Gazeteci reklam yapar mı?
Yakın zamanda gündemi meşgul eden bir tartışma dikkatleri gazetecilerin üzerine çevirdi: “Gazeteci reklam yapar mı?” Bağımsız gazetecilerin gelir elde etmek için reklam yapması etik ve güvenilirlik tartışmalarını da beraberinde getirdi. Kimi gazeteci bunu toplumun güvenini kötüye kullanmak olarak yorumladı kimi ise yeni nesil gazeteciliğin doğal bir gelir modeli olarak gördü… Peki ama bir gazetecinin kendi kanalından reklam yapması, dahası marka yüzü olması ne kadar doğru? Influencer ve gazetecilik rolleri birbirine karışırken mesleğin temel unsuru olan “güvenirliği” korumak mümkün mü? Türkiye’nin önde gelen gazetecileriyle “Gazeteci reklam yapar mı?” tartışmasının derinliklerine daldık.
Medya alanında pek çok değişimin yaşandığı, eski doğruların yerini yenilerinin aldığı bir dönemden geçiyoruz. Böylesi bir değişim çağında, kendimizi kural defterimizi düzenli olarak güncelleme ihtiyacında bulurken sıklıkla yeni bir tartışma konusuyla karşılaşıyoruz. Bunlardan sonuncusu da “Gazeteci reklam yapar mı?” tartışması oldu. Kimi gazeteciler bunu kesinlikle etik bulmadığını dile getirirken diğerleri, bağımsız gazetecilerin de bir gelir modeli olması gerektiğini savunuyor.
Bu bakış açısının haklılığına diyecek yok. Haber yapmak zaman istiyor, emek istiyor, enerji istiyor… Haliyle sürdürülebilmesi için de bir gelir modeli gerektiriyor. Diğer tarafta ise “güvenilirlik” kaygısı var masada… Toplumun güvenini kazanmış gazetecilerin bu güveni örtülü reklamlar için kullanması tartışmaları güçlendiriyor. Sonuçta “reklam yapmak” ve “reklam almak” arasındaki ayrım burada önem kazanıyor.
Yıllardan beridir “reklam almak” medya kuruluşları, gazeteler ve gazeteciler için halihazırda bir gelir modeli. İçeriğin bir reklam ya da iş birliği olduğunu açıkça söylemek, karşılığında bir ücret alındığını belli etmek buradaki en büyük fark. Okuyucu ya da izleyici, bunun bir reklam olduğunu bildiği takdirde güveni de sarsılmaz, kandırılmış da olmaz.
Yeni nesil “reklam yapma” modeli
Kuşkusuz dijitalin yükselişiyle yeni nesil, bağımsız bir gazetecilik modeli doğdu. Bu yeni model gazeticilik tanımının içindeyse bazı sınırlar ve bazı kurallar olması gerektiği söyleniyor. Tartışmaların fitilini ateşleyen Faruk Bildirici, konunun onun parmak basmaya çalıştığı noktanın dışına çekildiğini belirterek “Ben reklam alınmasına değil, reklam yapılmasına karşıyım” diyor. Peki, diğerleri ne düşünüyor? Türkiye’nin önde gelen gazetecileriyle, gazeteciliğin bu en sıcak gündemini konuştuk…
Reklam alınmasına değil, reklam yapılmasına karşıyım
- Öncelikle gazeteci-reklam ilişkisi konusunda böyle bir tartışma başlatmış olmaktan dolayı mutlu olduğumu söylemeliyim. Üzüldüğüm tek nokta, Nevşin Mengü ve Cüneyt Özdemir’in bana hakaretlerle ve kişiselleştirerek yanıt vermiş olmaları. Bunları aklı başında bir gazetecilik yanıtı olarak kabul etmiyorum ama kendileri bilir.
- Amacım yanlışın düzelmesi, daha iyi gazetecilik yapılmasına katkı. Nevşin Mengü ile ilgili eleştirimin nedeni de bir vitamin takviyesinin reklamını yapmasıydı. Bu eleştirim yeni mecralarda bireysel yayın yapan gazetecilerin “reklam almasına” karşı çıkıyormuş gibi saptırıldı. Oysa ben reklam alınmasına değil, reklam yapılmasına karşıyım. Daha açık söyleyeyim, gazetecinin “reklam oyuncusu” olmasına o ticari ürünle özdeşleşmesine itiraz ediyorum.
- Hep söylüyorum, gazetecilik gerçeği aktarma mesleğidir. İnsanlar bu nedenle gazetecilerin söylediklerine, yazdıklarına inanır, güvenir. Ama bir gazeteci, ticari bir ürünün satışını ya da tanıtımını yaparsa mesleğinin güvenilirliğini, inanılırlığını paraya tahvil etmiş olur.
- O nedenle gazeteci, reklam ve halkla ilişkiler faaliyetiyle arasına duvar çekmelidir. Reklam ve gazetecilik birbirine karıştırılmadan, okur/izleyici yanıltılmadan yürütülmelidir. Yeni mecralarda yayın yapan gazeteciler de reklam alabilir, sponsor desteği sağlayabilir. Nitekim YouTube’daki videolarla reklam yayımlanıyor. Temel koşul, editoryal bağımsızlığın korunması, şeffaflık, reklamların yasal ve etik kurallara uygun olmasıdır. Ama gazeteci, örtülü reklam/tanıtım yoluyla da okurunu/izleyicisini kandırmamalı.
- Reklam oyunculuğu, ticari ürünle özdeşleşme bütün ülkelerde gazetecilik etiğini ihlaldir. Bu ilke güncelliğini koruyor. Yeni mecralardaki bağımsız gazetecilerin gelir modelleri sürekli gelişiyor. Önemli olan yeni gelir modellerinin etik ilkelerle uyum içinde olması…
Gazeteci reklam yüzü olmamalı
Türkiye Gazeteciler Derneği Genel Sekreteri
- Gazetecilik kamu yararı için yapılan bir meslek. Bu nedenle gazetecilerin hiçbir koşulda ilaç ya da gıda takviyesi reklamı yapması doğru değil. Türkiye Gazeteciler Hak ve Sorumluluk Bildirgesi’ne göre sağlık konusunda sansasyondan kaçınmalı, insanları umutsuzluğa sürükleyecek veya sahte umut verecek yayın yapılmamalı. Bu nedenle gazetecinin haberinde, köşe yazısında, sosyal medya hesaplarında “ben bu ilacı kullanıyorum, çok iyi geldi” gibi bir yaklaşım içinde olması kabul edilemez.
- Haber ve yorum metinleri veya görüntüleri ile ilan – reklam amaçlı metinlerin ayrımı hiç bir karışıklığa yer bırakmayacak biçimde yapılmalı. Ücretle yayımlanan içeriklerde mutlaka “Advertorial” ya da “Bu bir ilandır” ibaresine yer verilmeli. Gazeteciler ilan, reklam, tanıtıcı reklam veya sponsorlu metinleri yazmamalı, reklamlarda yüzü ya da sesiyle yer almamalı, reklam, tanıtım, ürün yerleştirme yapmamalı.
- Gıda destekleri, vitaminler zaten çok tartışmalı olan başlıklar. Kişinin tahlille belirlenmiş ihtiyacı olduğunda uzmanlar tarafından kişiye özel olarak önerilir. Aksi halde insanların kısıtlı kaynaklarının boşa harcanmasına ve hatta belki sağlık sorunlarına neden olur. Birçok vitamin kontrolsüzce alındığında vücutta birikebiliyor ve geri dönüşümü olmayan zararlara neden olabiliyor.
- Gazetecilerin böyle bir yolu tercih etmesi etik değil, güvenilirliklerine zarar verir. Önerdiği ilaç ya da gıda desteğiyle ilgili çıkabilecek bir sorunda gazetecinin de sorumluluğu olduğu varsayılacaktır. Türkiye Gazeteciler Hak ve Sorumluluk Bildirgesi bu konuları net olarak tarif etmiştir.
Tadında uygulayabiliyorsanız sorun olmaz
Gazeteci
- Gazeteci ya da habercinin asli görevi evrensel standartlarda kamuyu bilgilendirmek ve bilinçlendirmek, iktidarlar için zorlayıcı bir kuvvet haline gelmektir. Yönetenlere şeffaf bir yönetim zihniyetinde olmaları gerektiğini ve hesap vermek zorunda olduklarını yapılan haberlerle ve yorumlarla hatırlatmaktır. Bunlar değişmeyecek kurallar.
- Ancak bir de zamanın akışkanlığı içinde değişenler var. Bugün değişenlerin çeşitliliğini yaşıyoruz.
- Türkiye’de bilinen sosyal medya mecralarında en yüksek takipçiye sahip olan gazeteciyim. Hem gazetecilik misyonum var hem yurttaş kimliğim. YouTube ve Facebook’taki yayınlarım üzerinden her ay vergisini ödediğim kazanç elde ediyorum. Öte taraftan yüksek takipçi sayıma rağmen şu ana kadar karşılığı TL veya dolar olarak ödenen “#işbirliği”ne ihtiyaç duymadığım için girmedim. Çünkü esas olan düzgün bir şekilde geçinmekse yapılabilir. Fakat reklam yapabilmem için benim iki kriterim var. Bir: Tanıtımı bir bakıma haber sunum tarzımda yaparım. Kararı veya tercihi izleyene bırakmaya çalışırım. İki: böyle bir çalışma içinde olup kazanç elde ediliyorsa vergisini vermek… Bitti, gitti benim için.
- İçim ve kafam rahatsa Faruk ağabey (Faruk Bildirici) veya bir başkası olumsuz eleştiri getirecekmiş bakmam. Tanıyanlar bilir, karşılıklı kırıcı diyalog içine de hiç girmem, tarzım değildir. Neticede yüz kızartıcı eylem değil, yasalarla sınırları belirlenmiş bir durum. Dolandırıcılık veya hırsızlık da yapılmıyor, düzgün bir kazanç elde ediliyor. Bana göre ters bir şey yok. Markaya inanıyorsanız, kararı sanal ortamın izleyicisine bırakacak tarzda reklam, tanıtım ya da #işbirliği, adına ne deniyorsa, tadında uygulayabiliyorsanız sorun olmaz.
Bağımsız olmak için çıktıkları yolda bağımlılaşıyorlar
Cumhuriyet Gazetesi Köşe Yazarı
- Benim gazeteciliğe başladığım yıllarda ne sosyal medya vardı ne de internet. Ama freelance gazetecilik vardı. Yani bağımsız gazeteciler, kendi hesaplarına çalışıp sattıkları haberleriyle para kazanıyordu. Ama o zaman bile bir markanın reklam yüzü olmak kimsenin aklına gelmiyordu. Bir kuruma bağlı olarak çalışan gazetecilerin bir başka kurumda herhangi bir biçimde iş yapması da yasaktı. Yani bir gazetede çalışıyorsanız, bir TV’de yorumculuk ya da program yapamazdınız, sözleşmeniz buna izin vermezdi. Ancak daha sonra ücretler tatmin edici olmaktan çıkınca, “başka yerlerden de para kazanın” dendi ama bu ne reklam ne tanıtımdı.
- Gazeteciler, marka yüzü olmamalı. Bunu etik ve ilke olarak yanlış buluyorum. Bu toplumun size atfettiği güveni yanlış kullanmak, toplumu aldatmaktır. Para karşılığı belki de o markayı beğenmediğiniz halde övüyorsunuz, nerede kaldı inandırıcılık?
- İkinci olarak, günümüz koşullarında kendi başına YouTube kanalında gazetecilik yapan kişiler nasıl para kazanacak? Sadece reklam alarak mı? Bunun için çok büyük izleyici lazım. Bizzat kendisi reklam yaparak mı? İşte şimdi buna başvuruyorlar ve bağımsız olmak için çıktıkları yolda bu kez tüketim toplumu kurallarına bağımlı oluyorlar. Ama gerekçe hazır: Günümüzde gazetecilik biçimi değişti, bu da böyle yapılıyor. O zaman YouTuber’lardan ne farkınız kalıyor? Ki benim için hiçbir değerleri yok yaptıkları işin ama toplum satın alıyor. Artık reklam verenler de hatta bakanlıklar da yüksek takipçi oranlarına bakarak YouTuber’ları ciddiye alıyor. Etik değer kimin umrunda, maksat kitleye ulaşmak, satmak, pazarlamak.
Gazetecilik bir temas ve mesafe mesleğidir
Diken Genel Yayın Yönetmeni
- Bu meselenin kişiler ve kişisel tercihler üzerinden tartışılması anlamlı değil. İlkeler ve sistem üzerinden konuşmalıyız. Bir kere Türkiye’de doğrudan ya da dolaylı olarak iktidarın güdümünde bir medya var. Kimi davaya gönülden inanıp baş koymuş kimi de ticari çıkarları gereği boyun eğmiş iş insanlarının elinde bir medya bu. Meslek değil, hizmet öncelikli. kaynakların çoğunu yutan da bu medya.
- Bir köşede ise bağımsız denen bir medya göze çarpıyor. Bu bağımsız medya ve aktörleri farklı derecelerde de olsa bir varoluş mücadelesi sürdürüyor. İktidar tarafından neredeyse bir beşinci kol faaliyeti olarak görüldüğü için türlü türlü yaptırımlar bir yana kaynak kıtlığıyla karşı karşıya. Reklam geliri sınırlı, okur/izleyici desteği yetersiz. O yüzden de genel olarak istikrarlı ve sürdürülebilir bir gelirden yoksun.
- Hal böyle olunca ister istemez atipik formüller geliştirilebiliyor. Bu noktada asıl sorular şunlar olmalı: 1. Elde edilen kaynak ne için kullanılıyor? Elbette amaç, her türlü aracı temize çıkarmaz ama söz konusu formül, sonuç itibariyle bağımsız gazeteciliği ayakta tutma, sürdürme ve güçlendirme için kullanılıyorsa ne ala. 2. Elde ettiğiniz kaynak, o kaynağı sağlayanla aranızdaki mesafeyi ortadan kaldırıyor mu?
- Gazetecilik bir temas ve mesafe mesleğidir. Aslında bağımsız gazeteciliğin de tanımıdır bu. Reklam dahil meslek gereği kurduğumuz hiçbir temas (bir partiyle, bir şirketle, bir kurumla, bir siyasetçiyle ve bir iş insanıyla) bizi yeri geldiğinde verilere ve gerçeklere dayalı eleştirel haber yapmaktan, özgürce yazı yazmaktan alıkoymamalı. Ötesi sadece mesleki değil, aynı zamanda şahsi etik meselesidir.