İletişim sektörü “onarıcı” etkisi olan modeller geliştirmeli
Son yıllarda yaşadığımız pandemi, orman yangınları, seller, depremler gibi toplumları, ülkeleri, dünyayı etkileyen afetlerin 6 Şubat 2023 sabahı Kahramanmaraş-Pazarcık depremi ile yıkıcı etkisinin saniyeler, dakikalar içinde bir felakete dönüşümünü hep birlikte yaşadık…
Uzmanlara göre binlerce yılda gerçekleşmesi söz konusu olan ve yeryüzünde şekil değişikliğine yol açan deprem felaketiyle dakikalar içinde kırılan, yarılan fay hattı üzerindeki evler, binalar, okullar, fabrikalar, dükkanlar, yollar, topraklar yıkıldı. Hayaller, anılar, hayatlar, canlar enkaz altında kaldı. Böylesi bir felaketi yaşayan herkese, ülkemize geçmiş olsun, hepimizin başı sağ olsun.
Geçmişte yaşadığımız depremler bireysel ya da toplumsal bir farkındalık yaratmamış, ateş düştüğü binlerce evi yakmış ancak hayat hiçbir şey olmamış gibi devam etmişti. “Afet ve Deprem Toplanma Alanları” bir müddet sonra yerini farklı fonksiyonlara bırakmış, depreme dayanıklı bina bilinci her zaman olduğu gibi zaman aşımına uğramış, bilim insanlarının uyarılarına rağmen deprem gündemi “Nasılsa bize olmaz” algısıyla rafa kalkmıştı. Ta ki 6 Şubat sabahında saatlerin 04.17’de durmasına kadar.
Saatlerin durduğu andan itibaren başka bir evrene ışınlandık… Arama, kurtarma, barınma, ısınma, ihtiyaçlar, dayanışma, enkaz kaldırma, yaraları sarma, psikososyal destekler, yardımlar, tırlar, ekskavatörler, jeneratörler, konteynerler, çadırlar, sobalar, hijyen ve gıda malzemeleri… Tüm ülke, dünya bölgeye yardım için kenetlendik. Mahallesi, semti, anıları yıkılan pek çok şehrimizde durma noktasında olan hayatın yeniden filizlenmesi için ve acil insani ihtiyaçlara merhem olmak için tüm gücümüzle fayda sağlamak için çabaladık.
Henüz Ocak ayında yayınlanan küresel risk analizi raporlarında pandemiyle başlayan dönemin, insanlık tarihinde yıkıcı bir dönemin başlangıcı olduğuna işaret ediliyor. Risk raporları; ekonomik, çevresel, toplumsal, jeopolitik ve teknolojik riskleri tanımlıyor. Yıkıcı bir bedelle raporlarda, kalkınma programlarında anlatılan o sürenin sonuna geldiğimizi anladık. Geleceğimizi birkaç dakikayla kaybettiğimizi, kaybedebileceğimizi gördük.
“İletişim” afet yönetiminin olmazsa olmazı
İş dünyasından markalara, kamudan sivil toplum kuruluşlarına kadar hepimiz elimizden gelen çabayı göstermeye, yaraları sarmaya çabalıyoruz.
Depremin yıkıcı etkisinin paniğine karşın doğru adımları atmak, doğru yere doğru faydayı sağlamak amacıyla 6 Şubat’tan bu yana bir yandan da “Afet Yönetimi” ile ilgili bilgilenmek, öğrenmek için çalışıyoruz. Bütünleşik “Afet Yönetimi Sistemi” çok katmanlı, çok paydaşlı bir süreç yönetimi. Kriz yönetiminde yer alan öncesi, sırası ve sonrası aşamaları afet yönetiminde risk analizi, zarar azaltma, hazırlıklı olma, müdahale, iyileştirme olarak tanımlanıyor. Koordinasyon, planlama, kriz yönetimi ve “iletişim” afet yönetiminin olmazsa olmazı.
Sektörün fayda üretmek için neler yapması gerekiyor?
Yaşadığımız yıkıcı afette vatandaşlarımızla birlikte ne yazık ki pek çok marka, kurum, gazeteciler, iş insanları, kamu kuruluşları, marketler de afet nedeniyle acı kayıplar verdi. Ateş, her yere düştü.
Depremin olduğunu öğrendiği andan itibaren kriz yönetimine hazırlıklı olan her kurum kendi kriz yönetimi protokolü kapsamında varlıkları, kaynakları ve kurumsal yetenekleriyle aksiyon almaya başladı. Afetin boyutu ortaya çıktıkça, zararlar görüldükçe müthiş bir dayanışma başladı.
Orta ve uzun vadede deprem bölgesi için tarımdan ekonomiye, teknolojiden gençliğe, eğitimden üretime farklı kalkınma projeleriyle toplumu, ekonomiyi ve yaşamı iyileştirme çalışmalarına devam etmemiz gerekiyor. Markaların kamu kuruluşları, üniversiteler ve STK’larla toplumsal yarar odağında birlikte hareket etmeleri en kritik başarı faktörü.
Makro bakarak mikro projelerle ilk evrelerdeki yara sarma çalışmalarının bölgesel ve toplumsal iyileştirme çalışmalarına dönüştürmeliyiz. Sosyal etkiden toplumsal etkiye geçerek bütünleşik bir yapıyla fayda üretimini doğru yönetmek için koordinasyon, planlama ve iletişimle tüm tarafları bütünleştirmeliyiz.
Afet sırasında yardım etmek, ihtiyaçları temin etmek için her birimiz bir şeyler aradık, ulaşmaya çalıştık. Dikeyde bir “Afet İletişim Listesi” oluşturmak için kendi ekosistemimiz içinde zaman harcadık. Bir yandan da afetlerde “Neler yapılmalı? Neler yapılmamalı? Neler yapılabilir? Kiminle birlikte yapılabilir?” hafızası oluşturduk. Şimdi artık üreteceğimiz faydayı sürdürülebilir hale getirmek ve büyütmek için bütünleşerek bir araya gelmek; doğru bilgiye dayalı, bilimsel dayanağı olan plan ve projelerle kalıcı işler yapmak gerekiyor.
İletişim sektörü “onarıcı” etkisi olan modeller geliştirmeli
Ayrıca, “Bütünleşik Afet Yönetimi” çerçevesinde ulusal ve uluslararası kaynaklarda yer alan çeşitli yönlendirmeleri dikkate alarak, Pazarcık-Elbistan deprem felaketi özelinde bölgesel ve derinlemesine ihtiyaç analizleri yapmalıyız. Ardından uzmanların, akademisyenlerin güncel değerlendirme ve yönlendirmeleriyle bölgeye yönelik onarıcı, iyileştirici çalışmaların planlanması ve uygulanması sürecine paralel olarak hizalanarak, kurumsal vizyonumuzu, iş planlarımızı, gündemimizi bu planlara göre şekillendirmemiz gerekiyor.
Sektör, deprem ülkesi olduğumuz gerçeğinden de hareketle, bilgi ve yetkinliklerini de dahil ederek iyileştirici ve onarıcı etkisi ölçülebilecek model uygulamalar geliştirmeli. Model uygulamalar bölge ve bölge halkı için etki yaratmakla birlikte, olası felaketler için de yol gösterici olmalı. Hassasiyetler oldukça yüksek. Bu bağlamda sosyal fayda üretmek için sosyal etki ve kolektif etki yönetimi disiplinlerinden faydalanmak; kamu, sivil toplum ve üniversite iş birliğinde hareket etmek önemli ve öncelikli konularımızın başında gelmeli. Her sektörün de bir afet yönetimi sistemi kurarak fayda üretmeye kendi alanından başlaması gerekiyor.
Son 30 yılda yaşamadığımız kriz yok gibi. 2008 krizine kadar kırılgan olan ve ilk vazgeçilen sektör iletişim sektörüyken şimdi iletişim her işin başı. Krizde iletişime, etki yaratmaya, fayda üretmeye devam eden, “Kurumsal Vatandaşlık” bilinciyle hareket eden, çözümün bir parçası olan markalar yaşamını devam ettirecek. Depremde insanlarımızın, kentlerimizin, gençlerimizin, kadınlarımızın hayatı değişti. Yeniden başlamak için birlikte olmaya, bölgede olmaya, ekonomiyi, umudu beslemeye, hayatlara dokunmaya daha çok ihtiyacımız var.
İletişim bütçesini sıfırlamak bir çözüm değil
Afetin sonuçlarının yıkıcı olmasının temelinde ne yazık ki risklerimizi doğru yönetemememizin payı büyük. Yani “öncesi” döneminde yaptığımız hatalar yaşanan kayıpları da artırdı. Artık sonrasını düşünmemiz ve planlamamız gerekiyor. İletişim sürekli, düzenli ve planlı yapıldığı zaman fayda yaratır. Sağduyulu ve tutarlı olmak zorundayız. Türkiye yaralarını saracaktır ama bu süre beklediğimiz kadar kısa olmayabilir. İletişim sadece marka yatırımı üzerine yapılan bir çalışma değil. Bir kurumun itibarını ortaya çıkaran çalışmalar sadece reklam yatırımları, ürün ve hizmet kalitesiyle ölçülmez. Güven duyulabilmek, yanında olabilmek, gücünü paylaşabilmek, değer yaratabilmek, sorunlara kalıcı çözümler üretebilmek, sorumluluk alabilmek bir kurumun ya da markanın iletişim stratejileri içinde yer alır. Özellikle de böylesi afet dönemlerinde…
Bu nedenle pazarlama bütçelerinin sıfırlanması, iletişim bütçelerinin başka yerlere aktarılması önerileri ilk akla gelen ama geri dönülüp tekrar düşünüldüğünde yerini başka fikirlere bırakan öneriler içinde yer alır. Öte yandan biz dünyaya entegre olan, rekabet eden bir ülkeyiz. Hedefimiz yaralarımızı bir daha açılmayacak şekilde iyileştirip kaldığımız yerden devam etmek olmalı.
Marketing Türkiye 11 ili etkileyen büyük felakette basılı yayınlara ulaşmanın zorluğunu da göz önünde bulundurarak Mart sayısını web sitesi üzerinden tüm okurlarının erişimine açtı.
Görselin üstünü tıklayarak Marketing Türkiye Mart sayısını okumaya başlayabilirsiniz…