Çevrenin koruyucuları
“Çevrenin Koruyucusu” olmak yalnızca bugüne değer katmak değil, yaşanılabilir yarınların da teminatı olmak demek. Kimileri enerji tasarrufuyla, kimileri tedarik zincirinde yarattıkları farkla, kimileri toprağa, kimileri rüzgara dokunarak bu sıfatı sahipleniyor. Bir de var olanı dönüştürenler var… Onlar bu alanda elini taşın altına koyarak, hem yeniden üretimde oluşabilecek zararların hem de var olan kullanılmış hammaddeleri yeniden kullanarak tüketim zararlarının önüne geçiyor. Dönüşümün gücü ile Çevrenin Koruyucusu olan markaların projelerini FM Halkla İlişkiler, İçerik ve İletişim Danışmanlık Kurucu Ortağı Fülay Yaşa Keskin’in liderliğinde mercek altına aldık…
Dünya Bankası’nın verilerine göre yılda 2 milyar tondan fazla çöp üretiliyor ve bu rakamın hızlı bir şekilde artacağı öngörülüyor. Küresel çöpün ise 2050 yılına kadar 3,4 milyar tona ulaşması bekleniyor ve bu durum gelecek nesiller için ciddi bir tehdit oluşturuyor.
Her yıl dünya okyanuslarına 13 milyon ton plastik karıştığını biliyoruz. Uzmanlar, okyanuslara plastik atmaya devam edersek, 2050 yılına kadar denizlerde balıktan çok plastik olacağını öngörüyor. Ayrıca her yıl 280 milyar ton yeraltı suyu kirleniyor. Gerçek şu ki; bireylerden markalara ve devletlere dünyanın her bir paydaşı önlem almadığı takdirde rakamların karanlığı gelecekteki tablonun tonunu da net bir şekilde gözler önüne seriyor…
Burada alabileceğimiz en temel önlemlerin başında elbette dönüşüm hareketi geliyor. Geri dönüşüm, çevre koruma sürecinde temel bir rol oynarken kullanılmış materyallerin yeniden işlenmesi, doğal kaynakların korunmasına da yardımcı olarak atık miktarını azaltıyor. Dönüşüm için sorumluluk alan bireylerin çabaları elbette çok kıymetli… Giderek artan çevre ve sürdürülebilirlik hassasiyetiyle bugün hem tüm dünyada hem de ülkemizde bireylerin atıklar konusunda daha bilinçli hale geldiğini söylemek mümkün…
Tüketim kadar üretimde de “sıfır atık”!
Tam da bu noktada altını çizmemiz gereken çok kıymetli bir nokta karşımıza çıkıyor. Bu hassasiyetlerimiz kalıcı ve sürdürülebilir bir etki uyandırsın istiyorsak, “sıfır atık” politikasını şirketlerin, markaların ve tüm paydaşlarının benimsemesini güçlü bir sesle talep etmeliyiz. Son tüketicinin atıklarını azaltması, bunların dönüşüm yolculuğuna entegrasyonu için çaba sarf etmesi elbette çok kıymetli ancak dönüşüme gönderdiğimiz her bir atık henüz üretim aşamasında “daha yeşil” bir yol haritasıyla üretilir ve tedariki sağlanırsa işte o zaman çok daha aydınlık bir geleceğe adım atmış olacağız…
Dönüşümün 3 hâli: İleri, geri, aşağı
Temel olarak dönüşümün üç hâli olduğunu söylemek mümkün: İleri, geri ve aşağı dönüşüm yöntemleri arasındaki temel ayrım, atık dönüşümünün etkinlik ve fayda düzeylerinden kaynaklanıyor. Bir diğer deyişle bir atığın yeni bir ürüne dönüşmesi sürecinde ne kadar enerji ve yeni ham madde harcandığı, dönüşüm için kullanılan üretim yöntemlerinin çevreye etkisi, ortaya çıkan yeni ürünün işlevselliği ve kalitesi gibi faktörler dönüşümü de sınıflandırmış oluyor.
Geri dönüşüm nedir?
Geri dönüşüm, kullanılmış ya da eski ürünlerin üretime yeniden dahil edilmesi anlamına geliyor. Nesnelerin yeni malzemelere dönüştürüldüğü ve daha sonra aynı ürünü veya başka bir ürünü yapmak için kullanıldığı endüstriyel sürecin tamamını kapsıyor. Evlerden, ticari mülklerden, endüstriyel mülklerden veya belediye tarafından işletilen geri dönüşüm merkezlerinden geri dönüştürülebilir malzemeler toplanıyor ve bir geri dönüşüm tesisine götürülüyor. Burada, geri dönüştürülebilir maddeler türlerine göre sıralanıyor ve daha sonra parçalanarak yeni malzemeler oluşturmak için kullanılıyor.
Alüminyum ve cam gibi bazı geri dönüştürülebilir maddeler yüzde 100 geri dönüştürülebilir malzemeler. Plastik ve kâğıt gibi maddeler ise yüzde 100 geri dönüştürülemiyor çünkü geri dönüşüm sürecinde zayıflıyorlar. Plastik ve kâğıt söz konusu olduğunda, yeni ürünler oluşturmak için geri dönüştürülmüş malzemeler taze malzemelerle karıştırılıyor ve yeniden üretim süreci başlıyor…
İleri dönüşüm nedir?
“Yaratıcı geri dönüşüm” olarak da adlandırılan ileri dönüşümü atık materyallerin yaratıcı ve yenilikçi yollarla yeniden kullanılması ve artı değer yaratılması olarak tanımlamak mümkün. Bu süreçte, atıklar sadece yeniden işlenmekle kalmıyor, aynı zamanda daha yüksek değerli ürünlere dönüştürülüyor. Örneğin, eski kıyafetler modaya uygun aksesuarlara veya mobilyalara dönüştürülebiliyor. Bu yaklaşım hem atık miktarını azaltır hem de yeni ürünler üretmek için gereken kaynakları ve enerjiyi minimumda tutar.
İleri dönüşüm, topluma sürdürülebilir bir yaşam tarzı benimsemekte ilham verirken, aynı zamanda ekonomik açıdan da fayda sağlar, zira bireyler ve işletmeler için yeni iş fırsatları yaratır. Bu şekilde, ileri dönüşüm hem çevreye hem de ekonomiye katkıda bulunarak çok yönlü bir koruma sağlar. Bir şeyi orijinal nesnenin değerini artıracak şekilde geri dönüştürmek veya yeniden kullanmak anlamına gelen ileri dönüşümün tek sınırı hayal gücü ve becerilerdir.
Aşağı dönüşüm nedir?
Atığa dönüşmüş malzeme veya ürünü daha düşük değerde başka bir ürüne dönüştürme süreci aşağı dönüşüm (downcycling) olarak tanımlanıyor.
Bir başka deyişle aşağı dönüşüm, geri dönüştürülmüş malzemelerin orijinal ürünlerinden daha düşük kalitede veya değerde yeni ürünlere dönüştürülmesi işlemidir. Bu süreçte, malzemelerin fiziksel veya kimyasal özellikleri bozulabilir, bu da onları daha az değerli ve kullanışlı hale getirir. Örneğin pet şişeler genellikle geri dönüştürülüp yeni PET şişeler yapılmaz; bunun yerine, düşük kaliteli plastik ürünler, tekstil elyafları veya yalıtım malzemeleri yapılabilir. Gazete kâğıdı geri dönüştürüldüğünde, yeni gazete kağıdı yerine genellikle daha düşük kaliteli kağıt ürünlerine (örneğin, karton veya tuvalet kağıdı) dönüştürülür.
Aşağı dönüşüm, geri dönüşüm sürecinde malzeme kalitesinin korunamaması durumunda ortaya çıkar ve bu da geri dönüştürülen ürünlerin ömrünü ve değerini azaltabilir. Ancak, bu yine de malzemelerin çöpe gitmesini önler ve çevresel faydalar sağlar.
Sorumluluk sadece tüketen bireyde olmamalı
✓ Atık Yönetimi aslında 1900lerin başından bu yana birçok ülkede çevreyi koruma kapsamında ele alınan bir kavram. Hemen hemen birçok ülkede atık yönetimini düzenleyen ulusal çapta yasalar, yönetmelikler mevcut. Ülkemizde de keza bu alanda birçok düzenleme söz konusu. Üstelik çevre ile ilgili birçok STK da uzun yıllardır bu alandaki farkındalık faaliyetlerini sürdürüyor. Sürdürülebilirliğin ‘trend’ olmasıyla birlikte, pazarlama evrenin de konuya giderek daha fazla ilgi gösterdiği bir gerçek.
✓ Ben genel olarak sürdürülebilirlik kapsamında yapılan her çalışmanın geride niyeti ne olursa olsun, mutlak bir fayda yaratacağı görüşündeyim. Ancak atık yönetimi konusunda yapılan birçok çalışmanın yeşil aklama sınırlarında dolaştığını da söylemem lazım. Çünkü bu alanda yapılan çalışmaların çoğu merkeze son tüketici olan “insan”ı koyuyor. Elbette insanın alacağı her aksiyon çok önemli. İnsanın tüketim alışkanlıklarının değişmesi önemli bir rüzgar yaratacaktır. İnsanda bu farkındalığı ve bilinci yaratmak, hatta bunu çocuklara aşılamak uzun vadede önemli bir adım. BM’nin acil çağrısında da buna vurgu yapıldığını hatırlayalım. Öyle bir noktadayız ki, büyük-küçük demeden, benim yaptığımla mı kurtulacak demeden atılacak her adım artık çok önemli.
✓ Yine de ben pazarlama evreninde atık yönetimi konusunun, sorumluluğu paylaşmak yerine büyük ölçüde tüketiciye yüklediğini düşünüyorum. İletişim diline de bakarsanız markalar, tüketicilere satın aldıkları ürünün sonrasında ne yapmaları gerektiği konusunda yönlendiriyorlar. Şunun altını çizmek isterim ki bu önemsiz değil. Kişi başına günlük ortalama 0,74 kilogram atık üretiyoruz. Dünya çapında kişi başına düşen yıllık küresel gıda atığı miktarı 160-295 kilogram arasında değişiyor. Bunu dünyadaki insan sayısıyla birlikte düşününce 7. Kıta çok gerçekçi değil mi?
✓ Bilincin artmasıyla bu miktarlardaki azalmanın etkisi elbette muazzam olacaktır. Yıllar önce mağaza raflarına giren ve küçücük yer kaplayan tamamen sıfır atık, geri dönüştürülebilir, doğal ürünlerle ilgili ‘çok az satılıyor, ürün grubumuzda olması için ekledik’ ya da ‘tüketiciler bunları almak istiyor ama pahalı olduğu için tercih etmiyor’’ argümanlarını hatırlar mısınız? Doğal olan pahalıdır gibi bir algı oluşmaya başlamıştı ki neyse global trendlerin etkisiyle çok fazla oturmadan kayboldu. Bugün market, güzellik zincirlerinde bu tarz ürünlerin kapladığı alana bakınca yaratılan farkındalık ve bilinçle tüketici etkisini gözlemleyebiliriz.
✓ Ancak benim itirazım, iletişim dilinde sorumluluğun hep satın alan bireye yüklenmesi. Oysa atığın en başta üretimdeki süreçlerde, son olarak rafa gelen ürünlerde kontrol altına alınması gerekir. Bırakın sonra tüketici üzerine düşeni yapsın. Yeniden değerlendirsin, ayrıştırsın… Çok az marka bunu anlatıyor. Yasal düzenlemelere uymanın dışına çıkıp bu alanda yatırım yapıp bunun iletişimini yapan markaları düşünün, bir elin parmaklarını geçer mi? Sıfır Atık Belgesi almak bir iletişim aracı mı örneğin. İlk başlarda örnek teşkil etmek için duyurmak önemli olmakla birlikte bugün halen bunun iletişim aracı olarak kullanıldığını görmek üzücü. İçinde bulunduğumuz global iklim krizi koşullarında zaten olması gerekeni duyurmaya çalışmak mı olmalı iletişimin temeli..
✓ Özetle, bireyin yaratacağı her türlü etki önemli. Ama atık konusunda bireye gelene kadar yapılması gereken çok fazla iş var. Her şeyi belli yasal sınırlarda yapıp sonra satın aldığı ürünle ilgili sürekli bireyi yönlendirmek, yapmazsan çevre kirleniyor demek anlamlı ve doğru değil. İşte o zaman yeşil aklama sınırlarına çok yaklaşılıyor ve samimiyetten uzaklaşılıyor. Atık yönetimi iletişimi ve projelerinde üzerinde markalar biraz daha fazla düşünmeli.