Inside Out 2 karakterleri marka dünyasına sızdı!
Bugünün çocuklarının aileleri üzerinde geçmişte olduğundan çok daha büyük bir etki gücüne sahip olduğundan, onların evin içerisinde “hayır” demenin zor olduğu minik influencer’lara dönüştüklerinden kuşku yok… Hal böyleyken geçtiğimiz haftalarda kırdığı rekorlarla animasyon tarihine geçen Inside Out 2 karakterleri yerinde durur mu? Elbette marka yüzlerine dönüşerek, iletişim çalışmalarında yer bulmalılardı! Peki hangi karakterler hangi markaların iletişim çalışmalarında çocuklardan ailelere gönüllerde taht kurabilirdi? Gelin birlikte düşünelim…
Neşe
Riley’nin duygu odasında tanıştığımız ilk karakter Neşe. Film boyunca da başrolde desek yanılmış olmayız. Pek çok marka için “Neşe” ile iş birliği yapmak risksiz olacağı kadar tüketici ile bağ kurma noktasında da hayli etkili olacaktır. Öyle ya kim markasını kişinin tüm duygu dünyasını düzenleyen ve yüzünü gülümseten bir noktada konumlamak istemez ki?
“Neşe” ile iş birliğine en çok yakışacak markalardan birisi ise YouTube! Günün herhangi bir anında devreye girip stand up videolarından şarkılara, eğlenceli röportajlardan shorts’lara kadar hepimize neşe veren platformun yeni yüzü Neşe olabilir!
Üzüntü
Hayatın içinde nasıl ki neşe varsa elbette hüzün de var… Inside Out’un ilk filminde başlangıçta her şeyi alt üst edip sevimli kahramanımız Riley’yi göz yaşlarına boğsa da finalde yine her şeyi düzelten ve yüzleri güldüren oydu. Tüm bu hikayeye bakınca sizin de aklınızda Kent’in o ikonik reklam filmleri belirmiyor mu?
Uzaklara bakan aile büyüğünün yanında “üzüntü” ve çocuklarla birlikte gelen “neşe”…
Öfke
Serinin en sert mizaçlı karakterlerinden biri olsa da enerjisi en yüksek ve ekstrem karakterlerden biri “Öfke”. Hem ilk filmde nasıl da kurtarmıştı camın pervazında asılı kalan “Neşe” ve “Üzüntü”yü? Enerjisini doğru kullanan “Öfke”ye tam da böylesi bir marka yakışır!
Red Bull ile kanatlanmış bir “Öfke” kimin gönlüne taht kurmaz ki?
Korku
Tıpkı Riley gibi bizler de zihnimizin içinde bir “Korku” ile yaşıyoruz elbette. Bu korkular bazen yakın bazen de uzak geleceğe temas ediyor. Kimileri park ettiği arabasına bir şey olmasının kimileriyse gelecekte nasıl bir emeklilik hayatının olacağının korkusunu duyarken, Inside Out’un bu eğlenceli karakterini sakinleştiren bir sigorta şirketi olsa fena mı olurdu? Bu soru akıllara Anadolu Sigorta’nın Anima İstanbul imzası taşıyan kampanyasını getiriyor ve Inside Out’un “Korkusu” kampanyada bir anda kendine yer buluyor…
Tiksinti
Söz konusu karakter “Tiksinti” olduğunda onu bir markada konumlamak, bir markanın adını bu duygu ile yan yana anılmaya ikna etmek pek kolay olmasa gerek. Ama eğer o marka, yıllardır etkili formülüyle tüm “mikrop”lara karşı savaşıyorsa belki de aradığı en etkileyici reklam yüzünü bulmuştur!
Ne dersiniz sizce de bu iki ikonik “yeşil”, Domestos ve “Tiksinti” iş birliği eğlenceli bir kampanyaya dönüşmez miydi?
Kaygı
Son birkaç yıldır gelecek kelimesi cümle içerisinde geçtiğinde hemen “kaygı” da oradan koşarak geliyor ve kendine yer ediniyor. Pek çok araştırmada ülkemizde özellikle gençlerin çok yüksek seviyede gelecek kaygısı yaşadığı en somut çıktılardan biri olarak karşımızda duruyorken, “kaygı”yı hem gençlerle güçlü bir iletişim kuran hem de podcast’lerinden meditasyonlarına dek kaygıyla mücadele eden bir markayla eşleştirmek iyi bir fikir olsa gerek. Evet doğru tahmin: Spotify!
Gıpta
Birine büyük bir hayranlık duymak, ona öykünmek, gıpta etmek yalnızca Riley’nin yaşlarında değil hayat boyu bizimle devam eden bir duygu. Sektöründeki öncü markalar da hayata geçirdikleri inovasyonlarla aslında bir açıdan rakiplerinin “gıpta” ile baktıkları markalar oluyorlar. Bu bağlamda sektör liderliği konumlamasında olan pek çok markanın aradığı reklam yüzlerinden biri olsa da “Gıpta”, sanırım en çok ChatGPT hak ediyor iş birliğini…
Öyle ya son bir yılda tüm teknoloji devlerinin yeni yapay zeka botu ChatGPT’nin rakibi olarak lanse edilmiyor mu?
Bıkkınlık
Riley’nin zihnine ikinci filmde yerleşen karakterlerden birisi de “Bıkkınlık”! Zaman zaman hangimizin zihin adasında devreye girmiyor ki? Böyle zamanlarda hepimiz bu duygudan kurtulmanın bir yolunu arıyorsak da çoğu zaman yapmayı çok sevdiğimiz şeyler bile kâr etmiyor çünkü andan soyutlanamıyoruz. Ancak ne zaman ki o konsolun düğmesine basıyor farklı bir evrende kayboluyoruz işte o zaman bıkkınlık da yok oluyor!
Sahiden Riley’nin zihninde bir televizyon ve PlayStation ya da en azından bir PlayStation Portal’ı olsa “Bıkkınlık” biraz rahatlamaz mıydı?
Utanç
Utanç, Riley’nin zihninde serinin ikinci filminde yani Riley’nin ergenliğinde tanıştığımız bir duygu. Düşünecek olursak, akran zorbalığına kişinin bir de kendine sergilediği acımasızlığın dahil olmasıyla ergenlik “öz sevgi” geliştirmenin hayli zor olduğu bir dönem… Oysa tüm bu güzellik kalıplarını yıkarak herkesin öz sevgisini büyütmesini hedefleyen, bunu da dünyanın pek çok noktasında iletişimlerine taşıyan bir marka var! Dove ve kelimeleri belki de Riley ve “utanç” ile hızla yan yana gelmelidir!