Hayvan haklarının koruyucuları
Sürdürülebilir bir dünya ve daha mutlu yarınlar hayali içerisinde yüzleri gülmesi gereken yalnızca insanlar değil… Kainatı paylaştığımız “dostlarımızın” da yüzleri gülüyorsa; sağlıklı bir hayat sürebiliyor, hakları korunuyorsa ancak o zaman umutlu bir gelecekten bahsedebiliriz… Hayvan haklarının korunmasında ve onlar için iyi yaşam tahsis edilmesinde en büyük çabayı dernekler, STK’ler ve hayvanseverler gösterirken bir de onlara el uzatarak güçlerini büyüten hayvan haklarının koruyucusu markalar var. FM Halkla İlişkiler, İçerik ve İletişim Danışmanlık Kurucu Ortağı Fülay Yaşa Keskin’in öncülüğünde ülke gündeminin kalbinde yer alan hayvan hakları konusunu ve bu hakların korunması için elini taşın altına koyan markaları mercek altına aldık…
Sürdürülebilirlik salt kelime anlamıyla “daim kılmak” anlamına geliyor. Sürdürülebilir Kalkınma ise daim kılmak kavramını birçok yönüyle ele alıyor. Sadece ekonomiyi değil, insanı, yaşamı, doğal hayatı da kapsıyor… Yani “ekonomiyi sürdür ama insana yakışır şekilde” diyor…
Eğitim ver ama nitelikli. Yaşat ama kaliteli ve sağlıklı. Sorumlu üret ve tüket. Bireyler ve toplumlar arası dengeyi koru, eşitsizliğe engel ol diyor. Sürdürülebilir Kalkınma Amaçları’nın (SKA) en güzel yanı, tüm yaşamı kucaklıyor olması. Doğayı ağacı çiçeği ve insanı cinsiyet ayırmaksızın ve engelleriyle sahiplenirken pek tabii doğanın ve hayatın en önemli paydaşlarından olan hayvanı da unutmuyor. Üstelik kara ve sudaki yaşama da ayrı ayrı odaklıyor. SKA 14 Sudaki Yaşam, SKA 15 ise Karadaki Yaşam altındaki hedefleri içeriyor. Kara ve su ekosistemlerindeki yaşamı koruyarak azalan hayvan türlerinin korunması, onların yaşadıkları doğal habitatlar tüm detaylarıyla vurgulanıyor.
Ekolojik bir gereklilik olduğu kadar hayvan haklarının korunması, etik ve toplumsal bir sorumluluk… Onların yaşam haklarını savunmak, insanlık onurunun ve ahlaki değerlerin temel bir yansıması. Toplumların hayvanlara nasıl muamele ettiği, o toplumun ne kadar ileri ve adil olduğunun da temel bir göstergesi olarak kabul ediliyor. Hayvan haklarını korumak, daha kapsayıcı ve adil bir dünyaya olan bağlılığımızı pekiştirir ve insanlık olarak ne kadar ileriye gidebileceğimizi ortaya koyar. Öyleyse patili dostlarımızın yüzünü güldüren markalara geçmeden önce gelin geçmişten bugüne Türkiye’de hayvan haklarına ve günümüze hızlı bir bakış atalım…
Geçmişten bugüne Türkiye’de hayvan hakları ve yasalar
Hayvanların korunması, tüm çağdaş ülkelerde kanunla belirlenen kurallar çerçevesinde gerçekleşiyor. Genelden indirgeyerek, yani kanun koyucudan uygulayana ve bireye kadar inen kurallar kapsamında hayvan hakları korunuyor.
Türkiye’de de bu konudaki en kapsamlı kanun 1 Temmuz 2004’te yayımlandı. 5199 Sayılı Hayvanları Koruma Kanunu 33 madde ile; hayvanların bakımından korunmasına, ticaretinden kesimine dek pek çok konuyu ele alırken, mahalli idarelere düşen görevleri de tanımlıyor.
2021 yılında ise bu kanunda hayvan hakları ihlallerine ilişkin yetersiz yaptırımların giderilmesi amacıyla 7332 sayılı kanun yürürlüğe girdi. Bu kanunun daha önceki kanundan en büyük farkı ise hayvanlara karşı işlenen suçların “Kabahatler Kanunu” kapsamından çıkartılıp “TCK” kapsamına alınması oldu. Caydırıcılığı artırmak amacıyla da idari para cezaları artırıldı. Kedi ve köpek sahiplerine hayvanlarını kayıt altına aldırma zorunluluğu getirildi. Ancak mevcut yeniliklerin toplum vicdanını rahatlatacak seviyede olmadığını geride bıraktığımız yıllarda sosyal medyaya da yansıyan olaylar ve suçlar karşısında hep birlikte görmüş olduk.
Son dönemde toplumda büyük yankı uyandıran konu ise söz konusu kanunda yapılmak istenen değişiklikler oldu. Sokak hayvanlarının yarattığı tehlikelere karşı çözüm olarak toplanıp “ötenazi” ile hayatlarına son verilmesi yönündeki teklif toplumda destek görmeyen ve ciddi eleştirilere ve protestolara neden olan bir gelişme oldu. Geçtiğimiz günlerde kanundaki bu değişiklik teklifi, “ötenazi” kelimesinin çıkartılması gibi bazı ufak revizyonlarla meclisten geçti. Ancak kapsamı toplumu rahatlatmadığı gibi, eleştiriler de devam ediyor.
Hayvanları Koruma Kanunu’nda değişiklik sonrası neler oldu?
30 Temmuz’da TBMM Genel Kurulu’ndaki oylamada kabul edilerek Meclis’ten geçen ve yasalaşan 17 maddelik “160 sayılı Hayvanları Koruma Kanunu’nda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi”, Resmi Gazete’de yayımlandı. Böylece kanun 2 Ağustos’tan itibaren yürürlüğe girmiş oldu. Türkiye’nin birçok noktasından sokak hayvanlarına yapılan eziyet ve katliam haberleri de ne yazık ki ardı ardına gelmeye başladı. Bitlis Ahlat’ta 150 sokak köpeğinin zehirlenmesi, ardından Niğde’de gerçekleştiği iddia edilen köpek katliamı toplum vicdanında onarılması zor yaralar açtı.
Küresel basına da yansıyan olayların ardından sosyal medyada “BoycottTurkey” etiketi açıldı ve turistler, sosyal medyada “BoycottTurkey” etiketiyle “hayvan katliamı yasasını” olarak adlandırdıkları yasayı eleştirdi. Bazı kullanıcılar ise yaşananları protesto etmek için Türkiye’ye planladıkları ziyaretleri iptal ettiklerini yazdı.
Can dostlara Etimesgut Belediyesinden yeni görev!
Etimesgut Belediye Başkanı Erdal Beşikçioğlu, sahipsiz hayvanlarla ilgili Meclis’te kabul edilen ve hayvanların öldürülmesini de içeren kanun karşısında radikal bir çözüm önerisiyle birlikte hayvanseverlerle bir araya geldi.
Beşikçioğlu, can dostlarının öldürülmesine asla izin vermeyeceklerini vurgulayarak, onlara yepyeni bir yaşam sunacak bir proje başlattıklarını duyurdu. Belediyenin çeşitli tesislerinde barındırılacak olan sokak hayvanları, “belediye görevlisi” olarak görevlendirilerek hem kendilerine bakacak hem de tesislerin güvenliğini sağlayacak. Bu sayede barınaklar, rehabilitasyon ve eğitim merkezlerine dönüştürülerek hayvanların daha iyi koşullarda yaşamasına olanak tanınacak.
Beşikçioğlu, bu süreçte vatandaşların da aktif rol almasını isteyerek, sokak hayvanlarını belediyeye getirmesini rica etti.
Hayvan haklarını korumak gezegenin geleceği için hayati bir gereklilik
Sürdürülebilirlik kavramı, yalnızca doğal kaynakların korunması ya da ekonomik büyümenin devamlılığını sağlamakla sınırlı değil. Gerçek anlamda sürdürülebilirlik, insanı, doğayı ve içinde yaşayan tüm canlıları kapsayan, daha adil ve dengeli bir dünyanın inşasını hedefler. Bu kapsamda, hayvan haklarının korunması da sürdürülebilir kalkınmanın ayrılmaz bir parçasıdır.
Hayvanlar, doğanın vazgeçilmez birer parçası ve ekosistemlerin sağlıklı işleyişinde kritik rol oynuyorlar. Bir arının polen taşımasından bir balinanın okyanus ekosistemini dengelemesine kadar her hayvan, doğanın dengesine katkıda bulunur. Bu nedenle, hayvan haklarını korumak, yalnızca bireysel bir etik sorumluluk değil, aynı zamanda gezegenin geleceği için de hayati bir gereklilik.
Kurumlar, toplumsal sorumluluklarını yerine getirirken yalnızca insan haklarına değil, aynı zamanda hayvan haklarına da duyarlılık göstermeli. Kurumsal sosyal sorumluluk projeleri kapsamında hayvan haklarına yönelik çalışmaların, topluma ve doğaya verilen değerin somut bir göstergesi olduğunu düşünüyorum. Hayvanların korunmasına yönelik projeler geliştiren veya bu alanda faaliyet gösteren STK’lara destek olan kurumlar, sadece itibarlarını güçlendirmekle kalmaz, aynı zamanda toplumda da olumlu bir etki yaratır.
Bu alanda katkı sağlayan birçok kurum bulunmakla birlikte, ne yazık ki bu sayı hala yeterli değil. Çevresel ve sosyal sorumluluklarını yerine getirmek isteyen tüm kurumlar, hayvan haklarını destekleyen projelere daha fazla ağırlık vermeli. Çeşitli markaların bu konuda attığı adımlar memnuniyet verici olsa da, halen geniş bir kesimin bu alanda sorumluluk almadığı da bir gerçek. Bu durum, sadece hayvanların korunması açısından değil, aynı zamanda toplumun hayvan haklarına dair farkındalığının artması açısından da büyük bir eksiklik. Dolayısıyla, hayvan haklarına duyarlı kurumların sayısının artması ve bu konuda daha fazla çaba sarf edilmesi gerekiyor.
Hayvan hakları denildiğinde, akla genellikle vahşi doğadaki hayvanlar gelse de, evcil hayvanların korunması da en az onlar kadar önemli. Ne yazık ki, birçok evcil hayvan, terk edilme, kötü muamele ve ihmal gibi sorunlarla karşı karşıya kalmaktadır. Kurumlar, evcil hayvanların korunmasına yönelik projelere de destek vererek, bu hayvanların yaşam koşullarının iyileştirilmesine katkıda bulunabilirler. Evcil hayvan sahiplenme kampanyaları, hayvan barınaklarına destek, sokak hayvanları için mama ve su noktalarının oluşturulması gibi projeler, kurumların bu alandaki sorumluluğunu yerine getirmesinin yollarından sadece birkaçı. Ancak burada altı çizilmesi gereken nokta desteğin sürdürülebilirliği. Sadece özel günlerde yapılan bağışlar ya da gösterilen ilgi maalesef yeterli değil.
Ayrıca, insan ve hayvan arasındaki bağ, yalnızca fiziksel bir yakınlıkla sınırlı değil. Hayvanlar, insanların duygusal ve psikolojik dünyalarında da önemli bir yer tutar. Onların yaşam haklarına saygı göstermek, daha empatik, daha etik bir toplumun inşasında önemli bir adım. Kurumlar, bu bağlamda hayvan haklarına duyarlı politikalar geliştirerek, çalışanlarına ve müşterilerine de ilham verebilir.
Sonuç olarak, hayvan haklarını korumak, sürdürülebilir bir geleceğin inşasında kritik bir rol oynar. Kurumların bu sorumluluğu üstlenmesi, hem doğayı koruma çabalarına destek verir hem de daha adil bir dünya yaratma amacına hizmet eder. Ancak bu sorumluluğu taşıyan kurumların sayısının artması ve hayvan haklarına yönelik duyarlılığın geniş bir kesime yayılması gerektiği unutulmamalı. Tüm hayvanların yaşam hakkını korumak, gelecekte daha yaşanabilir bir dünya inşa etmenin anahtarı..