal sorumluluk çalışmalarımızla, sürdürülebilir üretimi ve iş modellerini destekliyoruz. Global ölçekte emisyon miktarını 2025 yılına kadar yüzde 10 azaltmayı taahhüt ediyoruz. Mesela, hayvanların salımladığı sera gazını yüzde 50 oranda azaltan Cargill’in liderliğinde geliştirilen bir çip tanıtıldı. Yine Cargill’in küreselde yeni bir iş kolu olarak ‘Karbon Kredisi’ üretmek üzerine çalışmaları var. Türkiye’de de sürdürülebilir üretim ve ürünler için Ar-Ge çalışmaları odaklı faaliyetlerimizi ve yatırımlarımızı sürdürüyoruz. Tüketici trendlerini takip ediyoruz, araştırmalar yaparak talep ve ihtiyaçları analiz ediyoruz. Türkiye’de gıda alanındaki ürün portföyümüzü, tüketicilerin talep ve ihtiyaçlarını karşılayan inovatif ürünlerle genişlettik, genişletmeye de devam ediyoruz. Gıdalardaki tuzu ve şekeri azaltan ama aynı zamanda tüketicilerin lezzet arayışını da karşılayan inovatif gıda bileşenlerimiz var. Bitkisel protein alanında farklı ve inovatif çalışmalarımız da devam ediyor. Mısır, ayçiçeği gibi yüzde 100 yerli bitkisel ürünleri alıp, petrol bazlı ürünleri, gezegen dostu biyoendüstriyel ürünlere dönüştürüyoruz.