![Ahmet Pura'yı anlamak... Ahmet Pura'yı anlamak...](https://www.marketingturkiye.com.tr/wp-content/uploads/2025/02/ahmet-pura.png)
Ahmet Pura’yı anlamak…
Klavyenin başına oturduğumda kararsızım. Kitabındaki Ahmet Pura’yı mı anlatacağım yoksa kelimelere dökmediği, anladığım yanını mı? Söyleşimizde, 50 yıllık kariyer yolculuğunu anlattığı “Hayat Güneşli Bir Sağanak” kitabının yazılışında verdiği zor karardan bugüne kadar süren uzun bir yolculuğa çıkacağız. Kitaba daha çok sadık kalsam da uzun yıllara dayanan yoldaşlığımız duygusal dokunuşlar yapmama engel olamıyor.
Şartlar seni bir yere getirebilir; cesursan öne çıkıp sorumluluk alıyorsun, ancak bulunduğun konumun gereğini yapmazsan unutulmuş bir isim olarak mazide kalmaya mahkumsun” diyor The Başkan Ahmet Pura…
50 yılı aşan meslek hayatında başlattığı ilkler, fayda yaratan dönüşümlerdeki liderlik yaklaşımı ve meslek örgütlerinde aldığı sorumluluklar onu zamanının ötesinde cesur bir lider olarak çıkarıyor karşımıza. “Gülümseyen disiplin” anlayışıyla çalışma arkadaşlarına kılavuzluk ederken, birlikteliğin gücüne de kuvvetle inanıyor.
“Hiçbir göreve aday olmadım, başkanlık yarışına da girmedim. Fakat ‘güvendiklerimden’ çağrı geldiğinde de sorumluluktan kaçınmadım” diyor Ahmet Pura. 75 yıllık hayatının 50 kariyer yılını anlattığı kitabına verdiği, “Hayat Güneşli Bir Sağanak” başlığı onun hayat felsefesinin de yansıması. Zira 50 yıl içinde onca fırtına ve sağanağa rağmen güneşli günleri umut ederek ideallerine koşmuş. Söyleşimiz boyunca Başkan Pura’nın o bitimsiz koşusunun duygusallığında güneşli bir sağanakta dolaştık.
Ahmet Pura niye kitap oldu? Böyle bir kitabı yazma fikri nasıl çıktı ortaya?
Bu sorunun yanıtını vermek benim için oldukça zor çünkü bugüne değin kitap yazma meselesine hep mesafeli durdum. Bunun iki nedeni vardı; ilki “ben ben” diyemeyeceğim içindi, ki “ben ben” denilen kitapları pek severek okumadığımı da söylemeliyim. İkincisi ise yapageldiklerimle hoş bir seda bırakarak sektörden çekilmek isterdim.
Ama sonra kitap yazmamı önerenlerin ikna turlarında şu ortaya çıktı ki, özellikle sektörel görevlerimde 50 yılı aşan, çok kapsamlı bir yaşanmışlık var ve bunları da bir şekilde aktarmak gerekiyor. Bir toplantı çıkışında çok değerli bir dostum, “Katılımcıların en yaşlısı sen misin?” dedi. Nüfus kağıdına göre benim dedim. Konuşmayı sürdürdü, “Peki senin söylediklerini başkaları söyleyebilir mi?” Özünü söyleyemez dedim. “Ne olur kitap yaz! Bir satır, bir cümle, bir paragraf, bir şeyler bırak. Onu da kendi heybende götürme” dedi. Sanırım bu beklenti ilk kıvılcımı çaktı. Diğer yandan değerli dostum Cihangir Kavuncu ısrarlı bir söylemle teması “liderlik” olan bir kitap yazmamız konusunda aklımı çelmeyi başardı. Ancak en büyük tetikleyici 50. yıl kutlamaları oldu. Kariyerimin 50. yıl kutlamalarında yaşadığım derin duygusallıkla kitap yazmaya evet dedim.
![Ahmet Pura'yı anlamak... Ahmet Pura'yı anlamak...](https://www.marketingturkiye.com.tr/wp-content/uploads/2025/02/ahmet-pura-genclik.jpg)
Kitabın ismi; “Hayat Güneşli Bir Sağanak” nereden geliyor?
Kitaptaki hikayelere baktığınızda Ahmet Pura’nın zorlu ortamlarda ağır sorumluluklar aldığını görüyorsunuz. Fırtına var, yağmur var, sağanak var… Ama bütün bu zorlu ortamların arasında güneş gibi olmanız gerekiyor, ki insanlar o zorlu zamanlardan etkilenmesin.
Ben 52 senedir, dışarıda ne sorun yaşamış olursam olayım iş yerinin kapısından gülerek girdim. Bu gülüşü “güneş vermek” olarak benimsedim. Güneşi görmezlerse ekinler büyüyemez ama diğer yandan yağmura, fırtınaya da ihtiyaç var, ki o güneşin kıymeti bilinsin. Bence “Hayat Güneşli Bir Sağanak” ismi benim 75 senelik hayatımın çok net bir tarifi de! Yaşadığım her şey gerçekti, yürektendi.
Kitaba isim belirleme sürecinde pek çok alternatif üstünde durduk. Ancak hiçbiri tam içimize sinmedi. Sonra bir gün babamın şiirine kitlendik: “Hayat Güneşli Bir Sağanak…” Güneşli Sağanaklar kitabını babam 1934 senesinde 24 yaşındayken yayınlanmış. O şiirde babam demek istiyor ki “Güneş de olsa, fırtına da olsa koşacaksın. Kendinden emin koşacaksın”. Ahmet Pura’nın yaşadığı her gün hem güneş hem sağanak hem de fırtınalı. Güneşli sağanak benzetisi ise yaşam kabullerime çok uydu.
Geriye dönüp baktığımda Türkiye ekonomisi hep sorunlu olmuş, ben de o sorunlara rağmen hep sorumluluk almışım. Demek ki hep fırtına var ama hep de gülünmesi gereken, güneşin verilmesi gereken bir ortam da var. Bu nedenledir ki, hayat benim için de “Güneşli Bir Sağanak”. Güneş hayalim olmasaydı koşamazdım…
![Ahmet Pura'yı anlamak... Ahmet Pura'yı anlamak...](https://www.marketingturkiye.com.tr/wp-content/uploads/2025/02/ahmet-pura2.jpg)
Peki, bu bir nevi meydan okuma hali doğuştan gelen bir özellik mi yoksa zamanla mı kazanılıyor?
Bunun yanıtı çok zor. Biraz doğuştan geliyor biraz da şartlar bu noktaya getiriyor. Sana ihtiyaç duyulan bir ortamda cesaretle ortaya atılmak gibi bir şey bu. Cesaretin olmazsa zaten öne çıkamıyorsun. Diğer yandan başarı için yetkiye de sahip olmak gerekiyor. Yetkininse verildiğini düşünmüyorum. Alacaksın! Ancak beraberinde o yetkinin sorumluluğunu da almalısın. Ben bugüne kadar aldığım sorumlulukları yerine getirirken yetkiyle ilgili hiç sorun yaşamadım.
Unilever’deki ilk yıllarımda yapayalnız, her şeye koşturan biri zannediyordum kendimi. Sonradan anladım ki, o bir buçuk senede 10 senelik tecrübe edinmişim. Demek ki bir şeyleri ağırlığıyla yaşamak gerekiyor. Şartlar seni o zorlu noktaya getirdiğinde cesaretini kullanabilirsen çıkıp bir şeyleri başarabiliyorsun. Kullanamazsan unutulmuş bir isim olarak geride kalıyorsun.
50 yıllık kariyeriniz boyunca dört şirkette çalıştınız. Bu dört şirket sizin için ne ifade ediyor?
Askerlik süresince yaptığım en iyi şeylerden bir tanesi, “İş hayatında ne yapabilirim ne yapamam? Becerilerim ve gelişimim neye yeter, neye yetmez?” sorularını kendime sormak oldu. 1973’te oluşan tarifle aslında çalışacağım şirketlerde ne yapmam gerektiğinin tanımını bulmuşum. O günün koşullarında bu zor soruları erkenden sorma ve analiz edebilme kabiliyetini bana verdiği için Allah’a şükrediyorum.
Dört farklı asırlık şirket. Unilever, Colgate-Palmolive, Komili ve Hacı Şakir… Ben kariyerim boyunca her zaman markalara saygı duydum. İnandım ki, şirketler gelip geçici, markalar kalıcıdır. Eğer saygı duyduğun bir markada da çalışıyorsan onunla özdeşleşiyorsun. Ben çalıştığım bütün bu yıllar boyunca Ahmet Pura’nın başarısı için değil de çalıştığım asırlık markaların, kurumların ve orada çalışan insanların başarısı için çabaladım.
Unilever’de çok şey öğrendim, onun için “okulum” diyorum. Komili’de ülke ekonomisinin hayli kötü olduğu 80’li yıllarda o fırtınanın içinde güneşi göreceğimize inanarak koştum. O dönem Ahmet Pura’ya yol açtı. Hacı Şakir yıllarım çok enteresandı, hakiki anlamda “güçlendirenim” oldu. Ama diğer taraftan baktığımda da 33 senem Colgate Palmolive ile geçmiş. Orası da “yaşamım” oldu. Günün sonunda baktığınız zaman yaklaşık 750 senelik dünya birikiminin şemsiyesi altında yaşamış biriyim. Bu, o markaların bana verdiği bir güç. Markaların o gücü olmasaydı belki ben şimdi konuştuğumuz şeyleri yapamamış biri olabilirdim.
![Ahmet Pura'yı anlamak... Ahmet Pura'yı anlamak...](https://www.marketingturkiye.com.tr/wp-content/uploads/2025/02/ahmet-pura4.jpg)
![Ahmet Pura'yı anlamak... Ahmet Pura'yı anlamak...](https://www.marketingturkiye.com.tr/wp-content/uploads/2025/02/ahmet-pura5.jpg)
![Ahmet Pura'yı anlamak... Ahmet Pura'yı anlamak...](https://www.marketingturkiye.com.tr/wp-content/uploads/2025/02/ahmetpura5.jpg)
![Ahmet Pura'yı anlamak... Ahmet Pura'yı anlamak...](https://www.marketingturkiye.com.tr/wp-content/uploads/2025/02/ahmet-puraa-edited.jpg)
İş dünyasında ve elbette pazarlama sektöründe pek çok önemli projeye imza attınız. Aralarından hangileri sizin için farklı bir anlam taşıyor?
Ticaret tarafında yapılanları çok dile getirmek istemem. Çünkü kendimi daha iyi hissettiğim sosyal projeler çok daha önemli. Mesela “Reklamlarda Toplumsal Cinsiyet Eşitliği” projesi 75 yıllık hayatımın projesidir. Reklam Konseyi’nin kuruluşu da çok önemlidir. Arkasında yasa değişikliğine kadar uzanan çok büyük bir çaba var. Yine, Medya Ölçüm Konseyi’nin kurulması çok önemli bir olay. RTÜK, Ticaret Bakanlığı, Reklamcılar Derneği ve Reklamverenler Derneği’ni, ölçümlenen mecraları temsil eden TİAK ve RİAK’ı bir araya getiren bir konsey bu. Sektör içinde paydaşlar arasında rekabet olmaz. “Birlikten, beraberlikten güç doğar”ın tarifi de budur. O konuda da şanslıyız çünkü çok güzel bir beraberlik yaşadık ve yaşıyoruz. Reklamcılar Derneği ve Reklamverenler Derneği’nin el ele hareket ediyor olması, sektör adına önemli bir güzellik oluşturdu. Ve bugün de REPİD, 8 derneğin beraberliğinde önemli bir güç konumuna geldi.
![Ahmet Pura'yı anlamak... Ahmet Pura'yı anlamak...](https://www.marketingturkiye.com.tr/wp-content/uploads/2025/02/emine-ahmet-pura.jpg)
“Emine’m geldi” diyerek sevinç gözyaşlarıyla karşıladığı EminePura dünyaya gelir.
Kitabı okuduğumuzda Ahmet Pura’nın kendisine ihtiyaç duyulan yerde “doğal bir lider” olarak öne çıktığını görüyoruz. Nasıl oluyor bu?
Bunu kitapta da söyledim. Bunun tersine inananlar varsa söyleyebilirler. Ben hiçbir yerde hiçbir konuma varsa da olmadım. Başkanlık savaşı vermedim. Liste yapıp da “onun listesi”, “bunun listesi” oylamasına girmedim. Hayatın doğal akışı içinde göreve bir çağrı olduğunda genelde daveti yapanları kıramadım. Ancak doğru yerde, doğru insanlarla olmak koşuluyla görev aldım.
Birileri bana görev verdiği zaman ben onu bütün mevcudiyetimle sahipleniyorum, kendimi vakfediyorum. Doğal liderlik meselesi biraz ağır bir laf ama evet var böyle bir şey. Bunun içinde sevgi var, bunun içinde saygı var, bunun içinde heyecan var, bunun içinde “işin başarılması” içgüdüsü var, bunun içinde ortamı temsil ederken birilerinin geride durması, birilerinin önde durmasını sağlamak var. Yani ekip oluşmasını sağlamak var. Var da var…
Hiç reddettiğiniz oldu mu görev çağrılarını?
Var tabii. Ben güvenmediğim insanların hiçbiriyle bu savaşlara girmiyorum. Güvendiğim insanların hepsi o güvenin içinde mi kaldılar? Hayır ne yazık ki doğal bir seleksiyonla elenip gittiler.
Ama bir de gönüllülük esasıyla yapılan STK görev çağrıları var ki bugüne kadar reddettiğim pek olmadı. Ben bunlara “gönül işi” diyorum. Yaratacağı faydanın ölçeği ve etki alanı, kendi menfaatlerinizin çok ötesine geçiyor hem de size hiçbir maddi katkısı olmadan. Yazarımız Ayşe Başcı ile sohbetlerimizde de çokça dile getirdiğim gibi; STK’ler kişisel hırslara yer olmayan, en pür hâlinizle, en samimi niyetlerinizle var olmanız gereken oluşumlardır ve birikimlerimizin yeşereceği en verimli ortamı sağlar.
“Ben hep kendi işimin patronu oldum” diyorsunuz. Hem kurumsal şirketlerde çalışıp hem de kendi işinin patronu olmak mümkün mü?
Bugünün dünyasına bakarak özellikle global şirketlere bir eleştirim var. Organizasyon yapıları itibarıyla sanki “yetkisizlik” ön planda. Bu da verimsizliği getirir düşüncesindeyim. Evet, şirketlerin patronları, üst yönetimleri var ancak diğer yandan ben ve bana verilmiş bir dünya da var. Yetkisi bende olan dünyama kimse giremez. Eğer benim alanıma müdahale varsa o zaman ben yokum çünkü benim dünyam böyle yaşamayı gerektiriyor. Başka türlü su akmıyor, susuz kalıyorum. Ama biliyorum ki bu bir cesaret meselesi ve patronluğunu aldığım işin sorumluluğunu da taşırım.
![Ahmet Pura'yı anlamak... Ahmet Pura'yı anlamak...](https://www.marketingturkiye.com.tr/wp-content/uploads/2025/02/ahmet-pura-esi.jpg)
Sivil toplum kuruluşlarında bunca emek vermenin arkasındaki motivasyon ne?
Bir şey üretmek diyelim biz buna. Üretmenin dışında bir de ilişkiler yaratma meselesi var. Şimdi ben burada üretirken bütün dünyayla iş birliği içindeyim. Ankara ile sektörlerle iş birliği içindeyim. Üretilen şeyin olumlu bir güce dönüştüğünü görmek de mutlu ediyor. Asıl motivasyon o.
Birlikte çalıştığımız paydaş örgütlerin yönetim kurulları, başkanları bizle çok şeffaf, çok sevgi ve saygı dolu çalışıyor. O da ayrı bir motivasyon yaratıyor. Her gün biriyle kavga edecek olsam motivasyon kalmaz ki! İyi ki varlar.
Uzun yıllardır Dünya Reklamverenler Federasyonu’nda da görev alıyorsunuz. Bu hem Türk reklamcılığı hem sizin için ne ifade ediyor?
Reklamverenler Derneği, Dünya Reklamverenler Federasyonu’na (WFA) erken bir dönemde alınmış fakat aktif görev almamıştı. 2013 yılında Dünya Reklamverenler Federasyonu yönetim kurulunda görev aldığımızdan beri, “Sadece onların projelerini alıp ülkeye uyarlamayacağız, biz de örnek projeler yaratacağız” dedik. Ardından da Reklamın Türkiye Ekonomisine Katkısı Raporu, DPİP’in kuruluşu, REPİD’in kuruluşu, Reklamda Toplumsal Cinsiyet Eşitliği Yürütme Kurulu’nun kuruluşu gibi dünyada reklamverenlere örnek olan işlere imza attık. Bugün dünyada eşitlik bağlamında bizden ileride çok ülke var. Ama bizim bahçemiz dediğimiz reklamda bu gelişmeyi ölçebilen tek ülke Türkiye. Bu da bir gururdur. En son rapora göre Türkiye’de bütün kategorilerde reklamlarda ana karakterlerde kadınların rolü önemli yüzdelerle yükselmiş. Bu yükseliş konuya ciddiyetle yaklaşmamızdan sonra oldu. Kadınlar bir tek ev temizlik ürünlerinde erkeklere karşı puan kaybetmiş, ki o da zaten hedefimizdi.
Kitap aynı zamanda kendinize doğru bir yolculuk yapma fırsatı da vermiş olmalı. Nasıl bir Ahmet Pura gördünüz kitabı okuyunca?
Neresinden bakarsanız bakın en büyük etki alanı duygusallık bu adamın. İşinde de evinde de sivil toplum örgütlerinde de hep duygusal… İstediği kadar sert olsun, sertlik yaptıktan sonra kendi kendine ağlayan bir adam… Ama sert olması gerekiyor o anda. Bulunduğu ortamın gerektirdiği rolü oynayan bir adam kitaptaki. Anlatı da bunu çok iyi yansıtıyor.
![Ahmet Pura'yı anlamak... Ahmet Pura'yı anlamak...](https://www.marketingturkiye.com.tr/wp-content/uploads/2025/02/ahmet-pura.jpg)
![Ahmet Pura'yı anlamak... Ahmet Pura'yı anlamak...](https://www.marketingturkiye.com.tr/wp-content/uploads/2025/02/ahmet-pura1.jpg)
Ahmet Pura’nın gelecek planlarında neler var?
Ahmet Pura’nın bir “yarın” planı olması lazım. Ahmet Pura’nın emeklilik planı olmaz. Yok böyle bir hayat. Elden ayaktan düştüğümüz zaman biter. Emekli olmak ancak o zaman mümkün.
Ben özellikle kadının güçlenmesine yönelik her projenin içinde daha aktif rol almayı düşünüyorum. Kadının güçlenmesi derken de ağrıma gidiyor, zaten kadın güçlü. Bir kadın hakları savunucusu olan Sara Baherirad’ın söyleminden ilerlersek; “Ben Türkiye’ye geldiğim zaman acı bir gerçekle karşı karşıya kaldım, kadınlar birçok hak ve özgürlüğe sahip olmalarına rağmen gönüllü olarak kendi haklarından vazgeçiyorlardı. Kısacası kadın özgürlükten kaçıyordu.” Bugünün fotoğrafı budur. Asıl amaç bu fotoğrafı değiştirmek, kadının haklarını daha çok kullanması yönünde cesaretlendirilmesini sağlamak. Söylemi eyleme dökmek ve gücümüzün yettiği kadar insanlığa hizmet etmek yolumuz olmalı.
Yayında şiddet meselesinde, reklamda toplumsal cinsiyet eşitliği meselesinde ve reklamda sürdürülebilirlik meselesinde çılgın gibi çalışmaya hazırım. Ayrıca Türk dünyası reklam, pazarlama ve medya birliği de heyecan verici önemli bir gelişme olacak. Kısacası “yarın” planında çok net bir şey var: Emeklilik yok, eylem çok!
“Hayat Güneşli Bir Sağanak” kitabından…
![Ahmet Pura'yı anlamak... Ahmet Pura'yı anlamak...](https://www.marketingturkiye.com.tr/wp-content/uploads/2025/02/hayat-gunesli-bir-saganak-kitabi.jpg)
• Ayşe Başcı: “75 yılın hikâyesini de görkemli bir çınar üzerinden kurgulamak istedim. Ağacın kökleri Ahmet Pura’nın Üsküp’teki atalarını, içine doğduğu aileyi, okul hayatını ve kendi kurduğu ailesini anlatıyor. Gövdeye geldiğimiz zaman, büyüteceği nice dalın ve yaprağın çıkış noktası olan askerlik dönemine ve ‘okulum’ diye adlandırdığı Unilever yıllarına tanık oluyoruz. Ve sonra kuvvetli dallar yükseliyor o gövdeden: Komili, Hacı Şakir/Maya Grubu, Colgate-Palmolive ve bürokrasiyle güçlü ilişkiler. Nihayetinde Ahmet Pura’nın bütün bu deneyimini kapsayan, fakat hepsinin toplamından daha fazlası olan sivil toplum kuruluşları yaprak yaprak açıyor bu köklü çınarın en tepelerinde.”
• Emine Pura: “Koca bir çınardır o… Nereden eseceği belli olmayan rüzgârlı bir tepede kök salmış dev çınar. Gölgesinde herkese yer vardır, herkesin yeri eşittir. Ancak en çok en sevdiklerine çarpar rüzgâr. Onunla çalışma şansına erişenlerin birçoğu hâlen ne yaşadıklarını bilememektedir… Bir kısmı rüzgâr serin mi sıcak mı esecek diye hazır olda beklemekte ve öğrenmeye devam etmektedir… Az birazı da yörüngesine girmeyi başarmış, anlatılmazı yaşamaktadır. Ahmet Pura; etik ve insani değerler, yüksek sorumluluk duygusu, EQ ve kurumsal hayatın mükemmel bir karışımla vücut bulmuş halidir. 1973’ten bu yana vatan, millet, sektör adına bir ömürlük emektir o. Değeri ancak ürettikleri ve öğrettikleriyle, onu çevreleyen sevgi ve saygınlıkla ölçülebilecek bir çınardır.”
• İnsanla temas olmadan yönetim olmaz. Özellikle COVID ve sonrası uzaktan çalışma, evden çalışma gibi uygulamalar yönetim felsefesinin iflasını getirecek. Bu konuda görüşüm çok net.
Kamu ve özel sektör birbirinin dostudur, dayanağıdır, yol arkadaşıdır. Bu bilinçle hareket ettiğinizde çok güzel, çok verimli sonuçlar alabiliyorsunuz. Birbirimizi anlamak ve birbirimize saygı göstermek zorundayız. Bürokratların oturdukları koltuk devletin koltuğudur; ben ona saygısızlık etmem. Onlar da bana, belki de çoğu kişiye kısmet olmayan bir saygı ve ilgi gösterdiler. Bu bağlamda kendimi çok şanslı buluyorum.
• Özellikle de bugünün dünyasındaki günlük ticari kaygılar, vahşi rekabet, gevşek sektörel bağlar çok kaygı verici. Oysa büyümek, gelişmek, beraberinde de ülkeye ve topluma katkı sağlamak için örgütlenme şarttır. Bu anlamda genç yöneticiler başta olmak üzere her sektörden yöneticinin STK deneyimi yaşamasının çok değerli ve geliştirici olduğuna inanıyorum.
![Ahmet Pura'yı anlamak... Ahmet Pura'yı anlamak...](https://www.marketingturkiye.com.tr/wp-content/uploads/2025/02/ahmet-pura-ve-ailesi.jpg)
• Gülümseyen bir yüz, pozitif bir yaklaşım, güçlü bir rota, şeffaflık… Bence sadece kamu ilişkilerinde değil, STK’lerden şirketlere, arkadaşlıklardan aile ilişkilerine kadar her şeyde işin sırrı bunlar.
• Elbette bilinçli olarak hayal diyorum, çünkü her şey hayal etmekle başlıyor. Ama kendimi hayallerle kandırmıyor, hayallerimin hedeflerini koyuyorum.
• Hep şunu söylüyorum: Ben bunca yıl hayatına dokunduğum ve benim hayatıma dokunmuş insanların bir yansımasıyım.
• Benim görev aldığım örgütlerin hemen hemen tamamında kadın yöneticilerin oranı yüzde 50’yi aşıyor. Ve işler tıkır tıkır yürüyor, çünkü kadının sorumluluk duygusu yüksek, kadın çalışkan, kadın sevecen, sezgileri güçlü bir varlık.
• Tabii ki gönlüm REPİD’in reklam sektörünü ilgilendiren her sorunu aşmasını, her şeyi başarmasını istiyor. Ama sağlıklı bir işleyiş için öncelikleri belirlemek şart. REPİD’in ana hedefini “sorumlu reklamcılık ekosistemi yaratmak” olarak tanımladık.
• Günlük yaşamda o kadar çok başkan var ki hangisi gerçekten başkan, hangisi değil belli olmuyor. Ben “The Başkan”ı hiç kullanmadım hayatımda ama çok güzel bir tespit olduğunu düşünüyorum. Bu unvanı layık gören arkadaşlarıma müteşekkirim.