İstanbul en önemli markasına kavuştu
Atatürk Kültür Merkezi, 1970 yılında Cadı Kazanı adlı oyun oynanırken çıkan yangın sonucu kül olmuştu. Cumhuriyetin kuruluşunun 98’inci yılında yepyeni konsepti, çok daha işlevsel ve çağdaş mimarisiyle yeniden kapılarını araladı. Hem de çok özgün bir hikâye ile…
Bu satırlar yazılırken provaları sürüyordu ve yetiştirilmeye çalışıyordu. “Sinan” operasıyla yepyeni bir başlangıç yapılacaktı. Librettosu için Halit Refiğ’in “Koca Sinan” adlı senaryosundan yararlanılan operanın bestelenmesi Cumhurbaşkanı Erdoğan tarafından Prof. Hasan Uçarsu’dan istenmişti.
Troya-Çanakkale adlı oratoryosu büyük ilgi gören Uçarsu, Adnan Saygun’un öğrencisiydi. Adnan Saygun ise Atatürk’ün talimatı ile ilk Türk operasını bestelemişti. Atatürk, İran Şahı’nın Türkiye’yi ziyareti sırasında “Özsoy” operasını kendisiyle birlikte izlemişti.
“Sinan” operası hem İstanbul hem de Türkiye için millî kültür çerçevesinde büyük bir marka değeri getirecektir. AKM ve bu eser kentimize ve ülkemize hayırlı olsun. Gençliğimizde olduğu gibi çoluk çocuk ya da arkadaşlar yine AKM’nin önünde buluşup İstanbul’un zengin kültürel hayatına doğru uzanalım…
Değişim cesaret ister
Dünyanın en zor iletişim görevlerinden biridir amblem ve logotype’ı değiştirmek. Hele de durmuş oturmuş bir marka iseniz. Hatırlardadır; mesela Coca-Cola, Classic ibaresini 24 yıl kullandıktan sonra 2009’da şişe ve kutulardan kaldırma kararı almıştı. Benzer bir cesur kararı patates cipsi markalarından Pringles almış. 20 yıldır aynı logoyu kullanan ve hiçbir değişiklik yapmayan Pringles, bu kararında daha fazla ısrarcı olmayıp logosunu yenilemeye karar vermiş. Hem bıyık değişmiş hem de Pringles yazısının biçimi. Bakalım patates cipsi hastaları bu değişikliği nasıl karşılayacaklar.
Sanal ve dijital pazarlama iç içe
Türkçeye bazı kavramlar bir kere yanlış girdi mi sonradan düzeltilmeleri hayli zor oluyor. Mesela “dijital” kelimesinin karşılığı “sanal” olarak girivermiş. Oysa “sayısal” olmalıydı. Çünkü “sanal”ın karşılığı “dijital” değil, “virtual” idi.
Gelelim aktüel konumuza: Dijital dünyada sanal ile reel sık sık birbirine giriyor daha doğrusu sokuluyor. Realite ile (gerçeklik) bağı koparmak pazarlamanın önde gelen işlevlerinden biri hâline geldiğinden beri olay kontrolden çıkma aşamasına iyice yaklaşıyor.
Bir küçük ufuk turu atalım bu dünyada:
- TikTok’taki bazı sosyal medya fenomenlerinin aslında oyuncular tarafından canlandırılan kurgusal karakterler olduğu ortaya çıkmış. FourFront’un Kurucu Ortağı Ilan Benjamin, “Biz buna sinema filmlerinin yaşayan filmlere evrimi diyoruz. Canlı hissettiren ve ekranınızın ötesinde yaşayan hikayeler” demiş ve devam etmiş: “Şirket kimseyi aldatmayı amaçlamıyor. Takipçilerimizin hikâyelerin kurgu olduğunu bilmelerini istiyoruz. Böylece sadece hikâyelerin içinde kaybolup eğlenebiliyorlar”… Acaba tüm ebeveynler çocuklarının “hikâyelerin içinde kaybolup gitmelerini” istiyorlar mı?… Bir sosyal medya ve eğlence girişim şirketi olan FourFront, toplamda 1,93 milyon takipçiye sahipmiş ve 100 milyonlarca görüntüleme alan 22 kurgusal TikTok karakteri yaratmışlar. Haberin bütününe şuradan ulaşmak mümkün: https://bit.ly/3aMMOtl…
- Nurgül Yeşilçay Hanım, sadece 50 kişinin sahip olacağı bir dizi projesini hayata geçirmiş. Kamera yerine fotoğraf makinası kullanılarak hazırlandığı için dünyada bir ilk olma özelliği taşıdığını iddia ettiği yedi bölümlük mini dizi “Poz”, NFT (Non-Fungible Token) olarak Kasım ayından itibaren satışa çıkacakmış. Dizileri, 100’den fazla ülkeye satılan, 2017 yılının dizi ihracat şampiyonu olduğu belirtilen Yeşilçay’ın 6 aydır üzerinde çalıştığı, fotoroman mantığında, kamera yerine fotoğraf makinasının kullanıldığı Poz’un “iş hedefine” ulaşıp ulaşamayacağı ayrı merak konusu…
- Kripto paraların ardından ortaya çıkan NFT piyasasında ilginç şeyler oluyor. 2017’de başlayan ilk NFT projelerinden EtherRock kapsamında bir kaya görseli için 400 ether, yani 1,3 milyon dolarlık ödeme yapılmış. Muhteşem görsele arama motorları üzerinden ulaşmak mümkün. The Beatles’in ABD’ye ilk seyahati sırasında grubun dört üyesinin bastıkları çimleri hayranlarının yediğini gördükten sonra bu dünyada hiçbir şey şaşırtmıyor beni… NTV’nin haberine göre, EtherRock projesi kapsamında Ethereum blok zinciri üzerinde üretilmiş toplam 100 adet görsel bulunuyormuş ve sınırlı sayıda bulunması da fiyatların artmasına sebep oluyormuş. Platformdan, “Bu sanal kayaların, oyundaki 100 kayadan birine sahip olmanın verdiği gururdan başka bir işlevi yoktur” açıklaması yapılmış. NFT, dijital bir varlığın benzersiz olduğunu ve bu nedenle birbirinin yerine geçemeyeceğini onaylayan, blok zinciri adı verilen bir dijital defterde depolanan veri birimi olarak biliniyor. Bizim okur herhalde biliyordur ama biz yine de tekrarlayalım dedik.
- NFT’ler fotoğraflar, videolar, ses ve diğer dijital dosya türleri gibi ögeleri temsil etmek için kullanılabiliyormuş. Bu arada Cem Yılmaz’ın 3 NFT eseri toplam 7,03 Ethereum’a satılmış. Bir kadının resmedildiği “000001KIZ” isimli NFT, Yılmaz’ın en yüksek meblağa sahip eseri olmuş. Bu NFT’yi, Whisky Bath isimli kullanıcı 5 Ethereum’a, yani yaklaşık olarak 157 bin TL’ye satın almış. Cem Yılmaz’ın “CYHEAD000001 RED” isimli eseri ise Rıza Selçuk Saydam tarafından 0,53 Ethereum’a satın alınmış. Bir diğer avatar koleksiyonunda bulunan “CYHEAD000005 NAVY” ise 0,5 Ethereum’a yani yaklaşık 15 bin 500 TL’ye Okan Uckun tarafından satın alınmış. Yılmaz, NFT’lerini satın alanlara özel teşekkürü ihmal etmemiş.
Lansman sadece sponsorlukla yapılabilir mi?
Sponsorluk yatırımlarını, kurumsal sosyal sorumluluk (KSS), faaliyetlerinden ayıran pek çok unsur vardır. Ancak en temel olanı şöyle açıklanabilir: Biri daha çok satış bağlantılı gibi algılanır (cause related marketing’de olduğu gibi). Diğeri, yani KSS markanın itibarını artırmasına yardımcı olan kâr ve gelirden bağımsız olarak algılanan ancak pazarlamaya dolaylı olarak hizmet eden bir iletişim sürecidir.
Sponsorluk bu çerçevede belli bir ürün ya da hizmet markasının kendisini reklam ve diğer iletişim araçlarıyla tanıtıp konumladıktan sonra ticari faaliyeti pekiştirmek için kullanılan bir destek unsuru olarak ele alınabilir.
Bu lafları niye ettik? Bir kripto varlık alım satım platformu olduğu anlaşılan Bitexen, Aleksandrov Rus Kızılordu Korosu’nun tarihinde ilk kez bir solistle, Haluk Levent ile, Türkiye’de vereceği konserlerin ana sponsoru olmuş. Bir ölçüde markanın lansmanını bu konserlerle yapmış. İşin hakçası fikir harika. Çok iyi kotarılmış bir organizasyon vs… Tanıtım filmi de dikkat çekici. TV’lerde gösterim frekansına da maşallah diyecek yok. Hiç itiraz olmaz. Ancak keşke önden markayı konumlayıp tanıtsalar, kilit vaadini hedef kitlesine anlatsalar da ondan sonra bu sponsorluk işine kalkışsalarmış. Sponsorluk, markanızın tanınmasını sıfırdan sağlamak için kullanacağınız tekil bir araç olamaz.
Kültür-sanat sponsorluğunun marka itibarına olan katkısı göz ardı edilemez. Bunun çok güzel ve başarılı örnekleri var. Doğru planlanmış bir iletişim stratejisiyle etkili sonuçlar elde edilebiliyor. Ancak bir anda ortaya çıkar, böyle büyük bir etkinliğe talip olursanız, orada ikinci planda kalma riskini de taşımanız gerekebilir.