İletişimcilere C-Level yolu açıldı…
CCO’nun Türkçesini açıkçası bulup yazamadık, çünkü bizde karşılığı henüz yok. Belki şöyle denebilir; İletişimden Sorumlu Genel Müdür Yardımcısı (GMY)…
Nasıl ki “genel müdür” bizde CEO olarak yerleşmişse, finanstan sorumlu GMY’ye CFO, pazarlamadan sorumlu GMY’ye CMO, bilişim teknolojilerinden sorumlu GMY’ye CIO deniliyorsa iletişimden sorumlu GMY’ye de CCO unvanı verilir.
Eskiden bu işler PR’cı, reklamcı ya da halkla ilişkiler müdürü, tanıtım müdürü gibi unvanlarla götürülürdü. Sonra bütün dünyada olduğu gibi bizde de “Kurumsal İletişim Direktörü” unvanı ihdas edildi.
Tüm bu aşamalarda iletişimciler C-level denen, icra kurulu ya da koordinasyon kurulu gibi tanımlamalarla gündeme gelen üst yönetim çevrelerinde yer almadılar. Bazı CEO’lar kurumsal iletişim direktörünü doğrudan kendilerine bağlasalar da bu hiçbir zaman yönetim kademesinde konumlandırma anlamına gelmedi.
Genellikle de iç iletişim, halkla ilişkiler, kamu ilişkileri, pazarlamadan sorumlu GMY’ye bağlı olarak konumlandırıldılar.
M&T Bank’ın Kıdemli İletişim Direktörü Frank Lentini, medyaya yaptığı açıklamada; Knakmuhs, iç ve dış iletişimin yanı sıra üst yönetimin iletişiminden de sorumlu olacak, demiş. Knakmuhs ise bu pozisyonu kabul etmesinin nedenini; büyümenin teşvikinin yanı sıra müşteri ve toplum odaklı kültürün korunması ve güçlendirilmesi için “iletişimin stratejik bir ortak” olarak kabul edilmesi olduğunu belirtmiş. Bakalım bu gelişme ülkemiz iş dünyasında ne zaman yansıma ve karşılık bulacak…
Mükemmel köpeği arayanlara: Kedi verelim…
Kedi maması markası Whiskas, internet aramalarından yola çıkarak sahiplenmek için köpeklerde aranılan özelliklerin pek çoğunun var olmadığını fark etmiş… İnsanların sahiplenmek istedikleri köpekler çoğunlukla; evde yalnız kalabilen, yürüyüşe ihtiyacı olmayan, kendini temizleyebilen türdenmiş… Tabii böyle bir köpek olmadığı için Whiskas, aslında arananın bir kedi olduğu tespitiyle Meowzer adında bir karakter yaratmış. Bu kampanya kapsamındaki sevimli filmin yanında oluşturdukları web sitesinde basit birkaç sorunun ardından yaşanılan bölge de sorgulanıyor ve yakınlarda sahiplenmeyi bekleyen kedilerin profilleri kullanıcılara öneriliyor.
Son derece zekice hazırlanmış, iyi uygulanmış, dikkat çekici ve kurumsal sosyal sorumluluk yönü de olan bu iletişim çalışmasını başarılı bulduğumuzu belirtelim.
Öte yandan reklam işlerindeki “yaratıcılığı” değerlendirirken akılda tutulmasında yarar olan bir konuyu da açıklayalım: Sanat ile “sanatlı işler” arasında fark vardır. Bazı reklam yönetmenlerinin ve metin yazarlarının savunduğunun aksine reklam, “sanatlı işlerin” alanıdır… Bunun nedeni de işin içine satış hedefinin, yani paranın dâhil olmasıdır. Whiskas’ın son kampanyası, bu bağlamda, üst düzeyde sanatlı bir iş olmuş.
Uzaktan kumanda işler
Dell gibi koskoca firma bu hatayı nasıl yapar… Hibrit çalışmaya geçen kişisel bilgisayar üreticisi, çalışanlarını ofise geri çağırmış. Haftada üç gün ofisten çalışmayı “teşvik” etmek için de bir karar almış: Uymayanlara terfi verilmeyecek!
Hata şurada; yıllardır yapılan araştırmalar, uygulamalar ve bu yöndeki çalışmalar davranış değişikliğinde “olumlu teşvik”in altını çizerken, ceza sisteminin hiçbir işe yaramadığını, tersine yönetime karşı “güveni”, kuruma karşı da “adanmışlığı” zedelendiğini ortaya koyuyor. Dell’in bu kararı gözden geçireceğine ve çalışanların motivasyonlarını, güvenlerini artıracağına inanıyoruz.
Öte yandan özellikle iletişim sektörü başta olmak üzere pandemi sonrasında evden çalışmama, pardon evden çalışma konusunun bir refleks hâline geldiğini tespit etmek mümkün. İş başvurusunda bulunan genç arkadaşların ilk değilse bile ikinci sorusunun “Ofise gelmek zorunlu mu?” olması büyük bir değişimi ifade ediyor. Hangi konuda değişim? Daha az ama daha verimli çalışmak mı? Hayır…
Bir şirketi ayakta tutan iki unsur nedir diye sorsalar, hiç düşünmeden birinci sıraya “değerleri” koyarız. İkinci sırayaysa, iş yapış biçimini de simgeleyen “kültür” kavramını…
Bilindiği üzere kültür ve değerler toplumsal etkileşimle yeşerir. Uzaktan kumandayla ya da hibrit çalışmayla oturduğun yerden mailleri okuyarak değil… Bu nedenle, şirketleri çok büyük bir tehlike beklemekte. Karşılıklı etkileşimden, birbirini tekâmül konusunda geliştiren toplumsallık duygusundan yoksun bir ortamda Simon Sinek’in altını çizdiği “WHY” sorusunun yanıtlanması, yani “Varoluş Nedeni” nin güçlendirilerek içselleştirilmesi imkânsızdır.
Ortada yaman bir çelişki var… Çalışanlar daha az, hatta hiç çalışmamak için mücadele ederken şirket yönetimleri kuruluşlarını geleceğe taşıyacak olan değer ve kültür ortamını geliştirmekte zorlanacaklar… Hibrit çalışma, ancak işe gelinen günlerde çalışan deneyimini en keyifli, en verimli ve en sevimli hâle getirebilme başarısı gösterilebildiği oranda hedefe hizmet edecektir. Bu yolu bulmak ise hiç kolay değil…