Ev mercek altında, üçüncü göz devrede!
Türkçede bazı kelimeler eş anlamlı da olsa diğerlerine göre duygusal dünyamızda daha fazla derinlik bulur. Mesela “emanet” ihanet edilmeyecektir. Mesela “israf” tasarrufa davettir. “Sürdürülebilirlik” ise devamlılığın teminatıdır. Giderek daha sık kullandığımız bu kelimeler kaynakların sınırsız olmadığına dair bir farkındalığın oluştuğuna dair işaret mi?
Kaynakların sınırsız olmadığını anladığımız zamanlardan geçiyoruz. Sürdürülebilirlik, bir yönetim yaklaşımı olma anlamında öne çıkarken giderek daha çok tasarruf ile anılıyor. İsraf ise duymaktan hiç hoşlanmadığımız kavramlar listesinin başında. Bosch Ev Aletleri ve Marketing Türkiye’nin ortak çalışması olarak yapılan ve pandemi döneminde evin yeniden keşfini sorgulayan “Başka Bir Ev Araştırması” ise bize yeni bakış açıları kazandırıyor. Şimdi dışarısının içerisi, içerinin ise dışarı olduğu bir dönemdeyiz. Araştırma evdeki tüm eşya, makine ve cihazlarla pandemiye karşı verilen savaşta onları güçlü müttefiklerimiz olarak gördüğümüzü söylüyor.
Tasarruf hiç bu kadar önemli olmamıştı
“Bir Başka Ev Araştırmasına” katılanlar, sürdürülebilirlik ve iklim değişikliği konularına duyarlılığın arttığını düşünüyor. Tutum ve davranışları tüketim-tasarruf denklemi üzerinden ölçen bir araştırma bize içinde bulunduğumuz dönemde toplumun günlük aktivitelerinde nasıl bir duygu haliyle hareket ettiğini ve beraberinde markalardan neler beklediğini gösteriyor. Anlaşılan o ki, tasarruf etme bilinci yükselirken bu duyarlılığı markaların da göstermesi de bekleniyor.
Bu iki araştırmanın verilerini gelin birlikte yorumlayalım…
Katılımcılara yöneltilen “İsraf konusunda markalardan beklentiniz nedir?” sorusuna verilen yanıtlar beklentinin ürünün işlevinden çok daha öteye taşındığını gösteriyor. Uygun fiyatlandırma başta olmak üzere geri dönüşümü desteklenmesi (yüzde 17,7), ürün kalitesi (yüzde 14,3) ve ambalajların geri dönüşüme uygun olması (yüzde 10,7), doğaya daha duyarlı olması (yüzde 10,7), israf konusunda tüketicileri bilinçlendirme çalışmaları yapması (yüzde 9,0), markanın bizzat israf yapmaması (yüzde 6,7) ve uzun ömürlü ürünler üretmesi (yüzde 3,2) listeleniyor.
Gereksiz tüketim günümüzde hem hiç hoş karşılanmıyor hem de israfla aynı anlamda kullanılıyor; yemek israfı (yüzde 31,7) rahatsız ediyor, su israfı (yüzde 12,0) düşündürüyor, para (yüzde 5,2) ve zamanın israf edilmesi (yüzde 3,3) toplumu rahatsız ediyor. Tasarruf tutumlu olmakla eş anlamlı kabul ediliyor ve su-elektrik tasarrufu “dikkat edilecekler” listesinin başında geliyor.
Her alanda markalardan beklenti artıyor
Bosch Ev Aletleri de sürdürülebilirlik yaklaşımıyla beklentileri karşılayan markalar arasındaki ilk sırayı alıyor. Bosch Ev Aletleri’nin Pazarlama Müdürü Özlem Koçdar; “Yaşam için teknoloji sadece bir slogan değil, yaptığımız inovasyondan, günlük iş akışlarımıza her adımımızı şekillendiren bir felsefe. Dolayısıyla doğal kaynaklarımızı korumak, sürdürülebilir bir yaşamı desteklemek en büyük sorumluluğumuz ve marka karakterimizin bir parçası, attığımız her adımda doğal olarak bunu düşünüyor, dikkate alıyor ve buna göre hareket ediyoruz. Ürünlerimizi geri dönüşümlü malzemelerle üretirken, yüksek enerji ve su tasarruflu ürünlerin geliştirilmesinde öncü bir rol üstleniyoruz. Bosch’un patent kayıtlarının yüzde 40’ı ve Ar-Ge bütçesinin yüzde 45’i, doğal kaynakların verimli kullanımını ve çevrenin korunmasını hedefleyen teknolojilerden oluşuyor. Doğal kaynakları verimli kullanarak hem doğaya hem ev hem de ülke ekonomisine katkı sağlıyoruz. Örneğin; daha az su tüketimine odaklanan yaklaşımımız ile bugün 16 yıl önceye kıyasla, fazla su tüketiminin önüne geçiyor, yüzde 60’a varan tasarruflu ürünler sunuyoruz, enerji tasarrufunda ise yüzde 82’ye varan bir rakama ulaştık” bilgilerini veriyor.
Tasarruf araştırmasına dönecek olursak; “İsraf konusunda markalar ne yaparsa hakkındaki düşünceniz olumlu yönde etkilenir?” sorusuna katılımcıların yüzde 76,2 gibi çok yüksek bir oranı doğaya daha az zarar vermesinin kendisini etkileyeceğini söylemiş. Ardına gelen yanıtlar ise doğayı koruma konusundaki duyarlılığı göstermesi açısından önemli. Katılımcıların yüzde 75,8’i geri dönüşüme destek vermesi derken sırasıyla yüzde 70’lik yüksek bir katılımla kaliteli malzemelerle kullanım ömrünü arttırılması, doğal kaynakların tüketimine karşı çalışmalar yapması ve ikinci el eşyaları alarak dönüştürülebilir alanlarda kullanılması cevapları verilmiş. Ayrıca kadınların markaların israf konusunda yaptığı çalışmaları erkeklere oranla daha çok önemsediğini görülmüş.
Rakamlar net bir şekilde yaşamın her alanında tasarrufun önemli olduğunu ifade ediyor. Ancak hijyen kaygımız ve evde geçirilen saatlerin artması nedeniyle su, deterjan ve benzeri tüm alanlarda kullanımın arttığı da bir gerçek.
Evin keşfedilmemiş hiçbir köşesi kalmadı
Bu dönemde mutfak evin en çok zaman geçirilen bölümü oldu demek yanlış olmaz. Her ne kadar kadınların yüzde 76’sı yemek pişirmek kadının görevi diyorsa da erkekler de içlerindeki şeflerin ortaya çıkmasına izin verdiler. Online’da en çok aranılanlar listesinde yemek tariflerinin açık ara yer aldığını da gördük. Tüketim toplumu kavramının giderek hararetini yitirdiğini görmek ise doğaseverler için mutluluk verici olmalı. İhtiyaç dışı alışverişin yüzde 68,2 azaldığını duymak ise çok daha sevindirici. Satın alma eyleminde her ailenin bütçesine göre bir tercih konuluyorsa da fırsat dönemlerinin takip edildiği söylemek mümkün. Ev halkına yetecek kadar yemek yapılması en çok tasarruf edilen alan olarak işaretlenmiş. Kalan gıdaları farklı şekillerde değerlendirmek öncelikli seçeneklerden. Tazeliğini yitirmek üzere olan sebze/meyveleri çöpe atmadan değerlendirmenin ulaştığı oran (yüzde 39,2) bilinç düzeyinin ne denli arttığını gösteriyor olmasından ötürü çok değerli. İnişli çıkışlı duygu halleri süregide dursun mutfaktaki en değerli yardımcılarımız çok seyrek kullandığımız mutfak makinaları oldu. Hamurun kıvamına kendi karar veren profesyonel modellerden, aksesuarı bol pratik modellere ilgi büyüktü. El blender’ı gibi yardımcıların daha fazla eksikliği hissedildi ve tamamlandı. Tabii kompakt ve aynı zamanda güçlü motora sahip inovatif ürünler de dar tezgahlı evler için odak noktası oldu. Bosch Ev Aletleri de özellikle bu dönemde değişen kullanıcı talep ve alışkanlıklarını okuyarak ileri teknoloji ve fonksiyonel ürünleriyle tüketicilerine çözüm sunan markalardandı. Kapasite ve tazelik de mutfağın en önemli konu başlıkları arasında yer aldı, tüketiciler evde kaldığımız bu dönemde daha uzun tazelik, daha fazla kapasite sunan geniş buzdolaplarını tercih etti. Ev yemeği tüketicilerin bu dönemde hem tasarruf hem sağlık başlıkları arasındaki yerini aldı. Aynı zamanda bilinçli tüketim de devreye girdi. Tazeliğini yitirmek üzere olan sebze/meyveleri çöpe atmadan değerlendirmenin ulaştığı oran yüzde 39,2’ye çıktı, bu rakam bilinç düzeyinin ne denli arttığını gösteriyor olmasından ötürü çok değerli. Sonuç olarak; dışarda bir savaş vardı, içeride gücümüzü artıran pratik ve işlevsel mutfak aletleri, kablosuz süpürgeler hatta kahve makineleri gibi birçok küçük yardımcıyla birlikte mücadele ediyor olmak evden sığınağa dönüşen kalemizde kendimizi iyi hissettirdi.
Şimdi daha eleştirel ama bir o kadar da bilinçliyiz
Araştırmada ev ve kişisel temizlik kategorilerindeki tasarruf olgusu incelendiğinde katılımcıların ihtiyaç dışında kozmetik/kişisel bakım ürünlerini almadığı ortaya çıkıyor (yüzde 72,7). Çamaşır/bulaşık makinesini tam dolmadan çalıştırmamak (yüzde 59,3) seçeneklerden biriyse de bir diğer tasarruf davranışı daha ucuz temizlik malzemelerini seçmeye özen göstermek oluyor. “Başka Bir Ev” araştırmasının işaret ettiği bir başka konu da eve daha eleştirel bakıyor olmamız. Future Bright bunu “3’ünci Göz” kavramıyla açıklıyor. Daha bilinçli bir bakış açısına sahip olmayı da anlatan bu kavram ev sahiplerince mercek altına alındığını söylüyor. Bu dönemin öne çıkan davranışlarından bir tanesi de evde kullanılmayan her şeyin ev dışına çıkarılması oldu. Tamir edilecekler edildi, ettirildi. Ve artık bir sonraki saldırıya sığınağımızda hazırdık.
Dilde başlayan değişim
Kültürümüz seçtiğimiz kelimeleri, kelimeler de hassasiyetlerimizi ortaya koyar. Türkçede bazı kelimeler eş anlamlı da olsa diğerlerine göre duygusal dünyamızda daha fazla derinlik bulur. Mesela “emanet” ihanet edilmeyecek bir şeydir. Dil kökü anlamıyla olumludur; korunası saklanası demektir. Mesela bir başka hassas kelime “israftır”. Dil kökü her ne kadar olumsuzsa da olumluya işaret eder, Aslında tasarrufa davettir. Dilimize son yıllarda giren “sürdürülebilirlik” kavramı da başlangıçta değeri pek anlaşılmamışsa da çevre konusundaki hassasiyetimizin artmasıyla giderek daha fazla kullanmaya başladık. Çevreye farkındalık sözde başlayıp öze dönüştü diyeceğimiz zamanlardayız. Dünyayı emanet olarak kabul etmek, israftan kaçınmak ve sürdürülebilir bir gelecek için birlikte hareket etmeyi artık daha çok istiyoruz…
Pandemi pek çok konuda hepimizi değiştirdi ama en çok iç sesimizi duymamıza neden oldu. Geçmişte daha çok zamansızlıktan görmezden geldiğimiz pek çok şey bugün önceliklerimiz arasında yerini aldı. Şimdilerde istemsiz de olsa kazandığımız bu davranışların kalıcılığı sorgulanıyor. Yine araştırmalar, kendi dışımızdaki her şeye karşı duyarlılık katsayımız şimdiki gibi devam etmese de yüzde 30’unu unutmayacağımızı söylüyor. Bütün bunların karşılığı nedir diye düşünüldüğünde, “dünya zaman kazandı” demek sanırım yanlış olmayacak…