Alp Met yazdı: “Yaratıcılık mı, Yenilikçilik mi?”
“Yaratıcılık” iddialı büyük bir laf. Oysa “Yenilikçilik” daha makul, mazbut. Ulaşmak istediğimiz hedefi farklı ve daha kapsayıcı bir kelimeyle yeniden tanımlamak çok önemliymiş nörobilimcilere göre. Yenilikçilik deyince hedef daha ulaşılabilir oluyor sanki.
21. yüzyıl çok çetin geçecek çalışanlar açısından, uzmanları böyle söylüyor. Yenilikçi bakış açısı, geçen asırda biz beyaz yakalılarda aranan; lisan bilmek ve master yapmak gibi talep edilen temel bir gereklilik olacak diyorlar. Yoksa robotlar işlerimize talip.
Oysa kimse yepyeni bir icat beklemiyor bizden. Yeniliğin yaşamımızı eskiye göre daha kolaylaştırması, zenginleştirmesi veya neşelendirmesi yeterli.
Ancak engellerimiz var maalesef. Memeli atalarımızdan kalan genetik bir kod “mevcut durumu muhafaza” etmek. Yenilikçilik; dereden akan suyu içerken, tepenin ardındaki gölü keşfetmek için girilen risk anlamına da geliyor. Bizi neyin beklediğini bilemiyoruz, belki de bir yırtıcı.
Vizontele filmindeki deli Emin yenilikçidir mesela. Yaşamı kolaylaştıran yeni şeyler yapar. Ama TV’yi ilk gördüğündeki tepkisi “Şerefsizim benim aklıma gelmişti!” olur. Aklına gelmiştir ama yepyeni bir icat yapabilmek başka bir şeydir. Yaratıcılıktan anladığımız, sadece Facebook veya Yemeksepeti gibi büyük şeyler olmamalı. Ronaldo olmayacaksak futbol oynamaktan vazgeçmek en büyük yanılgıdır her zaman.
Oysa tüm başarılı olmuş yenilikçi örneklere yakından bakarsanız, hiçbirinde paranın veya gücün iç motivasyon olmadığını fark edeceksiniz. “Yeni”nin en büyük cazibesi ödül kimyasalı dopamindir. Ama bizim ödülden anladığımız tek şey para olunca, başkaları yerine kendimize olan fayda öne çıkıveriyor. Vizontele filminde TV’yi düşünmüş ama yapamamış deli Emin, yeniliklerini bırakmadı. Çünkü para için yapmıyor, içinden geldiği için yapıyordu. Fayda yaratmak, bu faydaya tanık olmak ve takdir en büyük ödüldür çünkü. Bu arada söz TV’den açılmışken, 2000’lerin başlarında aynı okuldan mezun dört Türk genç arkadaş, tüplü TV’lerin yerini plazma TV’lere bıraktığını ve plazmaların bir masa veya sehpa üzerinde kolaylıkla duramadığını fark ediyor. Plazmalara özel bir sehpa tasarlıyorlar. Kısa sürede Avrupa pazarını ele geçiriyor şirketleri. Bize ait bir başarı öyküsü bu. TV yapmaya kalkışmıyorlar, sadece sehpasını yapıyorlar ama en iyisini.
Yenilikçi olalım derken elbette azla yetinmekten, kanaatkar olmaktan söz etmiyorum. Mevcut soruna yeni bir bakış açısı geliştirmeyi -yaşamımızın her anında- bir dünya görüşü ve yaşam felsefesi olarak benimsemekten söz ediyorum.
Zorlayıcı koşulların yaratıcılığa ve hayal gücüne olumlu etkisini hepimiz biliriz. Rekabet açısından bizi bekleyen önümüzdeki zor yılların, yenilikçi bakış açımızı patlatması dileğiyle…