Deepfake teknolojisinin iki tarafı keskin bıçak
Türkiye Sigorta, son aylarda devreye aldığı ürün odaklı beş reklam filmini enine boyuna ölçmüş. Bir sonraki adımları için olağanüstü birikim elde etmiş. Ölçümlemeyi reklam filmleri gösterildikten sonra, üç alanda yapmışlar:
1. İtibar ölçümlemesi: Kampanyalar öncesinde, rakip kıyaslamalı “tanınma” ve “beğeni kriterleri” üzerinden yürütülmüş (ERA Research & Consultancy). Önümüzdeki günlerde araştırmanın tekrarlanmasıyla itibara getirilen katma değer saptanacakmış.
2. Eye tracking: Göz bebeği hareketlerinin hassas biçimde ölçümlenerek, kişilerin herhangi bir görüntüyü izlerken tam olarak nereye baktığının ve odaklandığının tespit edilmesi.
3. Derinlemesine mülakat: Eye tracking sonuçlarını kontrol etmek üzere yürütülmüş (2. ve 3. maddeler için Think Neuro ile çalışılmış). Türkiye Sigorta bunların yanı sıra reklam filmlerinin satışlara etkisini de bir grafikle ortaya koymuş.
Bu dört ayaklı çalışmayla şu sonuçlara ulaşılması amaçlanmış:
1. Return on Investments (ROI), yatırımın geri dönüşü…
2. Gelişim alanları…
İletişimin sadece uygulamadan ibaret olmadığının, işin bilimsel ve kuramsal bir yanının da bulunduğunun farkında olan ve kullanan ekipleri kutluyoruz.
Çok “etkili” ama…
Son yıllarda izlediğim “en etkili” reklam filmlerinden olduğunu söyleyebilirim; anlamadığım bir tek yanı hariç… Örnek kampanya olarak rahatlıkla eğitimlerde gösterilebilir. Millî ve manevi değerlere saygılı, her yönüyle kültür dünyamızın tam içinde. Duyguysa duygu! Mesajsa mesaj!
Eyüp Sabri Tuncer’in birbirini tamamlayan beş reklam filminden söz ediyorum… En kıymetli anlarda: Büyükanne ve çocuk… En heyecanlı anlarda: TV’de maç seyreden gençler… En unutulmaz anlarda: Kız isteme merasimi… En beklenmeyen anlarda: Minibüste seyahat eden yolcular… En keyifli anlarda: Restorandaki sihirbaz garson…
Tüm ekibi canı gönülden kutlarım. Soho İletişim’den Hicran Tekin’in gönderdiği bilgi notuna göre 150 kişinin görev aldığı prodüksiyonun künyesi şöyleymiş:
- Reklamveren Yetkilisi: Pelin Tuncer
- Reklam Ajansı: I Mean It
- Creative Müşteri Direktörü: İpek Çelikkalp
- Yaratıcı Yönetmen: Emrah Yücel
- Metin: Birhan Gizligöz, Sena
- Hayta Yönetmen: Barış Berberoğlu
- Prodüksiyon: Film Profesyonelleri
- Prodüktör: Hakan Ordu, Bülent Pulur
- Kurgu: Taner Sarf
Anlamadığım tek yan ise bu muhteşem reklam filmlerinin niçin yalnızca YouTube’da yayınlandığı ve TV’lere yüksek frekansla girilmediği… Bu tür başarılı işler her zaman nasip olmaz. Geciken bir şey yok. Filmler tekrar tekrar devreye alınabilir.
İyi “yapılmış” ama…
Dergicilik konusunda Chicago’da eğitime gittiğim sırada, kendisinden pek çok şey öğrendiğim hocam Haresh Shah, yaptığımız dergileri bir keresinde şu sözle eleştirmişti: “A beautiful woman who cannot make love…” Bu sözü fazlaca cinsiyetçi bulanlar dilerlerse aynı kalıbı erkekler için de kullanabilirler. Bu bilgece tespit tüm iletişim dünyası için geçerli olabiliyor… Mao Zedung’un Kırmızı Kaplı Kitapçık’ında verdiği örnek durumu gayet iyi anlatır: “Adamın duvarda asılı ok ve yayı varmış. Onlara çok kıymet verir, her gün gider sever; ‘Ne güzel okum, yayım var’ diye mutlu olurmuş.” Mao diyor ki: “Aslolan hedefi vurmaktır; okla yayı sevmek değil.”
İş Bankası’nın ilk izlendiğinde insanda muhteşem bir “toplumsallık duygusu” ve “duyarlılığı” uyandıran “Dünya Bizim Gelecek Bizim” adlı reklam filmi bize yukarıdaki örnekleri çağrıştırdı.
Bruce Williamson’ın deyişiyle “iyi yapılmış” bir film. Tüm prodüksiyon, müzik şahane, sözleri de öyle… Oyunculuk, mekân kullanımı, ışık, kurgu, yönetim hatasız. Peki… “Bekle beni” sözünü ne yapacağız. Tabii bir de sonunda beliren ve filmin akışına bağlanamayan İş Bankası amblemini.
İş Bankası, çevre bilinci konusunda pek çok yatırım yapıyor. Bunlar web siteleri gibi çeşitli platformlarda da yer alıyor. Ancak filmle bu arka plan arasında bağlantı pek yok. Özel meraklısı ararsa bulabiliyor. Geciken bir şey yine yok. “Bekle beni”yi unutturacak 360 derece PR çalışmasıyla iş, çok daha yukarılara taşınabilir. PR ajansları Lobby’nin bunu başaracak yetenekleri ve altyapısı fazlasıyla var.
Dijital güvenlik şart
Dijital olanaklar ancak bu kadar etkili kullanılabilir… Sadece duygu değil, düşünce boyutunda da…
Toplumun kültür katmanlarını “dikine kesen” popüler sanatçılar vardır. Sezen Aksu bunlardan biridir. MFÖ, Erol Evgin, Zeki Müren, Tarkan ve tabii ki Barış Manço… Hele de Barış Manço… 7’den 77’ye her yaştan, her kültür ve gelir grubundan insana hitap etme başarısını göstermişti. Mekânı cennet olsun.
Aksigorta, kaybından 23 yıl sonra “deepfake” teknolojisi aracılığıyla Barış Manço’yu yeniden bizlerle buluşturdu. Ses ile dudak hareketlerinin senkronizasyonu, mimiklerinin doğallığı hayranlık uyandırıyor. Medyaevi’nden Gizem Karataş konuyla ilgili ayrıntılı bilgi göndermiş. Bu teknolojinin çok başarılı uygulamasının kimler tarafından yapıldığına ve daha fazlasına bizim derginin web sitesinden ulaşabilirsiniz: Aksigorta, dijitalleşmeyle dijital güvenlik kavramını birleştiriyor. 2020 yılında başlattıkları Dijital Güvenlik Platformu ve bu alanda toplumsal risk bilincini oluşturmaya yönelik bir çalışmanın ürünü olan film, önce “bilinç duvarının” oluşturulması gerektiğini vurguluyor.
Deepfake, iki tarafı keskin bir bıçak gibi… Adı üstünde, her türden “derin aldatmacaya” müsait ve de dijital dünyada bu yöntemlerden çokça var. Onun için “sağlıklı dijital yaşam” için dijital güvenlik de şart!
Ali Saydam’ın son yazısı: Sosyal medyada manipülasyonlar yılına veda edelim