Beyrut’tan Paris’e bir kapı açılıyor, gördünüz mü?
Sıradan bir cumartesi günü. Jenerasyonumdaki hemen herkes kadar kafası karışık, mutlulukla mesafeli ve bu mesafeyi nasıl kapatırız birlikte diye düşünerek güne başlıyorum. Aklımda bir süredir büyük büyük isimlerin yürümek üzerine ettiği sözler ve yürüme alışkanlıkları dolaşıyor. Migren ataklarım ve kelimelerim Nietzsche’ninkiler kadar güçlü değil ama yine de onun gün boyu ne çok yürüdüğü ve yürürken zihnine aldığı notları daha sonra masa başında kağıda döküşünü düşünüyorum. Tüm bunları düşünürken kendimi kapıda buluyorum ve yürümeye başlıyorum…
Yürümeyi çok seven Nietzsche’den ya da Pregel Nehri’nin kenarında yürüyüş yapma rutininden taviz vermeyen Immanuel Kant’tan farklı olaraksa dilediğim bir yol arkadaşı seçebiliyorum kendime. Nispeten şanslıyım ki podcast’lerin var olduğu bir dönemde yaşıyorum. Bir süre önce gözüme çarpan ama henüz karıştırma fırsatı bulamadığım “Kahverengi Yol Panoları”na göz atmaya karar veriyorum. Adnan Bali, Doç. Nükhet Varlık, Enis Rıza Sakızlı isimlerinin ardından Dilan Bozyel ile karşılaşıyorum! Uzun zamandır işlerini merakla takip ettiğim Dilan Bozyel’in sesini hiç duymadığımı fark ederek yol arkadaşlarımı da seçmiş oluyorum!
Dilan Bozyel ismini hayatın başka başka yerlerinden anımsıyor olmanız mümkün. Zira kendisi merakla künyesine baktığınız bir iletişim çalışmasında da karşınıza çıkabilir bir TedX konuşmasında da. Bir kitapçıda gezinirken adını kırmızı kapaklı “Mutluluk Hattı-Paris Beyrut” kitabının hemen üzerinde de görebilirsiniz, Kalben’in “Kaybolmuş” klibinin yönetmen koltuğunda da. Her bir işini beğenerek takip ettiğim bu sanatçıyı bense en çok 6 Şubat felaketinin ardından sanatla dayanışma çabası ile anımsayacağım…
Programda Emrah Kolukısa bizim yerimize soruları soran tarafta, Dilan Bozyel’i fotoğrafçı olarak tanımlıyor önce ardından da hemen konuğuna kendisini nasıl tanımladığını sorduğunda Bozyel “İletişim dili fotoğraf olan biriyim” diyor… Yayın, epey ufuk açıcı olduğunu henüz ilk cümlede hissettiriyor.
Sahip oldukları unvanları kendisine sunan mesleklerine sıkı sıkı sarılmış hatta bu alanın bir de kural koyucusu olmuş isimlere aşinasınızdır. Büyük cümlelerle “sanat nedir?”, “nasıl yapılır?”ını konuşmayı hayli seven isimlerden bahsediyorum evet. Dilan Bozyel ise bunun tam da tersi bir kadrajdan bakıyor meseleye ve “sokakta herkes fotoğrafçı olduğunu düşünüyor” söylemi karşısında “olsun, herkes fotoğrafçı olsun ki herkes hayatına daha çok özen göstersin” diyor ve ekliyor “aynalarda görmüyor insanlar kendilerini, fotoğraflarda görebiliyorlar”…
Gelişi güzel çıktığım bir yürüyüşte hayatıma daha çok özen gösterebileceğimi düşünüyorum önce, sonra etrafımda fotoğrafını çekebileceğim bir şey arıyorum. Bozyel’den aldığım ilhamla birkaç kare çiçek kaydedip ona kulak vermeye devam ediyorum.
Sohbet devam ediyor, doğanın hiçbir kamerayla kaydedilemeyecek kadar güzel olduğunu, Dilan Bozyel’in zaman zaman “buranın fotoğrafını çek” sözlerine karşılık “bırakın gözlerim görsün” dediğini de duyduktan sonra sıra Paris-Beyrut Hattı’na geliyor. 2019 yılında İnkılap Kitapevi tarafından kitaplaştırılan fotoğraflar ve hikayeleri ardından Fransız Kültür Merkezi’nde “Paris – Beyrut: Mutluluk Hattı” adıyla bir sergi ile meraklısı olan gözlerle buluşmuştu…
“Kendi filmini” yollar ve yolculuk üzerine çekmek istediğini söyleyen Bozyel’in dünyayı keşfetmeye başlamış gözleriyle başladığı yere Diyarbakır’a yeniden dönme arzusu, oradan Arap Baharı’na denk düşen Orta Doğu yolculuğu, Lübnan’a tutuluşu ve Paris sokaklarında sevdiği sanatçıların izlerini arayışı…
İlham verici bu sohbetin ardından yürümeyi bırakıp bir yere oturup not almaya başlıyorum. Aldığım notlardan birisi de tekrar tekrar dinlemek için bu sohbetin linki oluyor. Onu da elbette meraklısı için buradan paylaşıyorum…