
Çalışanların yüzde 60’ı “önce kişisel yaşam” diyor!
Pandemi sonrası iş dünyasında kartlar yeniden dağıtılırken, çalışanların öncelikleri de köklü bir değişim geçirdi. Dijital sağlık uygulaması Heltia, bu dönüşümün en kritik başlıklarından biri olan iş-yaşam dengesi üzerine hazırladığı kapsamlı raporla hem çalışanlar hem de işverenler için çarpıcı veriler ve somut öneriler sunuyor. Rapor, çalışanların yüzde 60’ının kişisel yaşamlarını işten daha önemli bulduğunu ortaya koyuyor.
İş-yaşam dengesi neden bu kadar önemli?
Raporun temelinde, çalışanların profesyonel sorumlulukları ile kişisel yaşamları arasında kurdukları dengenin; sadece bireysel refahı değil, kurumların verimliliğini ve sürdürülebilirliğini de doğrudan etkilediği vurgulanıyor.
Randstad Workmonitor 2024 verilerine göre, çalışanların yüzde 60’ı kişisel yaşamlarını iş yaşamlarından daha önemli buluyor. Yeni bir iş teklifini değerlendirirken iş-yaşam dengesi yüzde 57 oranında en önemli kriter olarak öne çıkarken, yüksek maaş ise yüzde 55 ile ikinci sırada geliyor. Bu da işveren markası yaratmanın yeni formülünü açıkça ortaya koyuyor.
Doğru bilinen yanlışlar masaya yatırılıyor
Rapor, iş-yaşam dengesi konusundaki bazı yaygın yanlış algılara da ışık tutuyor. Her gün işe ve özel yaşama eşit zaman ayırmanın gerekliliği, ya da iş dışında tamamen dinlenmenin tek doğru çözüm olduğu gibi mitler yerine, bu dengenin kişiye, dönemine ve ihtiyaçlara göre değişkenlik gösterdiği gerçeği vurgulanıyor. Ayrıca dengeli bir yaşamın iş performansını düşürmediği; aksine verimlilik, yaratıcılık ve bağlılığı artırdığına dikkat çekiliyor.
Şirketler için “kazan-kazan” formülü
Modern iş dünyasında iş-yaşam dengesi, sürdürülebilir başarının temel taşı haline geldi. Randstad Workmonitor 2024 verilerine göre, çalışanların yüzde 60’ı kişisel yaşamlarını işten daha önemli buluyor, bu da kurumsal stratejilerin yeniden şekillenmesi gerektiğine işaret ediyor.
Sağlıklı bir iş-yaşam dengesi, çalışanların daha üretken, yaratıcı ve dengeli bireyler olmalarını sağlıyor. Kişisel gelişim, hobiler ve sosyal bağlar, verimliliklerini artırırken mental sağlıklarını da koruyor. Esnek ve otonom çalışma alışkanlıkları, bu etkiyi pekiştiriyor.
İş-yaşam dengesine yatırım yapan kurumlar, çalışan bağlılığını artırıyor, devamsızlıkları azaltıyor ve inovasyonu teşvik ediyor. Ayrıca, kurumsal kültürü iyileştiriyor ve işveren markasını güçlendiriyor.
Bu yaklaşım, sadece bugünün değil, geleceğin iş gücünü şekillendiriyor, yüksek performanslı ve mutlu ekipler oluşmasına olanak tanıyor.
İş-yaşam dengesini desteklemenin dört farklı yolu ise şöyle:
1. Esnek çalışma modelleri:
Pandemiden sonra norm haline gelen hibrit ve uzaktan çalışma, sıkıştırılmış çalışma haftaları, asenkron çalışma düzenleri ve genişletilmiş izin politikaları artık çalışanlar için bir “lüks” değil, bir “gereklilik”. OECD’nin “Better Life Index” verilerine göre haftada 50 saatten fazla çalışanların oranı Türkiye’de yüzde 25 iken, bu oran Rusya’da yüzde 0,1.
2. Dijital sınırlar:
Pandemi sonrası esnek ve uzaktan çalışma modelleri, çalışanlara mekânsal özgürlük sağlarken, iş ve özel yaşam arasındaki çizgileri bulanıklaştırdı. Bu durum, “sürekli çevrimiçi olma” baskısını artırarak yeni bir stres kaynağı oluşturdu. Esnek çalışmanın norm hâline geldiği günümüzde, dijital sınırların net bir şekilde tanımlanması ve bu sınırlara saygı gösterilmesi büyük önem taşıyor.
Bu dijital sınırları korumak için mesai saatlerinin belirlenmesi, tatil dönemlerinde otomatik yanıtlayıcı kullanımı ve haftalık toplantısız günler gibi düzenlemeler etkili olabilir. Ayrıca, farklı zaman dilimlerinde çalışan ekipler için iletişim protokolleri oluşturulması da dijital yükü azaltır.
Çevrimdışı kalma hakkının bir ihtiyaç olduğunun farkına varan şirketler, çalışan mutluluğunu artırarak daha verimli ve sürdürülebilir bir iş ortamı yaratıyor.
3. Destek programları:
İş-yaşam dengesi, artık sadece mesai saatlerinin düzenlenmesiyle sınırlı değil; zihinsel, duygusal, fiziksel ve sosyal ihtiyaçları kapsayan bütünsel refah programları ön plana çıkıyor. Belirsizliklerin arttığı bu dönemde, kurumsal destek mekanizmaları, çalışan bağlılığı ve verimliliği açısından kritik bir rol oynuyor.
Modern işverenler, çalışanların iyilik hâlini gözeten çeşitli programlarla fark yaratıyor. Stres yönetimi ve mindfulness gibi wellness programları, koçluk ve mentorluk desteği, çocuk bakımı ve kreş yardımları, ev-ofis ergonomisi danışmanlığı, spor üyelikleri gibi uygulamalar, çalışanların sağlığını ve motivasyonunu artırıyor. Ayrıca, mental sağlık hizmetlerine kolay erişim sağlanması, psikoterapi seçenekleri ve gizlilik ilkelerine dayalı destekler, çalışanların güvenliğini ve refahını koruyor.
4. Sürekli izleme ve geliştirme:
İş–yaşam dengesi, sadece bir hedef değil, dinamik bir süreç olarak ele alınmalı. Çalışanların ve kurumların değişen ihtiyaçlarına göre evrilen, gelişen bir denge kurmak için belirli stratejik adımların atılması büyük önem taşıyor. Bu sürecin sürdürülebilirliğini sağlamak için, kurumların düzenli ölçme ve değerlendirme yapması şart.