Buz Devri’nden çıkan gençlik, eğlencenin ötesinde neye ihtiyaç duyuyor?
World Economic Forum’un her yıl yayınladığı Global Risk Raporu’na göre yakın gelecekte Türkiye’yi bekleyen en önemli beş tehdit sırasıyla: Geçim ve işsizlik krizi, ekonomik duraklama, içişlerinde kırılmalar, insanların sebep olduğu çevresel felaketler ve teknoloji yönetiminde başarısızlık[1]. Geleceğin heyecan değil, anksiyete verdiği 2022’de mezun olmak, bizim deneyimlediğimiz hiçbir şeye benzemiyor. Hayatlarının keşif evresi imkan kuraklığına denk gelen gençler, bütün bunların yanında TYT, AYT, YDT, YKS gibi kısaltmalarını takip edemediğimiz sınavlarda özgün potansiyellerini çoktan seçmeli sorularla kanıtlamaya çalışıyor. Peki, Türkiye’deki gençleri sarsan global ve ulusal depremlerin altında yatan fay hattı nedir ve bu sarsıntıları hafifletmek için markalar olarak neler yapabiliriz?
Global olarak genç yetişkinler, geleceğe baktıklarında bizlerle aynı tabloyu görmüyorlar. World Economic Forum’un genç insanlardan oluşan ağı Global Shapers Community’ye göre gençler, yetişkinlerin öngördüğü risklerin etkilerini, kendilerinin daha fazla hissedeceklerini düşünüyor[2]. Yani, global krizlere hayata başlarken denk gelmekle hayat ilerlemişken denk gelmek hem deneyimi hem de hisleri farklı etkiliyor. Bu nedenle geleceğe gençlerin durduğu yerden bakınca, en önemli riskler mental sağlık ve geçim sıkıntısı olarak öne çıkıyor[3]. Üstelik, onlar için en önemli krizlerin kör nokta gibi görmezden gelindiğine inanıyorlar. Yetişkinlerin en çok göz ardı ettiği tehditler gençlere göre kendilerinin, yani gençlerin yaşadığı hayal kırıklığı ve mental sağlığın çöküşü[4].
Burada “gençlerin yaşadığı hayal kırıklığı” olarak tanımlanan global tehdit; var olan ekonomik, politik ve sosyal yapılara dair inancın erozyona uğramasına ve bu çöküşün gençlerin hayatını derinden etkileyecek olmasına dair öngörüyü açıklıyor. Teknolojinin eğitimde, gelir kazanmada önemi artarken eş zamanlı olarak global ekonomik krizin de güçlenmesi, eşitsizliği pekiştirecek gibi duruyor. Bu nedenle gençlerin, her an sallantılı bir buz devrinde kendilerini inşa etmeye çalışacağı öngörülüyor.
Pandemi gençleri “dondurdu”
Peki, Türkiye’de durum nasıl? Futurebright Group olarak, Harvard Business School’da Gerald Zaltman’ın geliştirdiği bilinçdışı ZMET metodolojisiyle gerçekleştirdiğimiz araştırmada; gençlerin global pandemi sırasında ve sonrasında derin duygu dünyalarındaki büyük resmi teşhis ettik. Karakterlerini inşa etmeleri için özgürce keşif yapmaları gereken bir dönemde pandemi nedeniyle eve kapanmalarını “donma” metaforuyla ifade ettiklerini gördük. Bu donmayı sadece pandemiye denk gelen gençlik dönemlerini değil, tüm hayatlarını etkileyen bir kriz olarak hissettiklerini bir katılımcı şöyle ifade etti: “Pandemi benden gençliğimi ve gençliğimde yazacağım hikayeleri çaldı. Belki kütüphanede bir arkadaşımla ders çalışırken, şakalaşırken gelecekte birlikte açacağımız iş fikrini bulacağız, vizeler için sabah 4’e kadar çalışıp sonra bırakıp pizza söyleyeceğiz, belki biriyle tanışacağım hayatım değişecek…” Fakat, aile evine kapanma zorunluluğu nedeniyle bütün bunlar, gerçekleşmeyen hayaller olarak kaldı.
Gençliğin bir kısmını “donuk” geçirmek demek, sadece okul kantininde karton bardakta içilen sınırsız çayı kaçırmak demek değil. Gençlik, özellikle üniversite yılları, bilgi ezberleten ama düşünmeyi öğretmeyen temel eğitimden mezun olduktan sonra; sosyal fanusun dışında da insanlar olduğunun fark edildiği dönem. Çok çeşitli insanlarla sosyal ilişkiler kurarken, gençlerin kendilerini farklı gruplarda yeniden tanımlamasını gerektiren, kendilerini yıkıp yıkıp tekrar inşa ettikleri dönem. Bireysel fikirlerinin sorulmaya başlandığı, kendi kararlarını verip sonrasında sorumluluğunu almaya başlamaları gereken dönem. Dolayısıyla, evde ailelerinin biriciğiyken, gerçek dünyayla ucundan yüzleştikleri, “Bireysellik 101” dersi almaya başladıkları dönem…
Gençliğin “donma” olarak yaşanması, özellikle bizim gibi kolektivist toplumları daha farklı etkileyebilir. Çünkü, özellikle benlik imajı “biz” üzerinden tanımlanan, hiyerarşik yapıyı sahiplenmiş, çocuklara itaat öğreten, otorite figürlerinin erişilemez konumlandığı kolektivist toplumlarda; bireyselleşme zaten daha güç gerçekleşir. Bu da çoğunluğun ötesinde özgünlüklerini keşfetmeleri için elzem olan gençlik dönemini, kalıplar içinde yaşamak durumunda kalan gençler için; “Bireysellik 101” dersinin sınavını geçmenin, daha da zorlaştığı anlamına geliyor.
Gençlerin pandemi sonrası hayalleri
Üstelik, büyürken de durum farklı değildi. Varkey Foundation’ın 2018 yılında 27 bin katılımcıyla gerçekleştirdiği Global Ebeveyn Araştırmasına göre, 29 ülke içinde ebeveynlerin çocuklarının akademik eğitimlerine yardım etmek için haftalık olarak harcadığı zaman en yüksek olan ülkelerdeniz.[5] Hindistan’da ebeveynler, her haftanın 12 saatini çocuklarının derslerine yardım etmeye adarken, bu sayı Türkiye’de 9[6]. Perspektif kazandırması için, Birleşik Krallık’ta ebeveynler haftanın 3.6, Japonya’da ise sadece 2.6 saatini çocuklarının derslerine ayırıyor[7]. Genç nüfusu yüksek, ekonomisi gelişmekte olan bir ülkede büyümek; çocukların özgünlüklerini kutlayan riskler almasındansa, tek tipleştiren eğitimin zorlayıcı temposunda var olmaya çalışmalarına neden oluyor.
Peki, gençler hayatlarını donduran pandemi sonrasında neler olacağını hayal ediyordu? Futurebright olarak gerçekleştirdiğimiz bilinçdışı ZMET araştırmasında, gençlerin bu döneme dair hisleri “tekrar bağlantı” ve “ters kalıp” metaforlarıyla karşımıza çıktı. Yani, sınırların tamamen ortadan kalktığı, esnek, yaşamla ve kendileriyle tekrar temas kurabildikleri bir hayatın hayalindelerdi. Hatta, ev hanımları, beyaz yakalar gibi diğer kitlelere kıyasla gençler, pandemi sonrasına daha iyimser bakmak istiyorlar ve sonunda gençliklerinin hakkını sonuna kadar vermeyi arzuluyorlardı.
Dünyayı yakın gelecekte bekleyen en önemli tehditlerden birinin “mental sağlığın çöküşü” olduğuna inanan global gençliğin yanında, Türkiye’de buzları çözüldüğünde zincirlerinden kopmuş gibi hayata karışmak isteyen bir gençlik görüyoruz. Hatta, gençlerin bu arzularını, uzun bir aradan sonra sayıları birer birer artmaya başlayan konserleri, ekonomik krize rağmen tıklım tıklım doldurarak gerçekleştirmeye başladıklarını da görüyoruz. Ne var ki, gençlere özgürlük alanı sunmak, bu donma sürecini telafi etmeye yetmeyecek.
Gençlerin özgürlüğün ötesinde bir ihtiyacı var
“Önümüzdeki üç yıl içinde dünyayı nasıl hayal ediyorsun?” sorusuna global olarak “sürekli değişken, sürprizlerle dolu” cevabını verdiğimiz, belirsizliğin normalimiz olduğu bir zamanda; gençlerin özgürlüğün ötesinde bir ihtiyacı var. Ekonomik, politik ve sosyal yapılara dair inançları azalırken kendilerine olan güvenlerinin artmasını sağlayacak kurgular[8]. Başlarında durarak ödev yaptırmaya, bugün K-Pop yarın Måneskin hayranı olmalarına göz devirmeye, gözümüzden sakındığımız için sorumluluk vermekten kaçınmaya devam edersek, zeminin sürekli kaygan olduğu bir dünyada kendi ayakları üzerinde durmayı öğrenemeyecekler. Dolayısıyla, gençlerle bağ kurmak isteyen markalar olarak da festivallerin ötesinde, onlara neler yapabileceklerini hatırlatan, “Bireysellik 101” deneyimleri yaşatmayı önceliklendirmeliyiz. Simone de Beauvoir’ın dediği gibi, “kanatları kesilen birini uçamadığı için suçlayamayız.”
[1] https://www.weforum.org/reports/global-risks-report-2022/
[2] https://www3.weforum.org/docs/WEF_The_Global_Risks_Report_2021.pdf
[3] https://www3.weforum.org/docs/WEF_The_Global_Risks_Report_2021.pdf
[4] https://www3.weforum.org/docs/WEF_The_Global_Risks_Report_2021.pdf
[5] https://www.varkeyfoundation.org/media/4340/vf-parents-survey-18-single-pages-for-flipbook.pdf
[6] https://www.varkeyfoundation.org/media/4340/vf-parents-survey-18-single-pages-for-flipbook.pdf
[7] https://www.varkeyfoundation.org/media/4340/vf-parents-survey-18-single-pages-for-flipbook.pdf
[8] https://www.weforum.org/reports/global-risks-report-2022/
Yeni paradigma: Kırılganlığı kabullenmek
Kadın tüketicilerde yeni fay hatları
“Yeni Öteki” Beyaz Yakalıların Ekonomik ve Duygusal Dönüşümü
Kriz dönemlerinde öze dönüş: Örtülü zihnimiz 2022’ye nasıl giriyor?
Taksicileri bekleyen sürpriz: Paylaşım ekonomisi ve “New Power”