Bengi Vargül Şen yazdı: “Trumpizm iletişim dünyasını nasıl değiştirdi?”
Amerika Birleşik Devletleri’ndeki 3 Kasım’da gerçekleştirilen ve zorlu bir sürecin ardından henüz resmi olarak açıklanmasa da Joe Biden’ın kazandığı başkanlık seçimleri politik iletişim konusunda derslerle dolu. COVID-19 pandemisinin gölgesinde gerçekleşen seçim her zaman olduğu gibi sadece ABD’yi değil tüm dünyayı ilgilendiriyor. Bu nedenle gergin geçen bir haftalık sayım süreci tüm dünyada ve Türkiye’de de yakından takip edildi.
Donald Trump 2016’da başkanlığı Hillary Clinton’dan tüm anketleri yanıltarak beklenmedik bir şekilde alırken geleneksel seçim kampanyaları ve iletişim süreçlerinin de sorgulanmasına neden olmuştu. Ana akım medyayı açıkça karşısına alarak yürüttüğü seçim kampanyası sahte haber (fake news) kavramını literatüre sokmuştu. Ülkedeki ekonomik gelişmenin yavaşlamasından ve Çin’in yükselişinden etkilenen orta sınıf beyaz seçmen kitlesi, özellikle de şehirlerin etrafında yaşayan kadınlar ve yaşlılar Trump’a yönelmiş ve seçilmesini sağlamıştı. Başarılı bir iş insanı olarak Amerikan rüyasını temsil eden Trump, küreselleşme karşıtı tepkileri başarılı bir şekilde toparlayarak samimi ve sıradan vatandaşın sesi olarak tarihi bir başarıya imza atmıştı.
Trumpizmin ABD’de güçlü bir şekilde yaşamaya ediyor
Bu seçimi kaybetmiş görünse de, Trumpizmin ABD’de güçlü bir şekilde yaşamaya devam ettiğini söylemek yanlış olmaz. Seçim sonuçlarının açıklanmaya başlamasıyla birlikte hızla öne geçen Trump, elitlerin oluşturduğu bir geleneği de altüst ederek seçimi kazandıklarını ilan ederken bir yandan da çok iyi başardığı propaganda makinesini çalıştırıp seçimin meşrutiyetini sorgulamaya başladı. Bu dönemde Demokratlar itidalli bir şekilde beklemeye devam ederken, Trump taraftarlarını sahada harekete geçirmeyi başardı. Ancak sonuçların inkar edilemeyecek şekilde Biden lehine dönmesiyle bu hamle boşa çıkmış oldu.
Cumhuriyetçilerin sosyal medyada ya da ana akım medyadaki sert muhalefete karşın sahadaki gücünü koruduğuna dair analizler sıklıkla ortaya çıkıyor. Buna karşın Biden, petrol endüstrisi gibi güçlü lobileri yabancılaştıracak sözler söylese de, genel olarak geleneksel iktidar odaklarının seveceği politikaları savunmaya yoğunlaştı. Seçimin bir kez daha vatan sevgisi ve küreselleşme, inanç ve laiklik gibi fay hatlarına göre belirlendiğini söylemek mümkün.
Seçmen rasyonel değil duygusal!
Biden’ın mutedil politikalarına ve ABD’nin en yaşlı başkanı olarak köklü değişimleri başarma olasılığının düşüklüğüne karşın, bu seçimin ilklerinden biri Kamala Haris’in ABD’nin ilk kadın Başkan Yardımcısı olarak tarihe geçmesi oldu. Hillary Clinton’un büyük beklentilere karşın başarılı olamadığı yolu dört yıl sonra Haris açtı. Seçim sonuçlarının belli olmasının ardından Demokrat Parti içinde başlayan sol kanat tartışması da önümüzdeki döneme damga vurma ihtimalini taşıyor.
İletişimciler açısından ABD 2020 seçimlerinin bir kez daha teyit ettiği derslerden ilki, kitlelerin karar alma süreçlerinde rasyonel değil duygusal değerlendirmelerin ağırlık kazanmasıydı. Ekonomik verilere ve pandeminin ağırlaştırdığı yaşam koşullarına karşın Trump taraftarlarının güçlü bir şekilde desteğini sürdürdüğünü görmek mümkün. İnanç ve etnik köken temelli bu kutuplaşmanın önümüzdeki dönemde keskinleşerek devam edeceğini öngörebiliriz. Çıkarabileceğimiz ikinci ders ise, karşılaştığı tüm engellere karşın kadın hareketinin ilerlemesini sürdürdüğü ve sürdürmeye devam edeceği olacaktır. Pasif Biden’ın yanında Haris’in dünyanın en etkili kadın liderlerinden biri olarak parlaması, daha fazla kadının önünü açacaktır.