İnsan odaklı, samimi markalar in, sosyal medyadan haber takibi out
Türkiye’nin ilk ve lider nöropazarlama araştırma şirketi ThinkNeuro, koronavirüs (Covid-19) sürecinde tüketicinin duygularını anlamaya yönelik bir araştırma gerçekleştirdi. Dünyada ilk defa pandemi sürecini anlamak için “Derin Beyan” yöntemiyle 12 farklı ülkeden 7.200 katılımcı ile gerçekleştirilen araştırmanın Türkiye sonuçları açıklandı. İlginç verilerin sunulduğu ve kişilerin beyanlarından ne kadar emin olduklarının da incelendiği bu araştırmanın sonuçlarına göre, yanlış bilgilendirme nedeniyle haberleri sosyal medyadan takip etme alışkanlığı düşerken, bu süreçte insan odaklı ve samimi iletişim kuran markaların değeri her geçen gün artıyor.
Tüm dünyayı etkisi altına alan koronavirüs (Covid-19) salgını hayatın birçok alanında olduğu gibi tüketici tercih ve alışkanlıklarının da değişiklik göstermesine neden oluyor. Türkiye’nin ilk ve lider nöropazarlama araştırma şirketi ThinkNeuro’nun 24 Nisan-2 Mayıs tarihleri arasında Derin Beyan yöntemiyle gerçekleştirdiği araştırma sonuçları süreçle ilgili önemli veriler sunuyor. Türkiye’den 600 kişinin katıldığı araştırmaya göre katılımcıların yüzde 96’sı süreç boyunca devletin uyarılarına uyduğunu belirtiyor. Ancak bu cevabın doğrulunu ölçmeye yarayan derin beyan yönteminde ise bu oran yüzde 68’lere kadar düşüyor.
Araştırma beyan ettiğimizden farklı davrandığımızı gösteren başka ilginç sonuçlar da sunuyor. Bunlardan biri de salgından korunmaya yönelik yapılan önerilerin yarattığı motivasyonda kendini gösteriyor. İnsanları salgından korunma konusunda motive ettiğini belirtenlerin oranı yüzde 83’ten derin beyan yöntemiyle yüzde 23’e düştüğü görülüyor.
Araştırmanın bir diğer önemli sonucu da bu dönemde sosyal medyaya azalan güven. Yanlış bilgilendirmeler nedeniyle bundan böyle haberleri sosyal medyadan takip edeceklerini beyan edenlerin oranının yüzde 26’da kaldığı araştırmaya göre, bu dönemde insan odaklı ve samimi iletişim kuran markaların değeri tüketici gözünde her geçen gün artıyor. Araştırmaya katılanların yarısına yakını ise salgını kısa sürede yeneceğimiz konusunda umutlu.
Koronavirüsün Boşanmaları Artıracağını Düşünüyoruz
Araştırma koronavirüs salgını sebebiyle tüketicilerin duygularına yönelik değerli bilgileri ortaya koyuyor. Buna göre katılımcıların yüzde 36’sı koronavirüsten korkuyor. Araştırmaya katılanların yüzde 26’sı kendi sağlığından endişe duyarken, yüzde 38’i bu süreçte sakin hissettiğini belirtiyor. Araştırmanın bir diğer ilginç sonucu ise koronavirüs salgınının boşanmaları artıracağı düşüncesi. Katılımcıların yüzde 57’si koronavirüs salgını sebebiyle boşanmaların artacağını düşünüyor.
Geleceğe Umutla Bakıyoruz
ThinkNeuro’nun diğer önemli bir tespiti de katılımcıların geleceğe yönelik öngörülerinin umut dolu olması. Araştırma sonuçlarına göre katılımcıların yüzde 46’sı yakın zamanda koronavirüsün üstesinden geleceğimizi düşünürken, yüzde 44’ü insanların yakın zamanda karantinadan çıkacağını umut ediyor.
Araştırma, bu süreçte tüketici alışkanlıklarının değiştiğine dair önemli sonuçlar veriyor. Katılımcıların büyük kısmı bu yıl tatile gidemeyeceğini belirtirken, yaşanan bütün gelişmelere ve belirsizliklere rağmen sosyo ekonomik olarak bir engeli olmayanlar kişilerin birikmiş ihtiyaçlarını karşılamak konusunda hala istekli olduğu görülüyor. Katılımcıların yüzde 23’ü her şeye rağmen hala tatile gidebileceğini düşünürken, yüzde 17’lik bir tüketici grubu havaalanları açıldığında çekinmeden seyahat edebileceğinden emin olduğunu söylüyor.
“Beyan Ettiğimizden Farklı Düşünüyoruz”
Araştırmanın sonuçlarını yorumlayan ThinkNeuro CEO’su Doç. Dr. Yener Girişken şu değerlendirmede bulundu: “12 ülkede gerçekleştirilen ve global bir araştırma olan çalışma bizlere pandemi sürecinde tüketici duygularına yönelik çok önemli veriler sunuyor. Araştırma sonuçlarına göre katılımcılar pandemi konusunda belirli bilgilere sahipler ancak bu bilgileri içselleştirmedikleri için ciddi bir kafa karışıklığı söz konusu. Kişiler süreçle ilgili değişen duygu durumlarını ifade etmekte zorlanıyorlar. Bu nedenle, gerek pandemi sürecinde gerekse pandemi sonrasında tüketicilerin duygu durumlarını etkin biçimde anlamak ve tüketici davranışlarına dair ön görüler geliştirmek çok zorlaşıyor. Bu noktada, tüketici davranışındaki değişimi doğru şekilde gözlemlemek için Türkiye’de ilk defa tüketicinin bilinçdışını ölçümleyebilen Derin Beyan yöntemiyle gerçekleştirilen Koronavirüs Araştırması, kişilerin beyan ettiğinden daha farklı biçimde düşündüklerini ortaya koyuyor. Katılımcıların büyük çoğunluğunun toplumun doğru kabul ettiği davranışlara uygun beyanda bulunduğunu görüyoruz. Ancak bu beyanları içselleştiren ve buna uygun davranan katılımcıların oranının, yalnızca beyanda bulunanlardan kayda değer biçimde daha düşük olması dikkat çekiyor. Bir örnek vermek gerekirse, katılımcıların yüzde 95’i doktorlarla gurur duyduğunu beyan ederken bu beyanda emin olanların oranın ise yüzde 67’ye kadar düşüyor. Derinlemesine görüşmelerde bu farkın bir sebebinin, yanlış bilgilerin yayılmasına katkı sağlayan doktorlar olduğunu gözlüyoruz. Aynı şekilde Derin Beyan yöntemi sayesinde katılımcıların yüzde 37’sinin bu süreçte işini kaybetmekten kesin olarak endişe duyduğunu görüyoruz. . Tüketicilerin ciddi bir kısmının bu endişeyle davranmasına engel olmak için, işverenlerin bu endişeyi dindirmeye yönelik eylemlerde bulunması ve işveren markalarının geliştirilmesini öneriyoruz. Bu noktada marka iletişiminde tüketici/çalışan odaklılık gibi kavramların ötesine geçilmesi ve insan odaklı bir iletişim tasarlanması son derece önem taşıyor.Özellikle bu alanda, iletişimin mesaj verme kısmı kadar, iletişimin taraflarını anlama kısmının da değerinin artacağını öngörüyoruz.
Araştırmanın verilerine dayanarak, insanların bu dönemden sonra ortalama davranışlarına geri dönme eğilimlerinin salgından sonraki davranışlarını etkileyeceğini öngördüklerini belirten Yener Girişken, “İnsanlar genel olarak uzun süredir evlerindeler. Bu süreçte biriken ve ötelenen ihtiyaçları olduğunu biliyoruz. Virüsün yayılma hızı azaldığında tüketiciler bu ihtiyaçlarını karşılamak isteyecekler. Bu zamana kadar alınan kararlarla süreci son derece iyi yöneten yetkililerin bu noktada daha fazla dikkatli olması gerekiyor. Yapılan çalışmalarda insanların birbirlerinin davranışlarını kopyalayarak hareket ettiğini görüyoruz. Yaz aylarıyla birlikte tehlikenin devam etmesi halinde tüketicilerin bu isteklerini bastırmaya yönelik iletişimin tercih edilebileceğini düşünüyoruz” dedi.