Günahlarımızdan arınacağımız bir dönem de gelecek!
Gazetecilik etiğinin iyiden iyiye sorgulandığı günümüz medyasında, Hürriyet Gazetesi Ombudsmanı Faruk Bildirici’nin son kitabı “Günahlarımızda Yıkandık” iletişim dünyası için bir rehber niteliğinde… Kitabın detaylarını konuşmak için bir araya geldiğimiz Bildirici, Türk basınının kara günlerden geçtiğini belirtiyor. Ana akım medyanın ciddi bir dönüşümden geçeceğini belirten Bildirici, Türk medyasının günahlarından arınacağı bir dönemin geleceği konusunda da umutlu…
Söyleşi: Eylem Arslan [email protected]
Günahlarımızda Yıkandık – Örneklerle Gazetecilik Mesleği Etiği” kitabınız hem gazeteciler hem de iletişim fakültesi öğrencileri için bir başucu kitabı… Nasıl bir içgörüyle bu kitabı hazırladınız?
Gazetecilik meslek etiğiyle ilgili zengin deneyimler içeren yazılarımın arşivlerde yitip gitmesini istemedim. Seçmeler yapıp kategorize ettim; her bölüme o alandaki gazeteciliğin tarihçesini, temel kurallarını içeren girişler yazdım. Ombudsman (Okur Temsilcisi) olarak yanlışlardan mesleğim adına artı değer üretmeye çalışıyorum. Gazeteciliği yeniden güvenilir ve itibarlı bir meslek haline getirmek için yanlışlarımızdan kurtulmak, etik kurallara uymak durumundayız. Haberciliğimizin kalitesini yükseltmek için ilkeli gazetecilik zorunlu. Bu kitapla meslektaşlarıma ve iletişim camiasına ilkeli gazetecilik için derli toplu bir pusula sundum. Gazeteciliğin hemen her alanına ilişkin yanlışlardan örnekler vererek, ilkeli ve kaliteli gazeteciliğin nasıl yapılabileceğini aktarmaya çalıştım. Aynı zamanda okurlara da bilinçli medya okur-yazarlığı açısından farklı ve renkli bir pencere açmak istedim.
Türkiye’deki gazete ombudsmanlığını nasıl değerlendiriyorsunuz? Geleneksel medyayla dijital medyanın ombudsmanlığı arasında farklar bulunuyor mu?
Türkiye’de medya ombudsmanlığının tarihi 20 yıla yaklaşıyor. Ombudsmanlık deneyiminin bilinirliği, etkisi ve bir iç denetim mekanizması olarak gerekliliği son yıllarda daha çok kabul görür oldu. Ama bence hâlâ ne olması gereken noktada ne de yeterince yaygın. Hürriyet dahil sadece dört gazetede ombudsman var. Medyanın güvenilirliğinin, itibarının yeniden sağlanabilmesi ve okurlarla şeffaf bir ilişki kurabilmek için ombudsmanlık hayati önemde. Tabii etkili bir ombudsmanlık için de editoryal bağımsızlık olmazsa olmaz bir koşul. Dijital medyada anlık haberler söz konusu olduğu için çoğu zaman anlık müdahaleler gerekiyor. Hürriyet gazetesi ombudsmanı olarak basılı gazetenin yanı sıra hurriyet.com.tr’yi de izliyorum. Gün içinde sürekli yazım yanlışından okurların eleştirilerine kadar hemen her konuyu sürekli iletiyorum, arkadaşlar düzeltiyor. Düzeltilmediği ya da görüş birliği sağlayamadığımız konuları Okur Temsilcisi köşesinde yazarak okurun bilgi ve görüşüne sunuyorum.
Gazeteciler ve halkla ilişkiler ajansları arasındaki ilişki sıklıkla tartışmalara neden oluyor. Bu ilişkinin yanlışları sizce neler?
Bu sorunun yanıtı hayli uzun olabilir ama kısaca özetlemeye çalışayım. Ben halkla ilişkiler uzmanlarının gazetecilerle ilişkisine karşı değilim. Elbette bu iki alan birbiriyle yakın temas içerisinde olacak. Ama halkla ilişkiler uzmanları, gazetecilik etiğine dikkat etmek, editoryal alana müdahale etmemek durumunda. Haberle tanıtım/reklam birbirine karışmamalı. Gazeteciye bilgi vermek, önerilerde bulunmak, soruları yanıtlamak, ilişki kurmak PR uzmanlarının görevi. Fakat yanlış bilgi vermek, paralı haber yaptırmak, şirket ya da kurumun gücünü kullanarak haber yaptırmak, özel hediyeler ve davetlerle gazeteciyi tanıtıma yönlendirmek kabul edilemez. Son yıllarda yaygınlaşan davet gazeteciliği meslektaşlarımızın olduğu kadar halkla ilişkiler şirketlerinin de yanlışı. İçerik ve fikir üretmeden gazeteci ağırlayıp kolay yoldan tanıtım yapıyor bazı PR şirketleri.
Kitabınızda kimi gazetecilerin kişisel sosyal medya paylaşımlarında marka içeriklerinin yer aldığını örneklerle belirtmişsiniz. Gazetecilik etiği bağlamında bu tür paylaşımları nasıl değerlendiriyorsunuz?
Gazeteci okuruna, izleyicisine gerçeği aktarır, yalın gerçeği. Bu faaliyetin maddi manevi hiçbir çıkar ilişkisinin gölgesinde kalmaması gerekir. Gazeteci özel bir çıkar sağlayarak, gazetecilik faaliyeti üzerinden okuru/izleyicisiyle sağladığı güven ilişkisini bir marka, bir firma için kullandırırsa mesleğine ihanet etmiş olur. Sosyal medyada ürün yerleştirme bence gazetecinin reklam/tanıtım yapmasından daha da kötü bir durumdur. Çünkü ürün yerleştirme açık değil gizli reklamdır ayrıca bir kandırmaca da söz konusudur.
“Kitapların bombalardan daha tehlikeli olabileceğini söyleyen bir anlayışın gazeteciliği suç olarak görmesi şaşırtıcı olmasa gerek” diyorsunuz kitabınızda… Sizce basın özgürlüğü için gazetecilere ve gazete yöneticilerine düşen görevler neler?
Evet, böyle bir ortamda gazetecilik yapmaya çalışıyoruz. Biz gazetecilerin öncelikle kendi işimizi iyi yapmamız, ilkeli olmamız gerekli. Her şeye rağmen sessizlerin, mazlumların, haksızlığa uğrayanların, çoğunluğun sesi olmaya, demokrasinin bekçi köpeği işlevimizi yerine getirmeye çaba harcamalıyız. Bir yandan da gazeteciliğin suç olmadığını anlatmak, hapsedilen ve gözaltına alınan meslektaşlarımızı savunmak, medya kuruluşlarının kapatılmasına, siyasi iktidar dahil bütün güç odaklarından gelen baskılara karşı çıkmak ve demokrasi mücadelesi vermek durumundayız.
Geçtiğimiz ay Gazete Habertürk “Son Baskı” manşetiyle yayın hayatını sonlandırdı ve çalışmalarına dijitalde devam edeceklerini belirttiler. Sizce bu neyin göstergesi?
Ne yazık ki medya sektörüne giren iş insanlarının önceliği basın özgürlüğü ve insanların haber alma hakkı değil. Habertürk para kazanmak ve güç devşirmek için kurulmuştu. Artık yeterince güç ve itibar devşirilmiş olmalı ki böyle bir manivelaya ihtiyaç kalmamış. Siyasi iktidarla ilişkinin kapatma kararına ne denli etkili olduğunu bilmiyoruz ama bu kararı, sadece gazetenin zarar etmesi ve gazeteciliğin dijitale kayması gibi teknolojik gelişmelerle açıklamaya kalkmak gelinen noktayı açıklamaya yetmez. Turgay Ciner için Habertürk’ün bir kapının kapatılması anlamına gelebilir ama onun bu kararıyla yüzlerce gazeteci arkadaşımız işsiz kaldı. Zaten binlerce meslektaşımız işsiz. Kapatılan ve kapanan medya kuruluşlarının sayısı da her geçen gün artıyor. Kara günlerden geçiyoruz kısacası.
Türk medyasını nasıl bir gelecek bekliyor?
Günümüzde Türkiye medyası dijital mecradaki gelişmeler, teknolojik değişim, yapısal sorunlar, siyasi iktidarın baskıları ve demokrasi sorunları nedeniyle zor durumda. Fakat ben medyanın önümüzdeki dönemde yeniden yapılanacağına inanıyorum. Özellikle de ana akım medya ciddi bir dönüşümden geçecek. Hani su akar yolunu bulur derler ya haberler de öyledir. Kitlelere ulaşmanın sağlıklı bir yolu mutlaka bulunur, bulunacak. Kitabıma verdiğim “Günahlarımızda yıkandık” adını bir daha kullanamayacağımız, günahlarımızdan arınacağımız bir dönem, mutlaka ama mutlaka gelecek…