Hayatı ancak “dayanışma” normale döndürebilir!
Geçtiğimiz yıl 6 Şubat sabahında ülkemiz, tarihinin en acı sabahlarından birine uyandı. Önce Kahramanmaraş’ın Pazarcık ilçesinde, ardından da Elbistan’da meydana gelen şiddetli depremlerle Türkiye yasa boğuldu… Fiziksel olarak 11 ilimizi etkileyen deprem felaketinin tarifi mümkün olmayan acısı 81 ilde derinden hissedildi. Aradan geçen bir yıla karşın gerçek şu ki bugün çoğumuz için hayat normale dönse de bölgede yaşayanlar için durum hiç de öyle değil. Bölgenin ayağa kalkması için depremin ilk günlerinde oluşan birlik ve beraberlik ruhuyla yapılması gereken daha çok şey var…
7 Şubat sabahı Haluk Levent, sözleriyle geride kalan milyonların sesi olmuştu: “İnsan ne olmak ister? Hiç kepçe olmak ister mi? Şu an olsam keşke. Tek tek enkazların üzerini açsam”.
Ülkemiz için eşi benzeri olmayan yüzyılın felaketi karşısında kepçe olmak mümkün olmasa da benzersiz bir dayanışma ağı her şeyden önce sivil inisiyatifle hayata geçirildi. Ülkenin dört bir yanında kurulan merkezlerde 7’den 70’e herkes var gücüyle dayanışmasını sürdürürken Ahbap’tan AFAD’a, UMKE’den İhtiyaç Haritası’na pek çok sivil toplum kuruluşu ve gönüllüler iyilik zincirine birer halka olarak eklendiler.
Küresel basında da yankı uyandıran “Asrın Felaketi” nde tüm dünya bir biçimiyle “yalnız değilsiniz” dedi bize. Ardından Azerbaycan’dan Meksika’ya, ABD’den Yunanistan’a 90 farklı ülke arama kurtarma ekipleriyle Kahramanmaraş, Hatay ve Adıyaman başta olmak üzere depremden etkilenen bölgelerde enkaz altına ellerini uzattı.
Bölgede arama kurtarma çalışmaları sürerken, barınmadan temiz suya, ısıtıcıdan temel gıdalara dek pek çok hayati ihtiyaç vardı. İşte burada da hızla aksiyon alan markalar ön plana çıktı. Türkiye’de faaliyet gösteren pek çok yerli ve küresel marka kelimenin tam anlamıyla elini taşın altına koydu. Kimileri tüm lojistik ağını bölgenin hizmetine sundu, kimi kışlık kıyafetleriyle tırları doldurdu, kimileri su sevkiyatı yaptı, kimileriyse çadır ve konteynerlarla barınma sorununa çözüm aradı. O günlerde toplumdan aldığını topluma verenler elbette hafızalarda ve gönüllerde ayrı bir yer tuttu. Bir de kayıtsız kalanlar ya da “Bir elin verdiğini diğer el görmemeli” şiarıyla hareket edenler vardı… Oysa paradigma değişmişti…
“Sorumluluk” değil “zorunluluk…”
İletişim sektörüne tonla ders çıktı felaketten. Bin yıllık paradigmaların değiştiğine şahit olduk. “Bir elin verdiğini diğer el görmemeli” anlayışı tarih oldu mesela. Vatandaş “Felaket bölgesi için yaptıklarını bilmek istiyorum” dedi. “Toplumdan aldıklarınızı topluma geri verme zamanı” dedi. Deprem süresince sessiz kalanlar için hazırlanan boykot listeleri sosyal medyada gündemden hiç düşmedi.
O dönemde markaları teker teker aradığımızda pek çoğunun tüm olanaklarını seferber ettiğini öğrenmiş olsak ve pek çoğundan “Kurum kültürümüzde yardımı açıklamak yok” açıklamasını duysak da toplum nezdindeki paradigma değişimi bu kurumlar için büyük bir dezavantaja dönüştü.
Zira vatandaş markaların, şirketlerin yaptıklarını “yardım” değil “sorumluluk” ve hatta “zorunluluk” olarak görüyor, en büyük sorumluluğu ise en sevdiklerine yüklüyor. Bu durum özellikle global araştırmalarda karşımıza çokça çıkan “Şirketlerden beklentinin devletlerden daha çok olduğu” içgörüsünü de doğruluyordu.
İyi ki vardınız, hep var olun!
“Onlar ki toprakta karınca, suda balık, havada kuş kadar çokturlar…”
Büyük şairin destanına başlarken bahsettiği kahramanlar, içinde bulunduğumuz felakette yine oradaydılar. Kimileri yaratabildiği ilk fırsatla afet bölgelerinde, kimileri yardım ve dayanışma kolilerinin ardında, kimileriyse iletişim ağını genişletmek için sosyal medyanın başında… Elden ele büyüyen dayanışmanın, yaraları biraz olsun sarabilmenin ve hayatlara dokunabilmenin umuduyla toprakta karınca, suda balık kadar kalabalık olanları bir kez daha anmak gerekiyor…
• Madenciler 7
• AFAD
• AHBAP
• Belediyeler
• Sağlık Çalışanları ve UMKE
• İtfaiyeciler
• Asker ve kolluk kuvvetleri
• Babala TV
• Gönüllü Aşçılar
• İhtiyaç Haritası
• Gazeteciler
• Vinç Operatörleri
• Spor dünyası ve Volkan Demirel
• HAYTAP, HaySev, Haçiko ve tüm hayvanseverler…
Peki ya bugün?
Tarihimizin en büyük felaketinden ve en acı tecrübelerimizden biri olan Kahramanmaraş depremlerinden bu yana tam bir sene geçti…
İlkin seçim atmosferiyle, ardından da gündelik hayatın meşgaleleri bölgedeki mevcut yaşamı pek çokları için unutturdu. Ancak gerçek şu ki bölgenin pek çok noktasında hayat normale dönmedi. Önce yazın artan hijyen problemleri çözümsüz kalırken, şimdilerde mevsim şartları en acımasız haliyle konteyner kentlerde hissediliyor. Pek çok noktada eğitimin aksadığı hatta kimi yerlerde hiç başlamamış olması da en çarpıcı ve üzücü gerçekler arasında.
Pek çok marka ve sivil toplum kuruluşunun bölgede hayatın bir nebze olsun normalleşmesi için var gücüyle çalışmaya devam ettiği bugünlerde, bölgenin her birimizin elinden gelenin bir fazlasını yapmaya ihtiyacı olduğu bir gerçek. Toplum olmak da topluma fayda yaratan marka olmak da böylesi zamanlarda yan yana durmaktan ve birlikte üzülüp birlikte mücadele etmekten geçiyor.
6 Şubat’ın acısını halen en derinlerimizde duyarken, sürdürülebilir dayanışma çağrısını yeniden hep birlikte daha yüksek sesle söyleme zamanı…
Dayanışmasıyla deprem bölgesinde hayatı normale döndürmeye çalışan markalar…