İletişim uzmanları yorumladı: “Halkı, gördüğünden geriye götüremezsiniz”
31 Mart Mahalli İdareler Genel Seçimleri tamamlandı. Seçimden geriye ise hem iktidar hem de muhalefet için sürpriz sonuçlar kaldı. Seçim süreci boyunca yürütülen kampanyaları, siyasi partileri başarıya ve başarısızlığa götüren etmenleri ise uzmanlar Marketing Türkiye için değerlendirdi…
Refah kaybının faturası kesildi
- AKP, strateji açısından da iletişim açısından da İstanbul’da doğru bir yerden başladı. Strateji ve iletişimin dayandığı temel şuydu: Murat Kurum sadece iş konuşacak, İmamoğlu’na karşı Erdoğan siyaset yapacak. Fakat zaman içerisinde İmamoğlu, rakibi istediği yere çekebildi. Murat Kurum da bir siyaset hevesiyle, cevap vermeye, polemik üretmeye başladı. Seçimi kaybettiği yerlerden biri de burası oldu. Gündemi yaratmayı başaran Ekrem İmamoğlu oldu. Rakibini savunmaya düşüren kazanır. İstanbul’da iktidar İmamoğlu’ndayken savunmaya düşen Murat Kurum ve AKP oldu.
- İletişimde en temel konulardan biri siyasette savunmaya düşmemektir. İmamoğlu, rakibini savunmaya düşürmeyi başardı. Öte yandan, iktidar polemik anlatısına tek başına daha fazla gitmişken; muhalefet hem polemiği yönetebildi hem de yapacaklarını anlattı.
- Yeni kuşağın Cumhuriyet Halk Partisi’nde siyasete girmesiyle birlikte daha önceden de konuştuğumuz kuşak dönüşümü yeniden geldi. İlk örneği de CHP’de görüldü. Yeni kuşakla birlikte CHP’de daha veriye dayalı bir süreç oluştu. Geçmişte sadece örgüt içi dengelerine göre karar veren bir CHP genel merkezi yerine; veriye bilime dayalı karar alan bir CHP genel merkezi çıktı karşımıza. Bu da yine sonuç aldıran durumlardan biri. Bu işin birden fazla mimarı var. Başta Ekrem İmamoğlu olmak üzere büyükşehir belediye başkanlarının sürükleyiciliği çok anlamlı bir katkı sağladı.
- İletişim açısından ise, seçimin sürükleyici ismi Ekrem İmamoğlu’dur. Halkın bu seçime dair mesajı da siyaset bilimine dair en temel kuralı içeriyor. Halkı gördüğünden geriye götüremezsin. Dolayısıyla, toplum refah kaybı yaşadığında daha büyük başka bir kaygısı yoksa, bu refah kaybına karşı çok net bir fatura çıkarıyor siyasilere.
- Hak teslimi olarak söylemek gerekirse, normalde zafer konuşmalarına Erdoğan tüm kadrosu ile çıkardı. Ama buradaki yenilgi konuşmasına yalnız çıktı. Dolayısıyla bir lider olarak yenilginin sorumluluğunu üstlendiğini ortaya koydu. Bu durumu görüyorum, tanıyorum ve kabul ediyorum mesajını verdi.
Öte yandan kaybedenlere gerekçeler lazımdır. Kaybedenlerin önemli bir bölümü sıkı bir şekilde ekonomi politikalarını gerekçe gösterecek. Büyük oranda da Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek’i hedef haline getirecekler diye tahmin ediyorum.
Israrlı ve sebatkar siyasal iletişim kazandı
- Seçim süreci boyunca İstanbul özelinde de Türkiye özelinde de çok önemli kampanyalar yürütüldü.
Bir siyasal iletişimci olarak bu işin net bir şablonu olmadığını söyleyebilirim. Yerelin özgünlükleri ve doğru veriyle konuşmak bu noktada çok önemli. Ancak en önemli şey kazandıran organizasyonu kurabilmek. Kampanyacılık için işin iletişimsel boyutundan önce organizasyon boyutunu doğru kurabilmek önemli. İyi organizasyonlar kazandı. - İyi organizasyonların ortaya koyduğu iyi adaylar ve doğru konumlandırmalar kazandı. Doğru konumlandırmalarla birlikte ilerleyen ve Türkiye’nin tümünde yer yer şaşkınlık uyandıran sonuçlarda; ısrarlı ve sebatkar siyasal iletişimin kazandığını görüyoruz.
- Araştırma sektöründen önemli isimler bu sürece ciddi katkılar yaptı. Ama bu sürecin kazananının net bir şekilde siyasal iletişim olduğunu ortaya koymak gerekli. Siyasal ve politik kampanya kısmı bu sürecin en önemli kazananı. Çünkü önemli başarılarda yüksek prodüksiyonlar, büyük kampanya maliyetleri ya da eski tip kampanyalardan alışkın olduğumuz söylemler ya da görsel dünya yok. Saha, siyasal iletişim, ittifaklar, söylemler, ciddi konuşmalar sürece yapılan sürekli müdahaleler var.
- Bu anlamda dönüp baktığımızda Ekrem İmamoğlu’nun, Mansur Yavaş’ın kampanyalarını iyi organizasyon, doğru aday ve güçlü siyasal iletişim olarak özetleyebiliriz. İletişim dünyasına bundan sonraki kampanyalar için mesajı bu ana kolonlar verecek diyebiliriz.
- Rakip analizi çok önemli. Araştırmalara ve verilere baktığımızda Erdoğan, kendisi ile AK Parti arasında bir duvar ördü diyebiliriz. Başarısızlık çizgisini biraz daha AK Parti tarafına düşürmek istedi. Totalde toplumsal fay hatlarının bazıları ertelenmiş olsa da kırıldığını görüyoruz. Yoksulluğun kitleselleşmesi çok önemli bir belirleyen oldu. Halk yoksulluğu insanları derinden etkiledi.
- Emeklilik meselesini de herkes söylüyor ancak bunu sadece emeklilerin tepkisi olarak okumamak lazım. Siyasal iletişim bize şunu söylüyor: Emekliler sadece emekli değil. Onların çocukları, torunları, aileleri var. Ve bu insanlar ciddi bir haysiyet problemi ile karşı karşıya kaldılar. Bunun sonucunda verilen ciddi bir tepkiyi görüyoruz.
- Gazze ve Filistin meselesindeki yer yer riyakar bulunan tavrın da AKP’nin seçmeni ile arasında yarattığı dejenerasyonu açığa çıkarttığını ve onu çok zorladığını görüyoruz.
- Genel olarak baktığımızda ise, ekonominin etkisi büyük olsa da AK Parti seçmeniyle kurduğu duygusal bağı artık yitirdi. Bu yitimin arasına Cumhuriyet Halk Partisi ve muhalefet oluşan bu boşluğa güçlü duygular ve bu duyguları temsil eden iyi organizasyonlar koyarak büyük bir başarı elde etti. Siyasal iletişim ve duygu arasında süren bir süreç izledik hep beraber.
- Halk bu seçimde denge ve denetim mesajını verdi. İkinci olarak muhalefete “seni görmek istiyorum, seni izliyorum” dedi. CHP özelinde ise, “Sen merkeze gel ve Türkiye’nin merkezini yeni toplumsal değerlerle inşa et. Türkiye bu kutuplaşmadan, bu saldırgan ve kabalaşmış siyasetten çok yoruldu. Kapsayıcı ol ve Türkiye’ye umut ol” mesajını verdi.
Siyasal iletişimi bir reklamcılık faaliyeti gibi göremeyiz
- Bu seçimler bir kez daha gösterdi ki siyasal iletişim geleneksel iletişimden pek çok açıdan farklılaşmak zorunda. En temelde pek çok seçim “zero-sum game” adı verilen kazananın her şeyi aldığı ve kaybedenin her şeyi kaybettiği bir denklem ortaya koyar. Yani sonuçları partilerin pazar paylarını artırdığı ya da azalttığı şeklinde yorumlayamayız. Partiler ve adaylar tek tek illerde ve ilçelerde ya tamamen kazanmış ya da tamamen kaybetmiştir.
- Siyasal iletişimi bir reklamcılık faaliyeti gibi göremeyiz. Siyasal iletişim bir propagandadır. Yani bir düşünceyi, bir fikri, bir kişiyi seçilmesini sağlayacak düzeyde cazip hale getirmeyi ve karşısındakini seçilmesin engelleyecek şekilde aşağı çekmeyi amaçlayan bir faaliyettir.
- AK Parti’nin tarihinin en kötü iletişim kampanyasını yürüttüğünü söylemek yanlış olmaz. Özellikle İstanbul’da kampanya çok karmaşık ve belirsizliklerle örülüydü. “Siztem İstanbul” gibi kağıt üstünde iyi bir fikir gibi duran ama anlaşılması son derece zor bir yöntem üzerine kampanya inşa edildi. “Sadece İstanbul” kampanyası ise negatif bir hissiyata sahipti ve etkisi kısıtlı bir konuda İmamoğlu karşıtlığı içeriyordu. Karşı tarafta ise çok daha somut, çok daha net ve özgüvenli bir duruş vardı. “Tam yol ileri” kampanyası seçmene bir şeylerin yolunda ve doğru gittiği yönünde fikri işledi. Bunu “durmak yok yola devam” kampanyasına benzetebiliriz. AK Parti’nin “Gerçek Belediyecilik” kampanyası da son derece hatalı ve etkisizdi. “Gerçek” tanımı yapısı itibarıyla çok belirsiz ve tartışmaya açıktır. Zaten bu belirsizlik nedeniyle YRP, kampanyasını bu ifadenin karşıtlığı üzerine kurdu ve “Gerçek belediyecilik Ahlakla olur” diyerek belki de sürecin en etkili kampanyasına imza attı.
- Öte yandan Goebbels’in ifadesiyle bir propagandada en temel esas kaynağın güvenilirliğidir. Ne İstanbul’da ne de Ankara’da mevcut belediye başkanları dışındaki adaylar vaatlerindeki abartının da etkisiyle seçmende inanç sağlayamadı.
Halk “daha güçsüz olanı” yalnız bırakmadı…
Marketing Türkiye
- Araştırmalar başarılı iletişim kampanyalarının seçmen davranışı üzerinde 5 ile 7 puan arasında etki yarattığını gösteriyor. Özellikle iki aktörün öne çıktığı seçimlerde, bu fark kazananını da tayin ediyor.
- Şu bir gerçek ki bu seçimler, AK Parti’nin merhum iletişimcisi Erol Olçok’un yerinin hala dolduramadığını bir kez daha gösterdi. Olçok’un derli toplu ve hedefe ateş eden kampanyaları, Türk siyasal iletişiminin belki de en başarılı kampanyaları olarak gösteriliyor. Oysa özellikle son seçimde AK Parti’nin dağınık ve çok mesajlı kampanyası bu odaklı anlayıştan hayli uzaktı.
- İstanbul özelinde Murat Kurum, geçmiş referansları üzerinden Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın yarattığı platform üzerinden konuştu. Kurum’un kurumsal bir mesajı yoktu. Sadece İstanbul’a, icraata odaklandı, duyguları ihmal etti. Söylemi de hitabeti de durağandı.
- Oysa Ekrem İmamoğlu tam tersi bir yol izledi. Bir yandan “Tam yol ileri” derken diğer yandan “İstanbul başardı” diyerek seçmeni de heyecanın merkezine koydu.
- Murat Kurum, 17 bakan ve Cumhurbaşkanı Erdoğan ile gitti seçmene. Arkasındaki gücü alabildiğine hissettirdi. Oysa İmamoğlu sadece ekibiyle dikildi karşılarına. Ve sonuç da sürpriz olmadı. Halk “daha güçsüz olanı” yalnız bırakmadı… Yine…
Sandıktan “değişim” çıktı: CHP 1977’den sonra ilk kez birinci parti oldu! | Son 24 saatin gündemi
Güncel Haberler