21’inci yüzyılda Sosyal Sözleşme de bozuldu!
Gelir dağılımıyla üretilenin paylaşımındaki adaletsizlik, içinde bulunduğumuz yüzyılda giderek artıyor. Gelişmiş ekonomilerde dahi kanun koyucunun düzenlemesine ihtiyaç duyuluyor. Ancak görülen o ki, teknolojinin de katkısıyla pek çok meslek ya yok oluyor ya da bir anda var oluyor. Bu durum geleceğini teknolojiye bağlamış olanlar için hem fırsat hem de risk. Gençlerle kadınlar daha az kazanırken orta derecede yetkinliği olan işgücü oyunun dışına atılıyor. Peki, tüm dünyada neler oluyor? McKinsey Global Institute araştırmış.
McKinsey Global Institute, Asya, Avrupa ve Kuzey Amerika’da gelişmiş 22 ekonomiyi teknoloji, istihdam, yetenekler ve yeni fırsatlar açısından derinlemesine inceledi. “21. yüzyılın değişen sosyal sözleşmesi: Gelişmiş ekonomilerde çalışanlar, tüketiciler ve birikimciler adını taşıyan raporda birçok ülkede iş fırsatları artmış, işsizlik oranı düşmüş olmasına rağmen iş fırsatlarının paylaşımındaki adaletsizlik ve gelirlerdeki durağanlık dünyanın her yanına yayılmış durumda. Yaşamsal öneme sahip olmayan ürün ve hizmetlerin maliyetleri radikal bir şekilde düşmeye devam ederken barınma, sağlık hizmetleri ve eğitim gibi zaruri ihtiyaçların gelir içindeki payı kritik bir biçimde yükseliyor. Diğer yandan maaşlardaki durgunluk sosyoekonomik statü zincirinin en altındaki iki sınıfın varlığını tehlikeye sokuyor. Araştırmaya konu olan 22 ülkede bu sosyoekonomik statüdeki nüfus sayısının 500 milyona yakın olduğunun altını çizmek de gerekiyor. Bu insanlar kamu tarafından yönetilen emeklilik fonlarından eskisi gibi yeterli desteği sağlayamadıkları gibi kazançlarıyla yaşamaları için gereken değer arasındaki farkı da kapatamıyor.
Sosyal Sözleşmeyi: Bireyler ve kurumlar arasında yazılı olmayan uygulama ve beklentilerin tümü olarak tanımlayabiliriz. Yazılı olmayan uygulama ve beklentilerin değişmesi ise değişimin en büyük göstergesi. Günümüz dünyasında bireyler ekonomik çıktıları üzerinde daha çok sorumluluk almaya başladı. Birçok toplum bu gelişmeden fayda sağladıysa da pek çokları için bu değişim belirsizliğe, kötümserliğe ve kurumlara duydukları güvenin azalmasına neden oldu.
Karar verici merciler, iş liderleri ve bireyler iki cepheye odaklanmak durumundalar. Birincisi ekonomi ve üretimdeki devamlı büyüme, iş dinamizmi, ekonomiye, teknolojiye ve inovasyona yapılan yatırım ve iş/fırsat yaratmakla sağlanan kazançları sürdürülebilir ve kapsamlı kılmak.
İkincisi ise bireylerin karşılaşmak durumunda kaldığı zorlukları ortadan kaldırmak. Ancak fırsatlar ve engeller birlikte değerlendirildiğinde önümüzdeki 20 yılın refah seviyesini bugünden daha yüksek bir noktaya çıkarmak istiyorsak yapılması gerekenler bu iki başlıkla da sınırlı kalmıyor.
İstihdam artarken iş piyasası kutuplaştı ve gelirler daha durgun hale geldi
2008’deki ekonomik krize rağmen, 21. yüzyılın ilk yirmi yılı istihdamın birçok ülkede rekor seviyeye ulaştığı yıllar oldu. McKinsey’in 22 ülkede yaptığı çalışmada nüfusun yüzde 71’inin iş yaşamı içinde yer aldığı görülürken 2018’de çalışma çağındaki nüfusun, 2000’deki sayısından 45 milyon daha fazla olduğu kayıtlara geçti.
Kendi işinde çalışanlar, geçici olanlar ve part-time çalışanlarla alternatif iş modelleri pazar katılımını hatırı sayılır bir oranda arttırdı. Öyle ki part-time çalışma modelleri 2000 ve 2018 yılları arasında, 21 ülkeden 18’inde yüzde 4.1 yükselerek 29 milyon meslek yarattı ve tüm istihdamın artmasının öncelikli nedeniydi. Tam zamanlı istihdam ise yüzde 1.4 oranında düştü.
İş pazarı fırsatları özellikle kadınlar için daha davetkar bir yer haline geldi. 2000’den beri iş dünyasına atılan 45 milyon bireyin 31 milyonunu kadınlar oluşturuyor. Bu sırada 14 milyon erkek çalışan istihdama katıldıysa da çalışma çağında olup bir iş sahibi olan erkeklerin oranı tüm ülkelerin ortalamasında yüzde 0.4 puan düşüş gösterdi.
Yeni iş fırsatları yüksek yetili ve maaşlı çalışanlarla düşük yetili ve düşük maaşlı çalışanlara avantaj sağladı. 2000 ve 2018 yılları arasında orta derecede yeti beklentisi olan ve orta düzeyde maaş sağlayan iş kollarının sayısı 16 Avrupa ülkesinde ve A.B.D’de 7 milyonluk bir düşüş yaşadı; ancak bu trendin A.B.D’de yavaşladığını belirtmekte fayda var.
Maaş durgunluğu birçok işçinin başa çıkamadığı bir sorun haline geldi. 2000 ve 2018 yılları arasında 22 ülkedeki ortalama maaş sadece yüzde 0.7 oranında büyüdü. 22 ülkenin 20’sinde maaşlar arttıysa da büyüme oranının 18 yıl boyunca yüzde 1’in ve yüzde 1.6 olan ortalama gayrisafi yurtiçi hasılanın altında kalması, bu sürecin gerçekten fırsatlarla dolu olup olmadığına dair soru işaretlerini beraberinde getiriyor. Öyle ki, maaş durgunluğundan daha da yavaş bir artış gösteren net gelir ortalaması, 18 yıl içinde sadece yüzde 0.4 büyüyerek sosyoekonomik gruplar arasındaki gelir artışının eşit olmadığını da gözler önüne serdi.
İş dünyası ve istihdam, teknolojik inovasyon ve globalleşme trendleri yüzünden değişiyor. Bu global trendlere önümüzdeki yıllarda iklim değişimi de eklenecek. A.B.D’de ve 15 Avrupa ülkesinde çalışma çağında olan nüfusun 160 milyonuna tekabül eden yüzde 20 ila 30’u sırtını dijital platformlara yaslayan bağımsız işlerde çalışıyor. 160 milyonun yüzde 70’i bu iş modelini kendi özgür iradeleriyle seçtiğini belirtiyor. Teknolojik inovasyonun daha önceden var olmayan iş kollarını hayata geçirdiği kabul edilen bir olgu; araç paylaşım aplikasyonlarının şoförlerinden büyük veri çevirmenlerine, profesyonel gamer’lardan sosyal medya influencer’larına kadar bu trendin varlığını gözlemleyebiliyoruz.
Bu yıkıcı trendler pek çok açıdan kurumsal uygulamaları kökten sarsarken çalışanların kaderini de her koyun kendi bacağından asılır diyerek kendilerine bıraktı. Örneğin, uzun zamanlı çalışanların işten çıkarılmasını engelleyen istihdam koruma sistemleri geçtiğimiz 20 sene boyunca daha az işletildi. Maaş pazarlığı mekanizmaları da değişimden payını alanlardan: kolektif anlaşmalar tarafından korunan çalışanların sayısı 22 ülkenin 15’inde ortalama yüzde 44’ten yüzde 38’e düştü. Bu düşüşü en radikal yaşayan ülkeler ise Almanya, Yunanistan ve Birleşik Krallık oldu.
Zaruri olmayan ürünler ucuzladı, zaruri ihtiyaçların fiyatı uçtu gitti
Zaruri olmayan ürün ve hizmetlerin fiyatı düşüşe geçmesine rağmen emlak birinci sırada olmak üzere temel ihtiyaçların fiyatları hızla arttı ve hane gelirinin en büyük harcama yapılan alanı oldu.
Giyim, iletişim, mobilya ve hobilerin fiyat etiketleri her bölgede düşüyor. Diğer tüm faktörlerin eşit tutulduğu bir senaryoda ortalama bir çalışan yılda 6 hafta daha az çalışıp bu kategorideki
ürünlerden 2000 yılında satın alabildiği kadar ürün ve hizmet satın alabiliyor. Teknoloji, isteğe bağlı olan bu tüketim kategorilerinde yeni tüketim alanları açtı. Sosyal medya, iletişim ve bilgi servisleri gibi hizmetlerin “bedava” olması bu alanlara birkaç örnek. Düşen fiyatlar ve artan kalite tüketici sayısının artmasına neden oldu.
Globalleşme giyim ve elektronik ürünlerdeki rekabeti arttırarak fiyatların iyileştirilmesine de neden oldu. Çin, Vietnam ve diğer yükselen ekonomiler en önemli alternatif üreticiler haline geldi ve bu da tüketicilerin çok daha makul fiyatlarla daha geniş yelpazeli bir ürün karmasından satın alma yapabilmesine olanak sağladı.
Zaruri olmayan ürün pazarlarındaki yasaların hafiflemesi için atılan kurumsal adımlar ve ülkeler arası ticaretin arasındaki bariyerlerin kaldırılması tüketicinin ekonomik çıktılarını iyileştirdi. 2000 ve 2013 yılları arasında OECD ürün-pazar yasaları endeksi takip edilen tüm sektörlerde azaldı; bu sektörler arasında telekomünikasyon ve ulaşım da bulunuyordu. Genel olarak bakıldığında en büyük fiyat düşüşünü yaşayan sektörler, teknoloji ve globalleşmeyle en haşır neşir olanlarıydı.
Ancak konaklama, sağlık hizmetleri ve eğitim gibi zaruri ürün ve hizmetlerin fiyatları McKinsey’nin örneklemindeki tüm ülkelerde genel tüketici fiyatlarından çok daha hızlı yükseldi. Diğer tüm faktörlerin sabit tutulduğu bir senaryoda örneklemde bulunan ülkelerden 10’undaki tüketicilerin 2000 yılında sahip oldukları ev, sağlık hizmetleri ve eğitime sahip olması için yılda 5 hafta daha fazla çalışmaları gerekiyor.
Barınma maliyetleri birçok ülkede satın alma gücünü zayıflatan birincil neden. Ev sahibi olmanın ya da kirada oturmanın maliyeti 2002’den 2018 yılına kadar incelenen her ülkenin artan maliyetlerinin yüzde 39’la en büyük parçasını oluşturuyor.
Sağlık hizmetlerinde yaşanan değişim ilginç bir şekilde A.B.D’de tüketici maliyetlerinin yüzde 17’sini oluştururken bu oran Avrupa’da sadece yüzde 3. Eğitim maliyetleri ise Japonya dışındaki tüm ülkelerde büyük bir sıçrayış yaşadı. Bu artış en çok Birleşik Krallık’ta, 2010’daki üniversite desteklerinin azaltılmasıyla, neredeyse iki katına çıkarak kendini gösterdi.
Emlak, sağlık hizmetleri ve eğitimdeki harcamalar, 2000 ve 2017 yılları arasında incelenen 22 ülkenin tamamında genel gelirin büyük bir kısmını tüketen hizmetlerdi. Gelirlerin arttığı gözlemlenen ülkelerden Birleşik Krallık’ta gelir erozyonunun yüzde 107 olduğu bulgusu, bu artan gelirin tamamının temel ihtiyaçlar için harcandığını ortaya koydu. Fransa’da artan fiyatlar gelirin yüzde 87’sini götürürken İtalya, Japonya ve İspanya gibi gelirin artış göstermediği ülkelerde artan temel ihtiyaç fiyatları hane gelirlerinin yüzde 6 ila 29’unu tüketti.
Ekonomik çıktıların sorumluluğu kurumlardan bireylere geçti
Yaşlı nüfusun artması ve doğum oranlarındaki düşüş emeklilik için para biriktirmenin önemini arttırırken aynı zamanda bu süreci zorlaştırıyor. Birikim yaratma ve yatırım seçeneklerinin kapsamı günbegün genişlerken birçok hane kötü günler için kenara bir kuruş dahi koyamıyor ve varlık büyümesi giderek düşüyor.
İncelenen 22 ülkede insanların ömrü uzadıkça emekli olarak geçirilecek yılların sayısı 1980’de 16 iken 2018’de 20’ye yükseldi. Üretken bir iş hayatında elde edilen kazançlar ve büyüme 21. yüzyılın en önemli karakteristiklerinden biri olarak gösterilirken hem kurumsal hem de bireysel birikimciler için büyük bir engel de teşkil ediyor. Emekli olarak geçirilen yıllar dünya genelinde artsa dahi kurumsal merciler tarafından sağlanan emeklilik maaşları henüz birikme aşamasındayken büyük kesintilere uğruyor. Bu durum bireysel birikimcilere de yaramıyor; emekliliğini düşünenler birikimlerini kendi ceplerinde tutmak zorunda kalacakları için kurumsal hedeflerine yeterince yatırım yapamıyor.
Bu durumun karşısında OECD ülkelerinin yarısı emeklilik yaşını ileri itti ve aralarında Danimarka, Finlandiya, İtalya, Hollanda ve İsveç’in de bulunduğu birkaçı emeklilik yaşını açık bir şekilde ortalama yaşam süresine göre belirliyor. 2060 yılına kadar normal emeklilik yaşı 66’ya yaklaşacak; bu erkekler için 1.5, kadınlar ise 2.1 yaşlık bir artış demek. Ortalama yaşam süresi alışılmışın üzerinde bir hızla artmaya devam ediyor.
Finansal sürdürülebilirliği bir öncelik olarak özümseyen hükümetler ve özel sektör kurumları, bireylere kendi emeklilikleri üzerinde daha çok sorumluluk vermek üzere son 20 yıldır aksiyon alıyor. İncelenen 22 ülkede net emeklilik maaşı ortalamada yüzde 11 puan düşüş gösterdi. Emeklilik sisteminin iş hayatındaki gelirlerin yerini ne kadar etkili bir şekilde aldığını ölçen bir sistem olan net değişim oranı, İtalya’da yüzde 92 iken Birleşik Krallık’ta yüzde 28’e kadar düşebiliyor.
Birçok emeklilik programı, kurumların net bir şekilde çizilmiş yardım planlarından çıkıp yine kurumların minimum bir meblağ dönüşünün garantisini verdiği ve bu yüzden pazar riskini kendi üstlerinden bireylerin sırtına yüklediği bir modelle işlemeye başladı.
Birçok ülkede emeklilik süresinin artması ve kurumsal birikimlerin miktarının azalmasıyla oluşan zarar halini ortadan kaldırmak için hanelerin özel birikiminin artması gerekiyor. Ancak birçok ekonomide yaşanan maaşlardaki ve gelir büyüme hızındaki kapsamlı durgunluk, hane birikim oranının da 2000 yılından beri ortalamada yüzde 6 puan düşmesine neden oldu. Dahası, anketler bireylerin yarısının geçtiğimiz yıl boyunca emeklilik birikimlerine katkıda bulunmadığını, hatta katılımcıların yüzde 25’inin de hiçbir birikiminin olmadığını gösteriyor.
Net varlığın medyanı 13 ülkede finansal krizden bu yana iyileşme göstermedi. Örneklemdeki 22 ülkede 2007 ve 2018 yılları arasında 104 bin 371 dolardan 80 bin 659 dolara gerileyen medyan net varlık henüz iyileşmeye başladı. Enflasyonla eşlenen büyümeden ötürü net varlık ortalaması da aynı yavaş tempoda eski değerine dönüyor; öyle ki birçok ülke için yıllık büyüme kriz sonrasında neredeyse sıfırdı.
Geçtiğimiz yıllarda net varlığı sıfırda veya negatifte olan bireylerin sayısı artmaya devam etti. A.B.D’de sıfır veya negatif değerde net varlığı olan hanelerin oranı 2001 yılında yüzde 16 iken 2017’de yüzde 23’e yükseldi.
Kurumlar, ekonomik sorumluluklarını bireylere devretti
Yıkıcı global trendlerin ve yavaş GSYH büyümesinin yanı sıra ekonomik çıktılar söz konusu olduğunda kurumların ve bireylerin aldığı sorumluluklar da değişim sürecine girdi. Bu nedenle sosyal sözleşme hiç olmadığı kadar radikal bir değişim yaşıyor. McKinsey Global Institute, 22 ülkenin 19’unda kurumların pazara daha az müdahale ettiğini, 22 ülkenin 18’indeyse hükümetlerin harcamalarının arttığını ortaya koydu.
Pazar üzerindeki kurumsal müdahalenin azalması özellikle geçici çalışma sözleşmeleri olan çalışanları koruyan mekanizmalarda, ürün-pazar regülasyonlarının sayısında ve zorunlu emeklilik maaşlarının miktarında azalmalara yol açıyor. Kamu sektörü harcamalarındaysa en büyük değişim 22 ülkenin ortalamasında yüzde 1.9 artışla yine emeklilik maaşında yaşanıyor. Sağlık hizmetleri için yapılan harcamalar da yüzde 1.1 puan artış gösteriyor.
Bu bulgular gözlemlenen tüm ülkelerde kurumsal alt yapı fark etmeksizin benzer bir şekilde ilerliyor. McKinsey Global Institute bu ülkeleri kurumsal alt yapılarına göre 3 gruba ayırdı; Avusturya, Belçika, Fransa ve İskandinav ülkeler gibi hem pazar müdahalesinin hem de kamu harcamalarının fazla olduğu ülkeler; Almanya ve Hollanda gibi pazar müdahalesinin fazla, kamu harcamalarının az olduğu ülkeler ve Japonya, Güney Kore, İsviçre, Birleşik Krallık ve A.B.D gibi hem pazar müdahalesinin hem de kamu harcamalarının az olduğu ülkeler.
Sosyoekonomik grup kaderinizdir
Ekonomik çıktıların evrimi bahsi geçen üç grup dahilinde ve değişen kurumsal rollerin ışığında değerlendirildiğinde sonuçların sosyoekonomik gruplar arasında bir hayli farklı olduğu gözlemlendi.
Yüksek yetili ve yüksek gelirli bireyler bu süreci iyi atlatıyor. Nüfusun maaş ve varlık parametrelerinde üst tabakalarında olanlar için ekonomik çıktılar 2000 yılından beri iyileşme gösterdi. Avrupa ve A.B.D’de 115 milyonluk bir grubu oluşturan yüksek yeti ve maaşa sahip olan bu kesim sınırlı istihdam kaynaklarının büyük bir kısmını elinde bulunduruyor. 2000’den beri istihdam payını yüzde 4 oranında büyüten bu kesimin ülkenin genel varlığındaki payı da aynı şekilde arttı.
Orta yetili ve orta gelirli çalışanlar istihdam pazarının dışına atıldı. Avrupa ve A.B.D’de neredeyse 120 milyon orta derecede iş bilgisi gerektiren iş kolu bu segmentteki mesleklere olan talebin azalmasıyla pazarın dışına itildi.
Tüketim ve birikim trendlerindeki değişimi en ağır düşük yetili ve maaşlı bireyler yaşadı. Avrupa ve A.B.D’de 95 milyon bireyin oluşturduğu bu kesim, istihdamdaki payı artmış olmasına rağmen zor günler geçiriyor. 2000 ve 2017 yılları arasında gelir ve varlık ölçümlerinde en alt tabakalarda bulunan grupların total gelirdeki payları yüzde 20.4’ten yüzde 19.2’ye geriledi. Bu gruplarda yer alan tüketiciler en büyük darbeyi emlak sektöründen aldı. Bu trend özellikle Almanya, İspanya, İsveç ve Birleşik Krallık’taki grupların birikim oluşturma yetilerini, harcanabilir gelirlerini yüzde 14 oranında düşürerek geri dönüşü zor bir şekilde etkiledi. Alt segmentin yüzde 60’ının genel varlıktaki payı yüzde 7.6 ile hali hazırda azken, daha da düşerek yüzde 7.3’e geriledi.
Etkilenen gruplar arasında gençler de var. 15-30 yaş arasında olup gözlemlenen ülkelerdeki nüfusun 180 milyonunu oluşturan genç bireyler iyi maaşlı ve kaliteli işleri ellerinde tutmakta zorluk çekmelerinin yanı sıra 20 yıl önceki akranlarına kıyasla çok daha düşük maaşlar kazanmaları nedeniyle ev ekonomisi hiyerarşisinde üst basamaklara tırmanmakta zorluk çekiyor. Bu konuda öne çıkan en büyük problem kiraların giderek artıyor olması. Minimum derecede kabul edilebilir bir evde oturmak için genç çalışanlar maaşının yüzde 23’ünü, 65 üstü yetişkinlerse yüzde 14’ünü gözden çıkarmak durumunda. Genç insanların durumuna kontrast oluşturan bir diğer faktörse yaş almış bireylerde görülen fakirliğin neredeyse her ülkede ciddi bir düşüş gösterdiği bulgusu.
Kadınların kariyeri iyileşiyor, ancak hala erkeklerin arkasında kalıyor. 2000 ve 2018 yıları arasında gerçekleşen istihdam büyümesinin 3’te 2’sini, 2000’de çalışan kadınların sayısı 157 milyonken 2018’de 206 milyon olmasıyla kadınlara atfedebiliriz. Ancak bu ciddi büyümeye rağmen kadınlar erkeklerin gerisinde kalıyor; çalışan kadınların oranı yüzde 44’ten 46’ya çıkmasına rağmen ufukta eşitlik görünmüyor. Bir erkek tarafından kazanılan her bir dolar için kadınlar 80 cent alırken, bu sayı 2018’de 85 cent’e çıktı. Elbette bu iç açıcı gelişme her ülkede gerçekleşmiyor; Belçika’da 1 dolarda cinsiyete göre maaş farkı 4 cent’le 96 cent’ken, Güney Kore’de kadınların aldığı maaş 65 cent’le sınırlı kalıyor. Konu birikim olduğundaysa incelenen 8 Avrupa ülkesinde kadınlar erkek meslektaşlarından daha az birikim sahibi olabiliyor.
Azınlıklar sorun yaşamaya devam ediyor. Aralarında A.B.D’nin de bulunduğu bazı ülkelerde zorluk çeken ailelerin çoğunluğu siyahi ve Hispanik. 2016’da beyaz bir ailenin medyan varlığı siyahi bir aileninkinden 10 kat, Hispanik bir aileninkindense 7.5 kat daha fazlaydı. Ek olarak otomasyon teknolojilerinin de dünya çapında yaygınlaşmasıyla iş kaybı ihtimali en yüksek olanlar Afro-Amerikanlar.
Peki, 21. Yüzyılın sosyal sözleşmesine nasıl uyum sağlayacağız?
Birtakım kamu, özel ve sosyal kurumun yanı sıra bireyler de bu duruma uyum sağlamaya ve aksiyon almaya başladı. Güçlü Amerikan şirketlerinin CEO’larından oluşan bir organizasyon olan Business Roundtable, 2019’un Ağustos ayında üye kurumlarının amaçlarını tekrar tanımlayacaklarını ve çalışanlarına, müşterilerine, tedarikçilerine ve topluluklarına paydaşlarına sağladıkları kadar katma değer yaratacaklarını açıkladı. Sosyal sektör ve hayır kurumlarının yanı sıra bir inanç etrafında toplanan organizasyonlar önemli engelleri aşmak için liderlik rolleri almaya başladı. Aileleri genç bireylere eğitim ve barınma harcamaları konusunda destek çıkıyor. Birleşik Krallık’ta en büyük mortgage yatırımcıları arasında 10. sırada çocuklarına destek olan ebeveynler geliyor.
Son olarak bireyler de sosyal düzene gelen bu değişimlerin ışığında kendi davranışlarını yeniden yapılandırıyor. Birçok çalışan birincil gelir kaynağı veya hayat kalitelerini zenginleştirecek bir alternatif olarak bağımsız işler ediniyor. Otomasyon yeni ve farklı yetilere sahip olmayı gerektiriyor ve bugünün çalışanları 20 yıl öncesininkine kıyasla yeni yetenekler edinmek, var olanlarını iyileştirmek ve de kendilerini bu döneme hazırlamak için daha çok fırsata ve kaynağa sahip. Online platformlarda kolayca erişilebilen kurslar bu kaynaklardan sadece bir tanesi.
Bahsi geçen bu aksiyonların çoğu henüz taze, yerel veya tüm sorunla karşılaştırıldığında küçük adımlar olarak gözükebilir. Üstüne üstlük yine birçoğunun iklim değişimi gibi iş dünyasının tamamını ve diğer ekonomik süreçleri etkileyecek faktörleri dikkate alması gerekiyor. Bu yüzden iki cephede kolektif ve tutarlı eylemler yapmak şart; birinci cephe 21. yüzyılın şimdiye kadarki getiri ve kazançlarının sürdürülebilir ve eşit derecede ulaşılabilir kılınmasının yanı sıra potansiyel fırsatların ve ekonomik refahın önünün açılmasını kapsıyor. İkinci cephe ise önümüzdeki 20 yıl boyunca ortaya çıkacak fırsatların bireyler için yüzyılın ilk 20 yılınkinden daha kapsayıcı olmasını sağlamak.
Kaynak: McKinsey Global Institute