Sevda Demirel tokadından Will Smith tokadına: Sansasyon bir pazarlama yöntemi olabilir mi?
Oyuncu Will Smith’in 94. Oscar Ödül Töreni’nde komedyen Chris Rock’a attığı tokat, günlerdir konuşulmaya devam ediyor. Bu olayın, uzun zamandır gördüğü ilgide düşüş olan Oscar Ödül Töreni’nin daha fazla dikkat çekmesi için bir mizansen olup olmadığı tartışması, akademinin olayın gerçekten yaşandığını açıklamasıyla son bulurken, sosyal medyada Will Smith’in eşini koruması üzerinden savunanlar da var, şiddetin mazeretinin olamayacağı üzerinden olumsuz anlamda eleştirenler de…
Biz de dümeni bu yorumların ötesinde “Reklamın iyisi kötüsü olmaz” anlayışından sansasyonların pazarlamaya, dolayısıyla markalara olan etkisine evrilen dünyaya kırdık ve pazarlamada değişen anlayışı yorumladık.
Will Smith tokadı
Geçtiğimiz Pazar günü yayınlanan Oscar Ödül Törenlerinde bu tür törenlerde görmeye pek de alışık olmadığımız bir olay gerçekleşti. Oyuncu Will Smith, eşi Jada Pinkett Smith’in alopesi (saçkıran hastalığı) rahatsızlığıyla alay eden sunucu-komedyen Chris Rock’a sahnede tokat attı. Olayın hemen sonrasında sosyal medya adeta çalkalandı. Bazı kişiler Will Smith’i haklı bulurken ve bu davranışın insani olduğunu savunurken, kimileri de şiddetin bu şekilde gösterilmesine karşı çıkarak, oyuncuyu toksik maskülenite çerçevesinde sert bir dille eleştirdi.
Oscar Ödül Törenlerinin son yıllarda beklenen etkiyi yaratamaması üzerinden olayın bir mizansen olup olmadığı da yine tartışılanlar arasındaydı. Akademi ise yaşanan durumun kontrolleri dışında gerçekleştiğini söyleyerek Will Smith’in özrü ve akademiden istifası sonrası oyuncunun bir şekilde cezalandırılması üzerine bir açıklamada bulundu.
Tüm bunların sonrasında aklımıza şu soru takıldı: “Sansasyon bir pazarlama yöntemi olabilir mi?”
Sevda Demirel tokadı
Hande Ataizi ve Cem Davran’ın 2002’de yaptıkları şov programında Sevda Demirel’in Hande Ataizi’ne attığı tokat tüm ayrıntılarıyla hala hafızalarımızda. Hatta Will Smith olayından sonra Türkiye’de yaşanan bu “tokat” hadisesi 20 yıl sonra sosyal medyanın gündemine bile oturdu. Olayın yaşandığı yıllarda “tokat” sonrası program bitirilirken bu durumun Cem Davran’a ve Hande Ataizi’ne yaradığı konusunda bir hayli tartışma da yaşanmıştı. Gökhan Özen’in albüm lansmanı öncesi jet skiyle kaybolma hikayesi, dizi tanıtımı için dizi çiftinin gerçekte de aşk yaşadığına dair kurmaca haberler, aynı anda albüm çıkaran ünlü pop şarkıcıları arasında çıkarılan suni polemikler daha neler neler…
Dünyada ve Türkiye’de bu ve bunun gibi kendi ürününün (albüm, dizi, film, marka gibi) reklamını yapmak isteyen birçok kişinin/markanın da sansasyonel haberlerde yer alarak tanıtım yapmayı amaçladığı günlerden geçtik. Üstelik bu durum çoğunlukla “reklamın iyisi kötüsü olmaz.” mottosuyla hareket edilen eski zamanlarda kısmen de olsa işe yaramaktaydı. Biz o kişilere/markaların tanıtımlarına, polemiklerine ve tartışmalarına evdeki neredeyse tek haber alma ve eğlence aracı olan televizyonlarda sürekli ve zorunlu bir şekilde maruz kalınca bu olaylar, yıllar sonra bile silinmeyecek şekilde hafızalarımıza kazındı.
Sevda Demirel tokadından Will Smith tokadına
Elbette reklam yapmak ve yapılan bir işi pazarlamak, marka ve gösteri dünyasının ayrılmaz bir parçası. Bunun da çok çeşitli yöntemleri mevcut. Ancak son yıllarda geleneksel medyanın yerini dijital medyaya bırakması ve dijitalin hayatımızın ayrılmaz bir parçası haline gelmesi sonucu haber alma kanallarımızın çeşitlenmesi, içinde bulunduğu dünyanın daha farkında olan bir toplumu da beraberinde getirdi. Özellikle pandemi esnasında yaşanan kaygı ve panik, tüm dünyadaki insanları yaşamın kıymetine dair her zamankinden çok daha yüksek düzeyde bir sorgulamaya itti ve bu durum elbette “farkındalık sahibi ve etik” anlayışla hizmet eden ya da yönünü bu tarafa kırmaya başlayan markalar ya da şirketleri daha avantajlı bir konuma getirdi. ,
Tüketiciler artık seslerini eskiden daha fazla ve çok hızlı bir şekilde duyurabilir hale geldiler ve artık bir içeriği ya da markayı yalnızca zorunda oldukları için tüketmek durumunda değiller. Sonsuz alternatifler dünyasında anlam buldukları, sosyal sorumluluğa ve etik anlayışa önem veren markaları rahatlıkla seçme özgürlüğüne sahipler. Hal böyle olunca zamanın ruhuna hizmet eden pazarlama yöntemleri kazanırken, içinde bulunulan zamana ayak uyduramayan tanıtım metotları tarihin tozlu sayfalarına karışmak durumundalar. Bu nedenle eskiden olsa Will Smith için “Ne güzel yapmışsın kardeşim, eşini korumak böyle bir şey, ellerine sağlık.” yorumlarından daha çok “Toksik maskülenite böyle bir şey. Eşini böyle mi savunuyorsun? Eşin senin savunmana muhtaç mı? Kötü bir şaka da olsa şiddet şiddettir.” gibi yorumlara/haberlere daha fazla rastladık.
Değişen dünya, dönüşen pazarlama
Son 5-10 yıla kadar pazarlama profesyonelleri çoğunlukla bir işi ya da markayı yalnızca tanıtmak amacındaydılar. Dünyanın sanayileşme ve dijitalleşmeyle beraber hayatın çeşitli alanlarında birçok sorunla karşı karşıya gelmesi, bu nedenle de farklı bir yöne doğru gitmesiyle beraber bu durum çoktan değişmiş vaziyette. Artık pazarlama yöntemleri, o markanın/ürünün halkın üzerinde nasıl olumlu bir etki bırakacağı ve insanlara nasıl sosyal fayda sağlayacağı üzerine stratejiler planlamak üzerine kurulu. Ayrımcılık, cinsiyet eşitsizliği, cinsel kimlik, cinsiyet temelli şiddet, iklim değişikliği, sürdürülebilirlik ve daha niceleri hakkında farkındalık yaratmak üzere yola çıkan markalarda büyük bir artış söz konusu.
Bu yüzdendir ki son zamanlarda en etkili pazarlamacılarla yapılan röportajların hemen hepsinde sosyal açıdan sorumlu yatırımlar yapacaklarına dair taahhütleri en üst sırada yer alıyor. Çünkü; herkesin her şeyin farkında olduğu, iletişimin sınırsız bir hale geldiği ve samimiyet beklentisinin arşa çıktığı günümüz dünyasında sadece tanıtım yapmış olmak için tanıtım yapmanın toplum üzerindeki nötr etkisinin veya bunu bazı durumlarda sansasyonel şekilde yapmanın da insanlar üzerindeki kalıcı-olumsuz yansımalarının farkındalar.
Yazımızın sonuna yaklaşırken; artık sosyal sorumluluk projelerine imza atan, toplum için değer yaratan marka olmanın bir prestij/itibar sembolü haline geldiği ve insanların yalnızca bu sebepler için daha fazla ücret ödeyip o ürünü satın aldıklarını belirttikleri bir dünyadayız. Dünya değişirken toplum dönüşür, toplum dönüşürken pazarlama metodları elbette değişir; anlam arayışından vazgeçmeyen, topluma katkı sunan ve dünyanın ihtiyaçlarına duyarlı markalarınız olması dileklerimizle!