Ölmüyorlar…
Dijital mecranın, analog medyayı yiyip yutacağını, reklam harcamalarının neredeyse tamamen “.com”lara ve sosyal medyaya kayacağını söyleyenlere en iyi cevap “açıkhava”dan geldi…
Sinema doğduğu zaman “tiyatro öldü” dediler. Oysa başta Andrew Lloyd Webber’ın müzikalleri olmak üzere (Operadaki Hayalet, Cats, Jesus Christ Superstar, Evita) dünyada da ülkemizde de tiyatro bugün hâlâ kapalı gişe oynayabiliyor.
Video çıkınca sinemanın öldüğünü iddia edenler oldu. “Video Killed the Radio Star” parçası boşa meşhur olmadı. Ancak ne sinema öldü ne radyo ne de kitap… Şu sıralarda ise IPTV ve streaming videonun “her şeyi” öldüreceğini iddia edenlerden geçilmiyor. Fütürizmin ucuz düşkünleri, Cem Yılmaz’ın “G.O.R.A.”sında rahmetli Muhittin Korkmaz’ın canlandırdığı tip gibi “Bir cisim yaklaşıyor efendim” diye diye dolanıyorlar.
Dijital mecranın, analog medyayı yiyip yutacağını, reklam harcamalarının neredeyse tamamen “.com”lara ve sosyal medyaya kayacağını söyleyenlere en iyi cevap “açıkhava”dan geldi… “Outdoor ölüyor, her şey internette dönüyor” diyenler Nike’ın, Tokyo’daki Shinjuku İstasyonu’nun dışına yerleştirdiği 3D billboardı gördüler mi acaba?
Ya da New York Times Meydanı’nda bulunan Marriot Marquis Otel’in girişine yerleştirilen “Whale” (Balina) adındaki “medya art”ı… Türkiye Bilişim Vakfı Genel Kurulu’nda Başkan Faruk Eczacıbaşı ile sohbet ediyorduk. “Disruption” (yıkıcı yenilikler, ezber bozan teknolojiler) ile ilgili üstün bir analiz ortaya koydu: “Disruption, seçenek geliştirmektir.”
Her ne kadar “Sanatın herkes için olduğu” iddiasına ve sanatta elitizmi reddetmesine pek katılmasak da Refik Anadol’un Eczacıbaşı’nın bu görüşünü tamamen doğrular nitelikteki eserlerinin reklam dünyası tarafından da ciddiye alınması önemli… Çünkü sanat, bugüne kadar alışkın olduğumuz biçimde reklam dünyasına da sonsuz seçenekler sunar ve onun kalitesini, kapasitesini geliştiren kapılar açar. Faruk Bey’le konuşmamızdan bu yana “ezber bozma” konusunda dünyaya çok daha farklı bakar olduk… Keşke olayları ve gelişimi, fütüristlerin iç karartan provokasyonuna gelmeden daha arı-duru bir analiz kabiliyetiyle yaklaşarak değerlendirebilsek…
Sanata maruz bırakan ofis
Bir kuruluşun sosyal sorumluk alanına da değen bu tür önemli işleri tek başına düzenlemesi bile zorken üç kuruluşun bir araya gelip ortaya katma değeri yüksek bir sonuç koymaları, deveye hendek atlatmaktan farksız.
Olay, Doğuş Grubu’nun kültür-sanat alanındaki sosyal yatırımı olan Sanata Bi Yer çerçevesinde başlıyor. İş hanı kültürünü dönemin ihtiyaçlarına göre şekillendirerek çalışma alanlarını yeni teknolojilerle geliştirerek işleten HAN Spaces ev sahipliği yapıyor. Ana uzmanlıkları mimari çizimlere sanatsal çözümler bulmak olan ArtPick de organizasyonu ve küratörlüğünü üstlenince ortaya 55 eserin görülebildiği “Doğa Nerede?” sergisi çıkıyor…
Eserler, sanat bölümlerindeki öğrencilere ve yeni mezunlara ait. Bizi ArtPick kurucu ortağı Seza Özeren gezdirdi. Bu Han Spaces’teki üçüncü sergileriymiş. Alkaş & HAN Spaces Yönetim Kurulu Başkanı Avi Alkaş ve ortağı Nurus Yönetim Kurulu Başkanı Güran Gökyay çalışma ortamında, Seza Hanım’ın sempatik ifadesiyle “Çalışanları sanata maruz bırakma” konusunda son derece duyarlılar. O nedenle sergi de çalışma alanlarıyla iç içe hazırlanmış. Doğa meselesini sahiplenen, kültür-sanat alanına katkı sunan, genç sanatçılara ilk sergi deneyimlerini yaşatan ve onları sanatseverlerle buluşturan bu etkinlik gençler gibi bizi de heyecanlandırdı.
TÜHİD çok hayırlı bir iş yapmış…
Basın bülteninden ve Türkiye Halkla İlişkiler Derneği’nin (TÜ- HİD) web sitesinden anladığımız kadarıyla çok hayırlı bir iş yapılmış. Global Alliance ile Corporate Excellence yeni bir model ortaya koymuşlar: “Küresel Halkla İlişkiler ve İletişim Modeli”. Beş farklı bölgede 47 ülkeden 1.400 profesyonel ve akademisyenle temasa geçilmiş. Veri, çevrim içi anket yöntemiyle toplanmış. Mevcut modeller ve metodolojiler de gözden geçirilerek çalışmaya son hâli verilmiş.
Model, şunlar etrafında yapılandırılmış: 1. Kurumsal amaç, 2. Marka ve kurum kültürü, 3. İtibar ve itibarla ilgili riskler, 4. İletişim, 5. Birleştirilmiş bilgi toplama ve soyut değerler ölçümlemesi. Bahçeşehir Üniversitesi İletişim Fakültesi Halkla İlişkiler ve Tanıtım Bölümü ve TÜHİD iş birliğiyle Prof. Dr. Çisil Sohodol ve Araştırma Görevlisi Nilüfer Geysi’nin güzel Türkçesiyle de dilimize kazandırılmış. Arkadaşların zihinlerine, ellerine sağlık… Modeli, TÜHİD’in web sitesinden indirdik, ayrıntısıyla inceleyeceğiz.
Aklıma, sevgili kardeşim ve meslektaşım Salim Kadıbeşegil ile 1997 yılında Helsinki’de katıldığımız “I. Halkla İlişkiler Dünya Zirvesi” geldi…
Zirve, şu örgütler tarafından düzenlenmişti: IPRA (Bireylerin üye olabileceği Uluslararası Halkla İlişkiler Derneği), CERP (Halkla İlişkiler Avrupa Konfederasyonu), ICO (sonradan adı ICCO olarak değiştirildi; Uluslararası İletişim Danışmanlığı Organizasyonu – Ülkelerdeki iletişim danışmanlığı ajanslarının oluşturdukları meslek örgütleri üye olabiliyor).
Dünyanın dört yanından yüzlerce halkla ilişkilercinin bir araya geldiği Helsinki Zirvesi’nin sonunda yedi maddelik bir bildirge (http://www.halklailiskiler. com/helsinki-bildirgesi.html) yayınlanmıştı.
Aradan 25 yıl geçmiş. Şimdi, o yedi maddeyle ifade edilen “ilke kararlarla” ilgili alınan yola bakmakta yarar var. Tabii bir de bu son modelde, özellikle “İtibar ve itibarla ilgili riskler” diye adlandırılan 3. yapı taşındaki ağırlık puanlarına: Ürün ve Hizmetler yüzde 20,3, Sürdürülebilirlik ve KSS yüzde 19,1, Yenilik yüzde 15,7, Liderlik yüzde 14,0, İşyeri yüzde 12,5, Kurumsal Yönetişim yüzde 12,4, Finansal Performans yüzde 9,3.
“Küresel” kavramıyla ne zaman karşılaşsam şöyle bir dururum. “Yerel” değerler sistemiyle çelişiyor mu diye irdeleme ihtiyacı duyarım… Örneğin “KSS’nin itibar üzerindeki etkisi” gibi pek çok parametre ülkelere göre değişim gösterebiliyor… Bu kıymetli modeli de bu bağlamda inceleyeceğim…